Aramızda Kalsın…

0
83

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Karşımızdakini bazen anlamakta zorlanırız bazen biz yanış anlaşılırız. Peki, herkesi anlamak zorunda mıyız? Ya da yanlış anlaşılmak kaygısı ile susmalı mıyız? Yanlış anlaşılmak neden zorumuza gider? Herkes istediğini anlasın demek zor mu? Susmak doğru mu? Bu günlerde susmakla konuşmak arasında gidip geliyorum.

Oysa gidip geldiğim yoktu dün geceye dek. Sır saklaması gereken bir insan en azından iki insan arasında kalması gereken bir konuyu (Bütün insanlar aslında aralarında kalması kaydı ile verilen bazı bilgileri saklamakla yükümlülerdir benim düşünceme göre. Bazı insanlar ise meslekleri icabı daha çok yükümlüdürler. Doktorlar örneğin psikologlar, falan) Toplumda sırmış gibi kullanarak ve abartarak kullanıyorsa ve siz bunu duyarsanız ne hissedersiniz?

Önce çok şaşırdım hatta şok oldum. Sır olmayan yalnızca arada kalması gereken bir konu laf olsun torba dolsun diye konuşulmuş sere serpe!

Ve gerçekten sıkıldım ama kızmadım. Şaşırdım karşımdaki sıradan biri değil. Bir doktor ve anlattığım daha doğrusu bana anlattırdığı şey sağlığımla ilgili bir şey. Bunu nasıl olur başka bir yerde yakınlarımın arasında bile olsa anlatabilir? Birde abartarak? Eminim hepiniz şaşırmışsınızdır. En az benim kadar. Ki yalnızca sağlığımla ilgili değil hemen bütün hayatımla ilgili bir çok şeyi sizlerle paylaşmış biriyim yani gizlilik ve yasaklar benim kitabımda olmayan sözcükler. Ancak herkesin kendine göre bazı prensipleri ve kendine sakladığı şeyler vardır ve olmalıdır… Paylaştığın sır olmayabilir çok sıradan bir şey olabilir ancak, karşıdaki mesleği icabına söylenenleri korumak zorunda. Yani ben böyle biliyorum ve böyle olduğunu sanıyorum.

Aslında suskun bir yapım var. Ve artık sanırım tümden susmam gerek diye düşünüyorum. Aslında umurumda değil yaptığı ancak yakıştırmadım. Arada kalması gereken şeyler korunmalıydı diye düşündüğümden bir kez daha onunla konuşmam herhalde değil mi?

Ancak onunla görüşmem gerekiyor hala çünkü onunla işim bitmedi. Ben bitirmek istiyorum kardeşim bitene dek dişimi sıkmamı istiyor. Eğer devam edeceksem benden selam kelamdan başka bir tek söz duymayacaktır. Ve kardeşim yanımda olacaktır bu kesin bir söz. Aslında yapım gereği hesap sorabilirdim ancak. Buna değmeyeceğini sanıyorum. Ve size de tavsiyem sevgili okuyucularım her zaman her şeyinizi doktorunuz bile olsa açıklamayın açıklamak zorunda olduğunuzun dışında kalanlar kendinizin olsun.

“Derdini söylemeyen deva bulamaz” der atasözü ama derdini söyleyende deva bulamaz bazen. Unutmayalım. Deva her zaman kendimizdedir. Onu içimizde arayalım.

Ve anlaşılmak çok önemli değil. Varsın kimse anlamasın zaten anlarsa kendi yorumuna göre anlar ve zaten anlaşılmakta çokta önemli değil biz kendimizi anlamakta zorlanırken neden insanların biz anlamadıklarından dert yanalım ki?

Bir arkadaşım var. Çok güzel fal bakar. İnsanın inciğini, cıncığını ortaya koyar, şakadan bile olsa bana fal bakmasını istemem çünkü kendime sakladığım birçok şeyi görüyor. Sanki içini okuyor insanın. Kim içi okunsun ister ki? Ben istemem doğrusu. Siz ister miydiniz? Ve sevgili okuyucularım yazıma noktayı koymadan önce sağlık, sevgi, birlik, beraberlik ve bireysel özgürlüğümüzle hep birlikte kalalım diyorum. Yase

Felsefi Öyküler

Yıllar önce Amerika’da yaşlı bir kayıkçı Misisssippi Nehri’nin bir yakasından ötekine yolcu taşıyarak geçimini sağlıyordu. Yaşlı kayıkçı kayığındaki küreklerden birinin üstüne inanç, diğerine ise çalışmak yazmıştı. Bunların ne anlama geldiğini soranlara, kayıkçı şöyle yanıt veriyordu.

Nehri karşıdan karşıya geçmek için her iki küreğe de ihtiyaç vardır. Çalışmaksızın inanç veya inançsız çalışmak sizi bir dairede döndürür, durur. Yaşam yoluna da tek kürekle çıkmak nehri tek kürekle geçmekten farksızdır. Yerimizde döner durur, hiçbir yere gidemeyiz.

& & & & &

Üç Yaşlı

Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti; “Burada böyle oturduğunuza göre, üçünüz de kesinlikle acıkmış olmalısınız”, dedi. “Lütfen içeri gelin, size yiyecek bir şeyler hazırlayayım.”

Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadın, eşinin biraz önce çıktığını, şu anda evde olmadığını söyledi. Yaşlı adam, başını iki yana salladı; “Eşiniz evde değilse, biz de davetinizi kabul edemeyiz”, dedi.

Akşam eşi geldiğinde, kadın karşı kaldırımdaki yaşlı adamlarla arasında geçen konuşmayı anlattı. “Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler” dedi. Yaşlı adamların bu davranışlarını öğrenince, kadının eşi üzüldü. “Bir bakıversene dışarı”, dedi. “Hâlâ oradalarsa, şimdi davet edebilirsin eve.”

Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kaldırımdaki bembeyaz sakallı üç yaşlıyla yeniden karşılaştı. “Eşim geldi, şimdi evde” dedi ve onlara davetini yineledi; “Yemeğimizi birlikte yemek için sizi şimdi davet edebilir miyim evimize?”

Kadının davetine yaşlılardan biri yanıt verdi; “Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz”, dedi ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı; “Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, zenginliktir. Bu yanımda oturan arkadaşımın adı başarı, benim adım ise sevgidir.

Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu “Şimdi evinize gidin ve eşinizle baş başa verip, bir karara varın”, dedi. “İçimizden sadece birimizi davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediğinize karar verin, sonra gelin, kararınızı bize bildirin.”

Kadın, sevginin önerisini eşine anlattığında, adam sevinçten göklere fırladı. “Aman ne güzel, ne güzel”, dedi. “Hangisini davet edeceğimizi bize bıraktıklarına göre, biz de içlerinden zenginliği davet ederiz ve evimiz de bir anda zenginliğe kavuşmuş olur.”

Eşinin kararı, kadının hiç de hoşuna gitmedi. “Başarıyı davet etsek, daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız, kocacığım?”, dedi.

Kayınvalidesiyle, kayınpederinin bu konuşmasına, içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve o da kendi önerisini söyledi; “En doğru karar, sevgiyi davet etmek değil midir?”, dedi. “Düşünsenize, evimiz bir anda sevgiye kavuşacak”

Gelinin bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de çok hoşlarına gitti. “Tamam, en doğru karar bu olacak” dediler. Sevgiyi davet edelim…”

Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu; “İçinizde hanginiz sevgiydi? Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun…”

Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı. Arkadaşları da ayağa kalktılar ve sevginin arkasından, onlar da eve doğru yürümeye başladılar. Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, zenginlikle başarıya sordu; “Siz niçin geliyorsunuz? Ben yalnız sevgiyi davet etmiştim.”

Kadının bu sorusuna, üç yaşlı birlikte yanıt verdiler; “Eğer içimizden yalnız zenginliği ya da başarıyı davet etmiş olsaydınız, davet edilmeyen ikimiz dışarıda bekleyecektik. Fakat siz sevgiyi davet ettiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.”

Ve kadının “niçin?” diye sormasını beklemeden, zenginlik ve başarı sözlerini şöyle sürdürdüler; “Çünkü sevginin olduğu her yerde, biz zenginlik ve başarı da her zaman, onun yanında oluruz.

Günün Şiiri

Aynı Bardaktan İçmeyeceğiz

Aynı bardaktan içmeyeceğiz

Ne sıcak şarabı, ne suyu,

Kuşluk vakti öpüşmeyeceğiz,

Pencereden bakmayacağız akşama doğru.

Sen güneşle soluklanıyorsun, ben ayla,

Ama düştüğümüz aynı sevda.

Sadık ve sevecen dost, benim yanımda,

Senin yanındaysa neşeli bir sevgili.

Gri gözlerindeki korkuyu anlıyorum sanma,

Ve bu çektiklerimizin sensin sebebi.

Sıklaştırmıyoruz ayaküstü buluşmalarımızı.

Ne çare ancak böyle koruyabiliriz huzurumuzu.

Şiirlerimde yalnızca senin sesinin ezgisi duyulur

Senin şiirlerinde benim soluğum eser.

Bir ateş ki, ona kim dokunur,

Buna ne korku, ne unutuş cesaret eder

Ve bilsen nasıl hoşlandığımı

Seyretmekten senin kuru, pembe dudaklarını.

Anna AHMATOVA / Çeviri: Hande ÖZER

Son Karşılaşmanın Şarkısı

Buzdan bir el kalbimi sıkıştırıyordu sanki

Ama bir düşte yürüyor gibiydim;

Sağ elimin eldivenini

Çıkarıp sol elime giydim

Bitmez tükenmez gibi geldiler bana

Oysa topu topu üç taneydi basamaklar

“Benimle öl..” diye fısıldadı

Akçaağaçların arasından sonbahar

“Aldatıldım ben.. Üzgünüm..

Uçarı, kötü yazgım aldattı beni…”

Dedim ki “Ben de, ben de öyleyim..

Ölürüm… Ölürüm seninle sevgili..”

Son karşılaşmanın şarkısıydı bu

Dönüp bir kez daha baktım karanlık eve;

Yatak odasının penceresinde

Mumlar, kayıtsız, sarı bir ışıkla parlıyordu…

Anna AHMATOVA / Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU

Bilmiyorum, Yaşamakta mısın, Öldün mü?

Bilmiyorum, yaşamakta mısın, öldün mü?

Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni

Yoksa, akşamın yaslı karanlığında

Bir ölüyü mü düşünmeli..

Her şey senin için: Gün boyunca dualarım,

Uyuşturan ateşi uykusuz gecelerin;

Şiirlerimin beyaz sürüsü,

Ve mavi yangını gözlerimin..

Hiç kimse daha yakın olmadı bana,

Hiç kimse böylesine üzmedi beni,

Acıya salıp gidenler bile,

Okşayıp bırakanlar bile hatta.

Anna AHMATOVA / Çeviri: Ataol BEHRAMOĞLU

Günün Sözleri

Her sabah bir işin başlamasını, her akşam bir işin bitişini gören, bir şeye girişen, bir şeyi sona erdiren akşam istirahatını hak eder.

Henry Wadsworth Longfellow

Başarı merdiveni dinlenme yeri değildir, o merdivende basamaklar tırmanan birinin bir ayağını öteki ayağından daha yükseğe çıkarmasına imkân vermek için konulmuştur.

Thomas H. Huxley