Ayrılıktan Zor Belleme Ölümü

0
244

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bendenizi sorarsanız; valla bu havalar mahvetti beni, tek kelime ile haşat haldeyim. Birde inatçı ki sıkıntılarım sormayın; birde üzerine alerji eklendi hadi çıkar bakalım hepsini üzerinden kirli bir giysi gibi çıkarıp atabiliyorsan artık! İğne, serum onlar için havayla cıva hiçte umurlarında değil. Resmen nevrim döndü! Bir de alışık değilim hasta gibi olmaya, psikolojim bozuldu valla. Birde üzerine dün Diyarbakır’da İl Emniyet Müdürlüğü ek binasındaki patlamada yaralanan üç kişiden biri olan Burhan Mercan daha 30’unda Polis memuru, yaralı olarak kaldırıldığı Diyarbakır Askeri Hastanesi’nde şehit düştü ya sanki üzerimize  ateş topları  yağmaya  başladı, her tarafımız ateş içinde kavrulup duruyoruz. Ne referanduma iki gün kalmış, ne hayır ne evet şu an umurumuzda değil. Daha 30’unda bir fidandı o. Bir yaşında çocuğu vardı. Onun bir kez olsun telefonda  “baba” dediğini duymuş mudur acaba? Baba demeyi daha bilmiyordur zahir. Ve artık hiç baba dediğini duyamayacak!

Ya ailesi… Annesi, babası, eşi, kardeşleri onlar hangi durumdalar acaba? Nasıl bir sabır cümlesi kurmak gerekir ki sabırlı olabilsinler? Bendenizin aklına gelmiyor bir şey. Acı, çekmek içindir, sabır da taşmak için. O halde taşsın sabırlar, aksın gözyaşları sular seller gibi,  boğulmasın yürekte isyan, bütün acılar yığılıp gelsin, çöksün omuzlara, onlardan korkan onlar gibi olsun. Biz Çanakkale’de şehit düşen ataların evlatlarıyız, biz her karış toprağı atalarımızın kanı ile sulanmış acıyla, ateşle, yoklukla, yoksullukla sınanmış bir ulusun  torunlarıyız. Acı çekmek bizi korkutmaz ama ya ayrılık? “Ayrılıktan zor belleme  ölümü” diyen Abdurrahim Karakoç ne kadar haklı  değil mi? Aradan aylar, yıllar geçse de ölüm kabul edilse de, ayrılık kurşun yarası gibi  durur yüreğin en güzel yerinde. Ve şehitlerimiz için yüreğimizde yer tükenmiyor ama artık yeter diyoruz!

Ve Nur içinde uyu sevgili kardeşim, mekânın cennet olsun, bu ulus hiç birinizi unutmayacak. Hakkınızı helal edin. Vatan sağ olsun. Allah hepimize hayırlısı ile sabır versin, dayanma gücü versin.

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle, hayırlısı ile kalalım. Pazar günü anayasanın 18 maddesi oylanacak. Ve sonuca göre sistem değişecek ya da değişmeyecek. Dikkat edelim bu partiler arası bir seçim değil. Bu bir sistem değişikliği unutmayalım. Sistem değişince ne olacak ya da neler olamayacak iyice soralım, öğrenelim, vicdanımıza sormadan, kendimizi iyice sorgulamadan tercihimizi yapmayalım.

Ve tercihimiz ne olursa olsun vatandaşlık haklarımızı kullanıp sandıklara gidelim. Unutmayalım ki biz laik ve cumhuriyetçi, demokrat bir ülkeyiz. Demokrasimiz, bağımsız Cumhuriyetimiz ve laikliğin korunabilmesi için tercihimizi hayırlısı ile yapacağız. Bütün bu süre zarfında sağduyulu ve sakin olmaya çalışalım, gereksiz polemiklere girmeyelim, kışkırtmalara gelmeyelim. Her şey bizim için unutmayalım ve topraktan gelen seslere kulak verelim. Şehitlerin sesleri bunlar  iyice kulak verelim ve sağlık ve sevgiyle birlik ve beraberlikle, ayrımsız gayrımsız  hayırlısı ile Pazar günü sandıkta buluşalım sevgili okuyucularım.

Ve bütün Hristiyan aleminin Çiçek ve Paskalya Bayramını  başata  Gazete ailem   olmak üzere canı gönülden kutlarım. Yase

& & & & &

Ölmeyen Sevgi

Genç adam elinde bir buket çiçek, sahile koşarak geldi… Gözleri şöyle bir sahilde gezindi, aradığını göremeyince ilk gördüğü banka oturup sevdiğini beklemeye başladı. Ellerinde her zamanki çiçeklerden vardı. Sevgilisinin en sevdiği çiçekler bunlardı. Kırmızı, kıpkırmızı, kan kırmızısı güller… Sanki dalından yeni koparılmış gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardı, sevgi kokuyor, aşk kokuyor en önemlisi de özlem ve hasret kokuyordu güller…

Hepsinin üzerinde damlalar vardı. Sanki ağlıyor gibiydiler. Genç adam güllere baktı, sanki onlarla konuşuyormuş gibi, “Neden ağlıyorsunuz, bakın ben ne kadar mutluyum” dedi.

Az sonra sevdiğini göreceği için kalbi deli gibi atmaya başlamıştı. Ne zaman onu düşünse, onunla buluşacağını hayal etse kalbi aynı böyle yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine rağmen ikiside sevgisinden hiç bir şey kaybetmemişti.. Onları hiç bir şey ayıramazdı… Ne hasret, ne ayrılık, ne de ölüm…

Genç adam telaşla saatine baktı. Sevdiği yine geç kalmıştı, 1 dakika geç kalmıştı. Üstelik o, sevdiğini bekletmemek için dakikalarca önce koşarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Ama sevdiği her zaman bunu yapıyordu. Devamlı kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmuş diye düşündü…

& & & & &

Git artık!

Çocuk gülüşlerinin ardında saklıdır düşler ülkesinin son hazineleri. “Açıl susam açıl!” diyen Ali Baba ve Kırk Haramiler’in sihrine kapıl da tüm ganimetleri al ve git artık!

Mavi yolculuğa çıkan “Umut Gemisi”nin Nuh tufanına yakalanmasını istemiyorsan rotanı Ümit Burnu’na çevir ve hayallerim hatırına git artık!

Elişi kâğıtlarından kedi merdiveni yapan anılarımın, devler ülkesinde mahsur kalmaması uğruna ardına bakmadan git artık!

En dipsiz mutsuzlukların karanlığından tan vaktinin neşesine hicret etmek üzere buruk hayal kırıklıklarını terk ederek git artık!

Uzak diyarların gizemine kapıl da farklı ufuklardaki güneşin doğumunu izlemek için karanlıklardan sıyrıl ve git artık!

Yakınların huzursuz saatlerinden uzakların huzurlu iklimine yolculuk yapmak isteyen düşlerinin esans arayışlarına kulak ver ve git artık!

Hani insan her şeyden bıkıp usanır ve uzaklaşmak ister ya dar zamanlardan, özgür anların albenisine kapılarak. İşte o an “gitme” zamanıdır, hüznünü sisler bulvarında bırak ve git artık!

Sevcan ÖZDEN

Günün Şiiri

Mihriban

Sarı saçlarını deli gönlüme

Bağlamışlar çözülmüyor Mihriban

Ayrılıktan zor belleme ölümü

Görmeyince sezilmiyor Mihriban

 

Yar deyince kalem elden düşüyor

Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor

Lambada titreyen alev üşüyor

Aşk kağıda yazılmıyor Mihriban

 

Önce naz sonra söz ve sonra hile

Sevilen seveni düşürür dile

Seneler asırlar değişse bile

Eski töre bozulmuyor Mihriban

Abdurrahim Karakoç

Aşk Hikayesi

Başımdan bir kova sevda döküldü
Islanmadım, üşümedim, yandım oy!
İplik iplik damarlarım söküldü
Kurşun yemiş güvercine döndüm oy!

Yağmur yorgan oldu, döşek kar bana
Anladım ki kendi gönlüm dar bana
Alev dolu bardakları yâr bana
Sunuverdi içtim içtim kandım oy!

Sevgi ektim, naz biçmeye çalıştım
Ne zamana, ne kendime alıştım
Kırk senede yedi hasret bölüştüm
Yedi dünya bana düştü sandım oy!

Gönül şahinimi yordum gerçeğe
Sonsuzda yüzümü sürdüm gerçeğe
Teselliden kanat kırdım gerçeğe
Tecellinin sinesine kondum oy!

Abdurrahim Karakoç

Ayrılık Havası

Ben nefret eyledim sizin gerçekten
Yalanı severim, yalanı gayri
Tiksindim bülbülden, gülden çiçekten
Yılanı severim, yılanı gayri

Yıllarca boş yere canımı sıktım
Nihayet yol buldum çığırdan çıktım
Beyden efendiden sayından bıktım
Ulanı severim ulanı gayri

Sapıtmış bu diye beni yeriniz
Hakkımda bin türlü hüküm veriniz
Omuzumda yüktür dirileriniz
Öleni severim öleni gayrı

Abdurrahim Karakoç

Günün Sözü

Söylenen söz, atılan ok, kaçan fırsat, giden gençlik geri  gelmez.

Allah’ım ‘Bana değiştiremeyeceğim Şeyleri tevekkül içinde kabul edecek vakarı, değiştirebileceklerimi değiştirecek cesareti ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek  aklı nasip et.

Reinhold Neibuhr

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here