Bazen Bir Şey Anlayamaz Oluruz

0
77

Günaydın Sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar güzel kaç günden beri güneş parlıyor. Sahil tıklım-tıklım adım atacak yer yoktu neredeyse atölyem de bol-bol tiner soluduktan sonra biraz temiz hava almak ve  güneş altında yürüyüş yapmak için sahile çıkayım dedim. Ama olmadı. Çünkü geziye çıkmış ağır, ağır salınarak giden insanlar arasında hızlı, hızlı yürüyecek  yer bulamıyorsunuz. Yürüyüş yolu dolu, kaldırımlar dolu, sokaklar caddeler dolu. Ve minik çocuklar sere serpe dolaşıyor bunların arasında! Anne babalar bir yerde, bu minicik çocuklar başka yerde! Ömrümde anlayamadığım şeylerin başında bu gelir. İnsan nasıl  çocuğunu böylesine salıverir sonsuz bir güvenle?

Her şeyden vazgeçtim. Çocuklar kendilerinden büyük bisikletleri ile o kalabalığı ve bu minik şeyleri hiç kale almadan yarış yaparken çocuklarına çarpmasından da korkmuyorlar? Her köşede, onlarla burun buruna geliyorsunuz, bir sağa bir sola  nereye gideceğinizi şaşırıyorsunuz. Bisiklet yolu varmış kimin umurunda? Milyon kez yazdım milyon birinci kez yazıyorum.

Bu bisikletlileri ve motorluları hiç olmasa tatil günlerinde çoluk çocuk sahildeyken yasaklayın ya da onları bisiklet yolunu kullanmaları için uyarın. Kocaman uyarı levhaları var yürüyüş yolunda, okumayı bilmeyenler bile bilirler ki bu yoldan araç geçemez ama onlar inadına geçiyorlar çığlık ata ata üstelik. Nasıl bir rahatlık, nasıl bir aymazlık anlaşılır gibi değil.  Zaten artık bir şey anlayamaz duruma geldik ya, ya da bedeniz bir şey anlayamaz olduğum bir günümdeyim. Bugün  pazartesi değil ve bu pazartesi  sendromu değil.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her türlü ayrım gayrıma, anlayışsızlığa  inat. Yase

& & & & &

Köylü Kadın

Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; “Gayet iyi” dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.

“Alo. Kızım, nasılsın?” “İyiyim anne. Ne oldu” “Sana bir sürprizim var.” “Sürpriz mi?” “Evet! Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş.” “Eee kimmiş?” “Kim olduğu sürpriz… Fakat onu senin almanı istiyorum.” “Ben mi?” “Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.” “Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen.” “Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.” “Amaaan. Peki peki. Nasıl tanıyacağım.” “Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.””Tamam anne tamam.” “Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.” “Hemen darılma, tamam dedim ya.” “O nasıl tamam demekse. Neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.”

Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını fark etti. Arkadaşlarıyla hep paralı, lüks eğlence yerlerine giderlerdi. Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti. “Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam” diye düşündü. Köylü kadın çekinerek seslendi; “Af edersin kızım, bir şey sorabilir miyim?” “Kızım” diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu. “Ne var, adres mi soracan!” Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı; “Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.”

“Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister…” Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü. “Nihayet” diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu. Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı-manalı güldü; “Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burada ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla. Fakat ağlamayla benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı?”

Kadın dayanamadı; “Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim!” “Oooo… laf yapmayı da biliyormuş.” “Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.”

Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi. Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi. “Merhaba kızım, Zeynep teyzen nerde?” “Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dinlenmek için gelmiş biriymiş.” “Allah Allah!… Giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı.”

Genç kız bir an durakladı. “Küçük bir kız mı?” “Evet.” “Anne! Biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?” “Kültürsüz değil ama zengin değil.” “Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme.” “Köyden gelen kadına ne denir ki!” “Oh. İyi-iyi, köylü kadınları karşılamaya beni gönderiyorsun.” “Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. ‘Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım’ dedi ve işte bugün kapımızı çaldı.” “Ne istiyormuş?” “Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek…” “Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım?”

Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı; “Kızım, sen bebekken biz köydeydik.” “Eee.” “Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri, atları, tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.” “Evet, hatırladım.” “O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.” “Herhalde şimdi anlatacaksın.” “Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rüzgâr bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rüzgâr bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu.”

“Niçin?”

“Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam, kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! Baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı.”

Günün Şiiri

Vera İçin

Gelsene dedi bana
Kalsana dedi bana
Gülsene dedi bana
Ölsene dedi bana

Geldim
Kaldım
Güldüm
Öldüm…

Nazım HİKMET

İstanbul
geldi dört güvercin
suda yıkanmak için.
Su mahpushane yalağındaydı.
ve güneş
güvercinlerin
gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı.
girdi dört güvercin
yıkanmak için
suyun içine.
ve kederli toprakta dört insan
baktı dört güvercine.
Güvercinler hep beraber
güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında
uçabilirler.
Durdurmaz onları demir ve duvar.
güvercinlerin yumuşak kanatları var.
Ve kanatlar
Şimdi bur da, şimdi damın üzerinde.
İnsanların kanatları yok
İnsanların kanatları yüreklerinde.
Dört güvercin
güneşe varmak için
yıkandı, uçtu sudan.

Nazım HİKMET

Mavi Gözlü Dev

O, mavi gözlü bir devdi,

Minnacık bir kadın sevdi.

Kadının hayali minacık bir evdi

Bahçesinde ebruliii

Hanımeli

Açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.

Ve elleri öyle büyük işler için

Hazırlanmıştı ki devin

Yapamazdı yapısını

Çalamazdı kapısını

Bahçesinde ebrulii

Hanımeli

Açan evin.

 

O, mavi gözlü bir devdi,

Minacık bir kadın sevdi.

Mini minacıktı kadın ,rahata açıktı kadın.

Yoruldu devin büyük yolunda.

 

Ve elvede deyip mavi gözlü deve,

Girdi bir cücenin zengin koluda

Bahçesinde ebrulii

Hanımeli

Açan eve

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev.

Dev gibi sevgilere mezar bile olamaz,

Bahçesinde ebrulii

Hanımeli

Açan ev.

Nazım HİKMET

Günün Sözü

Tanrıların gazabına uğramayan günahkarlar yalnız sevgililerdir.

Eflatun

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here