Bazen Susmak Gerekir. Keşke Bunu Bilseydik?

0
129

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hep birlikte çıldırdık, oruç kafamıza vurdu herhalde ki ağzımızdan çıkanları kulaklarımız duymuyor bile. Alenen çıkıp “namaz kılmayan hayvandır” diyor iftar programına konuk olan bir profesör sıradan biri değil yani. Çıkıyor ve “hayvandır” diyor! Nasıl bir cesaret nasıl bir düşünce anlamak mümkün değil. Bu zat, insana ve yetmiyormuş gibi aslında hayvanlara da hakaret ediyor. Kutsal kitapta “dünyadaki bütün canlılar, dağlar, taşlar, ağaçlar, hayvanlar, kuşlar Allah’ı saygıyla tespih ederler” der.

Biz ki, sıradan, samimi kullar olarak bunu biliyoruz da siz Prof. olmuş kitaplar yutmuş, kocaman kelli felli dindar adam bunu bilmiyor olabilir mi? Valla bendeniz inanamıyorum bilmediğine! Amacınız neydi onu da bilmiyorum, oruç kafamla tahmin yürütmek istemiyorum. Olur ya yanlış bir şeyler düşünürüm gıybete düşer! Allah’a sığınırım bundan. Ve yanlış yapan bir insan olmaktansa peygamber efendimizin salavat ve selam üzerine olsun. Dayandığı bir direk olayım isterdim. O direk ki Hannane direği belki çoğunuz biliyorsunuzdur. Peygamber efendimiz ona dayanırdı hutbesini okuduğu zamanlarda. Ancak kalabalık olunca minbere çıkmak zorunda kalmış bir gün.

“Hannâne Direği”; Aziz Peygamber Efendimizin ayrılığından ötürü inledi, feryat etti. (173) Öyle ki mescide hazır bulunan genç, ihtiyar herkes bu inilti ve feryadı duydu. Cansız bir direğin böyle inleyip feryat etmesine, Resûlullah Efendimizin sahabeleri şaşırıp kaldılar. Peygamber Efendimiz inleyen, ağlayan direğe; “Ey direk ne istiyorsun?” diye sorunca; direk: “Senin ayrılığın yüzünden canım, kan kesildi” dedi.

“Hutbe esnasında bana dayanırdın, şimdi beni bıraktın, minberin üstüne çıktın.”

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ona dedi ki; “Ey sırrı bahtına yoldaş olan güzel ağaç.. Söyle ne istersin? Dilersen seni yemişlerle dolu bir hurma fidanı yapsınlar da, doğudakiler de, batıdakiler de senin hurmanı yesinler. Yahut da, âhirette ve cennette Hakk’ın seni Selvi haline getirmesini ve ter ü taze, ölümsüz bir halde kalmayı mı istersin?” diye sordu.

Direk; “Ya Resûlullah, ben ölümsüzlüğü; dâimâ bâkî olanı isterim” dedi. Ah, bir ağaç kadar bile değiliz bir damla nütfedenden yaratıldık oysa… Ve yaratılışımızı unutup, ahkâm keser olduk. Lakap takar, ayrım gayrım yapar, fitne tohumları eker olduk. Yazıklar olsun bize.

Bu yetmezmiş gibi. İftar sofralarında çakallı, kurtlu söyleşilerde maşallah doludizgin ilerliyor. Sanki ülkede ölüm eksikmiş gibi seri katile hayranlık duyanlarda bir başka konu oldu! Anlaşılması güç! Adam üç kişiyi gözünü kırpmadan öldürüyor nerdeyse kahraman oluyor. Birlikte selfi çektirmek falan olacak şey değil. Oysa bizler şehit cenazelerinden, trafik kazalarından, kadın cinayetlerinden, boğulmalardan, yüzlerce ölüm vakası ile iç içe yaşıyoruz zaten her gün, bu yetmiyormuş gibi bir de seri katilimiz oldu şimdi eh ne diyelim hayırlı olsun.

ABD’nin Orlando şehrinde bir eşcinsel kulübü basarak silahla rastgele ateş açan ve ABD tarihinin en büyük silahlı saldırısını gerçekleştiren ve 50 kişiyi öldüren, bir o kadarda yaralayan Omar Mateen’le bizde olsaydı kimler kimler onunla resim çektirdi bilemiyorum artık.

Bilgi çağındayız ama orta çağın karanlık dehlizlerinden çıkamadık aslında ne yazık ki. Bugün gözüme çarpan tehlikeli çağrı buna tuz biber oldu ve tüylerimi diken etti. Pazar günü yapılması planlanan LBTİ’nin Onur Yürüyüşü öncesi Müslüman Anadolu Gençliği (MAG) adlı bir grup Taksim için aynı gün ve saatte çağrıda bulunmuş. Grup yayınladıkları bildiri ve afişte, “Laikistan Cumhuriyeti’nin müsaade ettiği sapkınlığa müdahale etmekle mükellefiz, seni de bekliyoruz” deniliyor. Ve adres ve saat bildiriliyor!

Aman Allah’ım durumları yaşıyoruz valla. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım  ne kadar elimizden gelebiliyorsa artık. Ve her şeye inat birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Ve “kimiz, neyiz” olduğumuzu unutmadan. Yase

& & & & &

Azrail’in Bakışı

Süleyman Peygamber’in zamanıydı. Bir adam, koşa koşa onun sarayının kapılarına dayandı. Yüzü kederden sararmış, dudakları korkudan mosmor kesilmişti. Hz. Süleyman ona sordu: “Sana ne oldu?”

Adam dedi: “Ey sultan, Azrail’i gördüm. Bana öyle bir öfke ile baktı ki…”

“Peki” dedi, Hz. Süleyman. “Benden ne istiyorsun?”

“Rüzgara emret, beni buradan alıp Hindistan’a götürsün. Belki canımı ondan kurtarabilirim.”

Hz. Süleyman emretti, rüzgar adamı alıp, denizleri aşarak Hindistan’ın ortalarında bir yere götürdü. Ertesi gün bir meclis kurulmuştu. Azrail de oradaydı. Hz.Süleyman ona sordu: “O adamcağızı, vatanından ve ailesinden; mal ve mülkünden ayrı düşürmek için mi yüzüne öyle öfke ile baktın?”

Azrail cevap verdi: “Ben öfke ile bakmadım ki… Ben onu yolumun üzerinde görünce şaşırdım da baktım. Çünkü Allah bana, ‘Onun canını bugün Hindistan’da al!’ diye emretmişti. Oysa kırk kanadı bile olsa, aynı gün buradan Hindistan’a gitmesi mümkün değildi o adamın. Ben bu yüzden çok şaşırdım ve ona hayretle baktım…”

Kimden kaçıyoruz kendinden mi? Bu hayali bir şey… Kimden kapıp kurtarıyoruz Allah’tan mı? Ne boş hayal!! Dünya Allah’tan gafil olmaktır. Dünya, para, pul, kadın, giyim, kuşam, dünyevi ticaret değildir, sadece bunu bil. Bu dünya zindandır, biz de zindandaki mahpuslarız, zindanı del, kendini kurtar. İlahi takdirden ve kazadan kaçmamız mümkün değildir.

Ve bir Ramazan Hikayesi

Ebubekir (r.a.) Oruç Açıyor

Hazreti Ebubekir kavurucu bir yaz günü oruç tutmuş ve akşam iftar sofrasında sadece bir tas soğuk su vardır İftar vakti gelince soğuk su ile orucu nu açmak için bardağı ağzına götürdü. Fakat bardağı ağzına götürmesiyle bırakması bir oldu. Ve hıçkırıklara boğuldu bir oldu. Yanındakiler Hz. Ebubekir’in bu haline bir anlam vermediler. Hz. Ebubekir kendine gelince neden bir anda hıçkırıklara büründüğünü sordular.

Hz. Ebubekir şöyle cevap verdi: Bir gün Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ile otururken eliyle hareketler yapıyordu. Sanki karşısında birisi varmış gibi ona git diyordu sordum.

-Ya Resullailah elini iter gibi hareket yapıyordunuz? Diye sordum.

Şöyle cevap verdi; Dünya yanıma geldi kendini bana kabul ettirmek istedi, git dedim kendini bana kabul ettiremezsin dedim.

-Yeminler olsun sana, sen benden kaçıp kurtulsan senden sonrakiler benden kurtulamayacaklar kendimi onlara kabul ettiririm.

Hazreti Ebubekir: -Bende bu soğuk suyu içerken dünyayı kabul edenlerden mi oldum diye ağladım.

O soğuk su içerken bunu düşünüyorsa biz soframıza inip kalkan yemekler için ne demeliyiz? Dünyanın kullarıyız dersek doğru olur mu?

(Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınları, 2007)

Günün Şiiri

Çürüyen Otlar  

Bilinmez hangi şehirde

Yaşarsın aşktan habersiz,

Küçük çakıl taşım, nasıl bulayım!

Kaybolmuşsun bir kocaman nehirde.

Bu kimin çocuğu, der, seni görenler.

Benim çocuğum, diye, sesim gelir uzaktan.

Bunca kötülüğü bağışlatır bakışın

Yanakların kızarır ağlamaktan.

Bir gün sokakta rastlasam, ellerini

Alsam avuçlarıma okşasam.

Sıcaklığını tanır da mısralarımdan

Kız kardeşimsin sanırlar belki.

Son orada, ben burada

Birbirimizden habersiz

Ayrı yaylalarda yeşeren otlar gibi

Bekleye bekleye çürüyeceğiz.

II

Senin oturduğun şehirde

Gökyüzü mavidir benimkinden,

Çiçekler daha taze

Kuşlar bile güzeldir birbirinden.

Şarkılar daha neşeli, daha mahzun

Akşamlar daha garipsi,

Umut alabildiğine geniş,

Umutsuzluksa denizler gibi;

Trenler bile daha sevinçli

Daha kederli gelir gider.

Gençler bütün haşarı

Yaşlılar büsbütün kederlidirler.

Kadınların sütü daha gür, daha ak

Çocukların iştahı, yerinde,

Gemiciler bile daha sarhoştur

Doğup büyüdüğün şehirde.

Garibim! Nazlım! Öksüzüm

Hayal rüzgarlarıyla emzir beni de

Uzak ya, kokunu duyuyorum

Gül gibi açıldığın şehirde.

Cahit KÜLEBİ

Günün Fıkrası

Sana Ne?

Bir gün Nasreddin Hoca eve doğru yürüyormuş, bir arkadaşı arkadan seslenmiş “Aman hoca gördün mü biraz önce geçen helva kazanı ağzına kadar doluydu.”

Hoca istifini bozmadan “bana ne” demiş. Arkadaşı, “ama hoca helva kazanı sizin eve gidiyordu, buna ne dersin?” demiş; hoca yine istifini bozmadan “o zaman sana ne?” demiş.

Günün Sözleri

Adalet kutup yıldızı gibi yerinde durur ve geri kalan her şey onun çevresinde döner.

Confucius

İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir.

Jean PauI Sartre

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here