Bir Babanın Çocuğuna Öğütleri

0
6605

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah kıssalardan çıktık yola Mevla’m kayıra. Referandum için liderler meydanda, herkes bir şeyler anlatıyor kendine göre, bu seçimin önemini, nedenlerini, niçinlerini sıralıyor, bazılarını onaylıyoruz, bazılarını anlamakta zorlanıyoruz. Bazılarından ise aklımızdan kuşkuya düşüyoruz. Yani ne yalan söyleyeyim kendimi şimdiye dek akıllı sanırdım, şimdi kuşkudayım ya gerçekten aptalız, ya da birileri bizi aptal sanıyor! Ve gerçekten düşündüğümüzde ki hep düşünüyoruz. Her işte bir hayır var demekten başka bir şey yapamıyoruz. Aptal mıyız ya da değil mi onu da zamana bırakıyoruz.

Ve Bir Baba’nın çocuğuna öğütleri ile devam ediyoruz. Çoğumuza iyi geleceğini ve unuttuğumuz, bazen kulak arkası ettiğimiz öğütleri yeniden duymak her zaman her yaşta iyi olur diye düşünüyorum.

Oğlum! Cesaretli ol! Hayatına geri baktığın zaman yaptıkların için değil, yapmadıkların için üzüleceksin.

İyi bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu sakın unutma: Birincisi doğru insanı bulmak, ikincisi doğru insan olmak. Kaplumbağa bile başını çıkarıp önünü görmeden ilerlemez, sen de daima önünü görerek yürü.

-Mutluluk arayan kadın, boynundaki elmasından çok, masadaki güllere bakar. 

-Herkese karşı “Teşekkür ederim” ve “Lütfen” sözcüklerini çok kullan. 

-Eğer hayatında hiç başarısızlık yoksa, hiç risk almıyorsun demektir. 

-İyi bir arkadaş senin kendine verebileceğin en değerli hediyedir. 

-Arkadaşının alnındaki sineği öldürmek için tabanca kullanma. 

-Eskiyebilirsin, bu doğaldır, ama sakın köhneleşme, paslanma. 

-Bir mesleğin hilelerini öğrenmek yerine, o mesleği iyi öğren. 

-Çocukların, adalet sözcüğünü duyduğunda seni hatırlasın. 

-Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir, unutma! 

-Çocuklarla oyun oynarken kazanmalarına izin ver. 

-Sadece gözden çıkardığın kitapları emanet ver. 

-İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini unutma. 

-Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork. 

-Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma. 

-Başkalarını suçlamak yerine sorumluluk al. 

-Her gün altı bardak suyunu içmeyi unutma. 

-Kendini ve başkalarını bağışlamasını bil. 

-Sevinçlerini ve müjdelerini erteleme. 

-Olumsuz insanlardan uzak dur.

Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş.

“Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum” demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı “Olur” demiş çekine çekine. Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış.  “Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana” demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş… Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: “Ne görüyorsun?” Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. “Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler..”

Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: “Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler.

Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. “Asıl ders bu değil!” dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. “Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak… İkisinde de bir tat yok” Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. “İçmek istersin herhalde” dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü. “Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi… Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar.”

& & & & &

Bencillik Üzerine Kısa Bir Öykü

Ölüp cehenneme giden bir adam hakkındadır bu öykü. Şeytan bu adamı nefis yemek kokuları gelen bir odaya götürür. Odanın ortasında büyük bir tencere ve çevresinde oturan insanlar vardır. Bu çok zayıf bir deri bir kemik kalmış insanlar acıyla inlemektedir. Cehenneme yeni gelen bu adam tencerenin çevresindeki insanların ellerinde kepçeye benzer, uzun saplı kaşıklar görür. Kaşıklar ellerine bağlıdır. Kaşığı tencereye daldırabilmekte ama hiçbir şey yiyememektedirler çünkü kaşıkların sapı o kadar uzundur ki, ellerindeki kaşıkları bir türlü ağızlarına götürememektedirler!

“Lütfen” der adam “Bana birde cenneti gösterir misin?” “Elbette der şeytan” “Sonsuzlukta birkaç dakikanın ne önemi var” der ve onu cennete götürür. Adam cennete girince hem çok şaşırır hem de kafası karışır. Gördüğü manzaranın cehennemdekinden hiçbir farkı yoktur. Yalnızca insanlar mutlu ve sağlıklıdır, kahkahalarla gülmektedirler. “Anlayamadım” der. “Her şey aynı, herkesin ellerine bağlı uzun saplı kaşıklar var ve hepsi de bir tencerenin çevresinde oturuyorlar. Farklı olan nedir? Neden burası cennet?” Şeytan adamın sorusunu yanıtlamaz. Tam çıkarken adam başını bir kez daha çevirir ve olan biteni anlar. Herkes ellerindeki uzun saplı kaşıklarla birbirlerini beslemektedir!

Sonuç olarak “Hepimiz bir bütünün parçasıyız ve hepimizin bir başkasına gereksinimi var!” Hepimiz birbirimizin tek kanatlı meleğiyiz. Uçabilmemiz için  kucaklaşmamız gerekir’…

Not: Bu öykü Dr. John M. Eades’ın “Göğün yedinci katı meleklere yüksek gelmez” adlı kitabından alınmıştır.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım  hayırlısı ile sağlıkla, sevgiyle her zaman birlik ve beraberlikle kalalım, ayrımsız gayrımsız, bütün ayrım ve gayrımlara inat. Yase

& & & & &

Eflatun

Eflatun’a iki soru sormuşlar; “Birincisi, İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?”

Eflatun tek tek sıralamış, “Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki  çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.  Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar. Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”

Sıra gelmiş ikinci soruya; “Peki sen ne öneriyorsun?”

Bilge yine sıralamış, “Kimseye kendinizi “sevdirmeye” kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi “sevilmeye” bırakmaktır. Önemli olan; hayatta, “en çok şeye sahip olmak” değil, “en az şeye ihtiyaç duymaktır.

Günün Şiiri

Adına Dost Derler

Hani vardır ya her yerde, hissetmek istersin onun varlığını…

Hani hep yanı başınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an berabersinizdir…

Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o sımsıcak  kollarını açar sana,

sarılır ağlarsın omzunda doya-doya…

 

Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur adeta…

Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın…

Bir türlü sevindiğinde ise senden fazla mutluluk duyar…

O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için…

Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı,

kimse araya girmeye dahi cesaret edemez…

 

Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyacınız olsa hep yanınızda bulursunuz,

kendini adeta sizin için ayarlamıştır…

Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize…

O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı…

O sana emeklemeyi öğretir, sen ona yürümeyi…

O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp gider…

İşte bunun adına DOST derler…

Hayatta hiçbir şeyiniz olmasın ama hep bir dostunuz olsun…

Dostlarınızın Kıymetini Bilin…

Günün Sözü

Görev, içinde bulunduğumuz zamanın bizden istediği şeydir. İnsan ancak anladığı şeyi duyar.

GOETHE 

Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.

DOSTOYEVSKİ 

Akıllı adam aklını kullanır, daha akıllı adam başkalarının da akıllarını kullanır.

Bernard SHAW

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here