Akıllı Proje-2: Milletçe Spor Yapmak

0
69

Rahmetli babamdan dinlemiştim. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk tarafından topyekûn milletçe yapılan bir spor faaliyeti başlatılmış. Siz buna ‘Spor Seferberliği’ de diyebilirsiniz. Her şehirde, her kasabada ve hatta köylerde bile insanların spor yapmaları teşvik edilmiş, yarışlar düzenlenmiş, yağlı güreşler, cirit müsabakaları, at yarışları ve koşular yapılmış, kazananlara devlet tarafından mütevazı paralar verilerek insanlar teşvik edilmiş ve sporun kitlelere ulaşılmasına çalışılmış!

Rahmetli babam koşularda usta imiş… Her yarışı kazanırmış ve kendisine mükâfat olarak verilen ‘25’ kuruşla çocuk gönlünün istediği şeker, leblebi gibi şeyler alırmış. Tabii bu yarışlarda eşofman, şort, spor ayakkabısı gibi malzemeler olmazmış. Çünkü devlet fakir, millet daha çok fakirmiş. Herkes sokaktaki kıyafeti ile belli bir yere doğru tabana kuvvet koşarmış. Hatta o kadar çok katılımcı olurmuş ki babam, koşan insanların etrafını dolaşarak öne geçermiş. Yani bayağı iyi koşucu imiş…

O günün fakir ama başı dik, ufku açık Türkiye’sini düşünürsek, insanlarımızın Atatürk’ün verdiği heyecan ve dinamizm ile nasıl topyekûn spor yaptıklarını daha iyi anlarız. Atatürk’ün Fenerbahçe Spor Kulübünü ziyaretinde futbol ile değil de, diğer spor dalları ile ilgilendiği, sorular sorduğu söylenir. Çünkü futbolun sportmen bir gençlik yetişmesine uygun bir spor dalı olmadığını görmüştür. Ama Atatürk’ün ölümünden sonra, Türk Milletinin hayrına olan her şey gibi spor konusu da unutuldu gitti. Şimdi ki gençlere hangi sporu yaptıklarını sorduğumuz zaman verecekleri cevap büyük ihtimalle futbol olacaktır. Genellikle mahalle arsalarında oynanan futbol daha sonraları halı sahalara taşınmış ve cebinde üç beş kuruşu olan gençler halı sahalara terfi etmişlerdir.

İddaa bayilerinin önünden geçtiğinizde içeriye şöyle bir bakınız. Gençlerimizin hangi takımın kazanacağı üzerine bahis oynadıklarını ve henüz genç yaşlarda kumar ile tanıştıklarını görürsünüz. Büyük kulüplerimizin maçlarını milyonlarca futbolsever izliyor ama bu milyonların kaç tanesi spor yapma imkânına sahip hiç düşündük mü? Sadece seyretmekle insan, ruh ve vücut sağlığını kazanamaz. Mutlaka insanlarımızın yediden yetmişe spor yapmaları lazım! Milli güreşçilerimizden Rıza Doğan’dan dinlemiştim. Kendisi Japonya’ya judo öğrenmek için gitmiş. Güreşçi olmanın da verdiği avantajla judoyu kısa zamanda öğrenmiş ve siyah kuşak sahibi olmuş. Tabii bu arada Japon gençlerinin muntazam spor yapmaları ilgisini çekmiş ve çok hoşuna gitmiş. Anlattığına göre şehrin belli yerlerinde, binlerce kişinin aynı anda spor yapabileceği büyüklükte çadır spor salonları varmış. Gençler sırtlarında spor çantalarıyla buraya gelir, soyunma yerlerinde judo elbiselerini giyer ve selam vererek salonun ortasındaki büyük minderin kenarına otururlarmış. Daha sonra bir saat kadar süren ağır kültürfizik hareketlerinin sonunda vücutları iyice ısınan gençler kendi aralarında eşleşip mücadele ederlermiş. Kazanan da, kaybeden de birbirlerini selamlarlar ve minder kenarındaki yerlerine dönerlermiş. Daha sonra duşlarını alan gençler spor salonundan ayrılırlarmış. Rıza Doğan on binlerce gencin bu şekilde her gün spor yaptıklarını söylüyor.

Acaba biz de gençlerimize Japonlar gibi spor yaptıramaz mıyız? Pahalı statlar, spor salonları yapmak yerine ülkemizin her şehrine portatif spor salonları yapamaz mıyız? Mevzuatta yapılacak düzenlemelerle futbol kulüplerini, pahalı transferler yerine diğer spor şubelerini kurmaya yönlendiremez miyiz? Bunların hepsi mümkün.. Her il ve ilçeye, hatta beldelere büyük spor çadırları kurulabilir. Her öğrenciye daha ilk sınıflardan başlamak üzere istedikleri bir dalda spor yapma şartı getirilir. Gençler kendilerine ayrılan saatlerde geldikleri çadır spor salonlarında tıpkı Japonların yaptığı gibi ağır bir kültürfizik çalışması yaptıktan sonra hangi spor dalında faaliyet gösterecekse o daldaki hocanın nezaretinde çalışmaya devam ederler. Çalışması bitenler duş aldıktan sonra giyinip salonu terk ederler.

Gençlerimizi sigara, uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıklardan korumanın ve sağlam bir nesil yetiştirmenin en kestirme yolu sporu yaygınlaştırmaktır. Spor yapan bir genç kötü alışkanlıklar edinmez. Bunun için de Devlet ve Millet el ele vererek bir spor seferberliği başlatmalıdır. Türkiye artık fakir bir ülke değildir. Milyonlarca lirasını spora aktarabilecek durumdadır. Ülkemizin her tarafında kurulacak portatif spor salonlarında, yetenekli Türk gençlerinin spor yaparak, hem güçlü hem de sportmen ruhlu insanlar olarak yetişmeleri mümkündür. Her zaman söylediğimiz gibi; “Akıl İçin Yol Birdir…”

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here