Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Oh maşallah ne güzel bir zamanda yaşıyoruz. Deli Dumrul masalları bile solda sıfır kalır. “Deli Dumrul da kim?” mi diyorsunuz. Bende o zaman aşk olsun yani diyorum Dede Korkut Hikâyeleri hiç okumadınız mı?
Şaka bir yana sevgili okuyucularım yazımı yazmak için bilgisayarımın tuşlarına basar basmaz nedense ilk aklıma gelen şey başlıktaki cümle oldu. Önceden düşünmedim, “böyle bir yazı yazacağım” demedim. Kendiliğinden geldi, tuşlardan döküldü ekrana, yani yazı yazmak garip bir şey işte, hani bazen bir şarkıyla uyanırız ya nereden, niçin gelip dilimize pelesenk olduğunu anlamayız ya, işte yazı yazmakta bazen böyle bir şey oluyor bendeniz için. Neyse konumuza dönelim o zaman madem kendisi konumuz olmak istemiş yazalım bari. Deli Dumrul, Dede Korkut masallarından biri. Peki Dede Korkut kimdir? 12 ve 13. yüzyıllarda yaşamış, Doğu Anadolu’da ve Azerbaycan’da yaşayan İslamiyeti seçmiş olan Oğuz boylarının iç mücadelelerini, gelenek ve göreneklerini, doğaüstü güçlerle olan savaşlarını anlatmış. Dede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp, (Kopuz eskiden beri Türklerin kullandıkları, bugün Altay Türklerinde rastlanan bir çeşit musiki aleti) hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulurdu. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir.
12 masalından biri olan Deli Dumrul masalına gelince; Deli Dumrul isminde bir er varmış. Deli Dumrul kuru bir çayın üstüne köprü yaptırmış. Geçenden 30 akçe, geçmeyenden döve döve 40 akçe alırmış. Bir gün köprüsünün yanına bir bölük oba yerleşmiş. Bu obada bir yiğit ölmüş ve feryatlar üzerine Deli Dumrul atıyla oraya gelmiş. Feryatların sebebini sorunca bir yiğidin öldüğünü öğrenmiş. Azrail’e kızıp, ona meydan okumuş. Onunla dövüşmek için Allah’a yalvarmış. Sonra da evine dönmüş.
Deli Dumrul bir toy düzenlemiş ve bu toyda Azrail gelmiş. Deli Dumrul ilk başta direnmiş, Azrail ise ona bir can bulursa yaşamasına izin vereceğini söylemiş. Deli Dumrul annesine ve babasına gitmiş ama onlar canlarını vermemişler. Bu sefer karısına gitmiş. Karısı da onsuz bu hayatın hiç bir önemi olmadığını söylemiş ve kendi canını vermeye râzı olmuş. Deli Dumrul Allah’a yalvarıp “ya ikimizin canını al ya da ikimizi de bağışla” demiş. Bunun üzerine Allah onları bağışlamış, 140 yıl ömür vermiş.
Ve Deli Dumrul günümüze pekte yabancı değil yani. Geçilmeyen köprülerden kesilen vergiler, akaryakıt fiyatlarının yükselmesi, önlemeyen döviz ve her saniye sosyal medyadan gelen garip acayip tüyler ürperten söylemler.
Yani birisi çıkıp tv de garip garip konuşuyor bakakalıyorsunuz bu nasıl bir konuşma diye tüyleriniz ürperiyor, bu nasıl bir düşmanlık diyorsunuz. Yani ‘topu tüfeği çıkarırız’, bir başkası ‘Seçimi kazanmasak şunu yaparız bunu yaparız’ diyor. Ne zaman bu kadar tahammülsüz olduk birbirimize. Bir partinin genel başkanı af diyor, yol haritası çıkarıyor, dinlerken valla görmüş gibi oluyorsunuz. Ranzalar kırılıyor, etraf ateşe veriliyor. Nasıl bir hayal gücü? Valla bizdeki komplo teorileri Azrail’le pazarlık yapan Deli Dumrul’un bile aklına gelmez. Belki bu yüzden aklıma düşmeden ekrana düştü Deli Dumrul.
İstiyorum
İstiyorum gideyim sevdiğimle.
İstiyorum boş vereyim sonu ne olacak.
İstiyorum düşünmeyeyim iyi mi, kötü mü?
İstiyorum bilmeyeyim beni seviyor mu?
İstiyorum gideyim sevdiğimle.
Bertolt BRECHT
Ve sağlık sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımsız gayrımsız her zaman hep beraber. Yase
& & & & &
Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruzun Çıkardığı Hikâyesi
Kazan Han, Trabzon Tekfuru’nun kendisine gönderdiği şahin ile avlanmak için emir verdi, hazırlıklar yapıldı, ava çıkıldı. Şahini saldılar. Peşinden de atları İle gittiler. Şahin düşman sınırlarına girmişti, bizimkiler de girdiler. Nihayet bir yerde konaklayıp, uyudular. Baskın oldu. Kâfirler Kazan’m yirmi beş erini şehit edip, Kazan Bey’i de tutukladılar.
Bir kuyuya attılar. Bir gün gelip, “ Bizi öv, seni serbest bırakalım. ” dediler. “ Oğuz erenleri dururken, sizi övmem. ” dedi. Öldürmeye cesaret edemeyip, yeniden bir domuz ahırına hapsettiler. Kimse izini bulamadı…
Aradan yıllar geçti. Oğulcuğu Uruz büyüdü, delikanlı oldu. Lakin Bayındır Han’ı babası sanıyordu. Bir gün, adamın biri ona laf atarak “ Senin baban Kazan Han’dır, o da Tuman Kalesi’nde hapistir. ” deyince gerçeği, sorup Öğrendi. Tabii ki, yerinde duramaz oldu. Oğuz beyleri de birlik oldular, hep beraber Tuman Kalesi’ne doğru yola çıktılar. Yalnız, savaşçı değil, tüccar kılığındaydılar. Yol üzerinde bir kaleyi zapt ettiler.
Düşman ayaklandı. Tekfur’un başkanlığında toplandılar. Çare olarak Kazan Han’ı zindandan çıkarıp, hasımlarının üzerine saldırtmada karar kıldılar. Varıp Kazan Han’a, “Üstümüze bir düşman geldi, bunların hakkından ancak sen gelirsin” deyip, güzelce tam teçhizat silahlandırdılar.
Kazan Han meydana çıktı. Baktı Oğuz beyleri gelmiş, savaşmak için sıra sıra dizilmişler. Gelenler Kazan Han’ı tanımadılar. Sıra ile karşısına çıkan Oğuz beylerini usulünce, canlarını fazla yakmadan yendi.
En sonunda oğlu Uruz, babasına hücum etti. Yaman vurup, omzundan yaraladı. Bir daha vuracaktı ki, babası “Oğlum, ben senin babanım” dedi. Uruz o an attan indi, babasının elini öptü. Cümle Oğuz beyleri sıra ile Kazan Han’ın elini öptüler. Sonra hep birlikte kâfire saldırıp, kalesini zapt ettiler…
Obalarına döndüklerinde, yedi gün yedi gece, düğün ettiler, toy ettiler. Dedem Korkut geldi, o da düğüne katıldı…
& & & & &
Dede Korkut Sözleri
Heyoğul!
Azını gören çoğunu bilen sözünü diyen oğul…
Sen sen ol el sözüyle yola çıkma…
Birlik el ele vererek olur. Doğrudur.
Ama elin eline el verenin birliği de dirliği de bozulur.
El atına binen tez iner…
Günün Şiiri
Mihriban
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yâr deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lâmbamda titreyen alev üşüyor
Aşk, kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz, sonra söz ve sonra hile…
Sevilen, seveni düşürür dile
Seneler, asırlar değişse bile
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilâç yoktur yarama
Aşk deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmamış bülbül, gülüne
Kar koysan köz olur aşkın külüne…
Şaştım kara bahtın tahammülüne
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
Tarife sığmıyor aşkın anlamı
Ancak çeken bilir bu derdi, gamı
Bir kördüğüm baştan sona tamamı…
Çözemedim… Çözülmüyor Mihriban.
Abdurrahim Karakoç
İsyanlı Sükut
Gitmişti makama arz-ı hâl için
‘Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim..
‘Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı…
Bir baktı konağa alttan yukarı
‘Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasın, sigara sardı
Daldı.. neden sonra garsonu gördü
‘Çay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
İçmedi, masada unuttu çayı
Kalktı ki garsona vere parayı
Uzattı çakmağı ve sigarayı
‘Say’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş
Sandım can evime döktüler ateş
Sordum: ‘memleketin neresi gardaş? ‘
‘Köy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden
Ağzına küfürler doldu zehirden
Salladı dilini.. vazgeçti birden,
‘Oyyy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
(Vur Emri)
Abdurrahim Karakoç
Günün Fıkrası
GününPratik Zeka
Temel bir gün bankaya para çekmeye gitmiş. O anda içeri bir hırsız girmiş. Herkesi rehin almış. Rehineler fazla geldiği için bir kaçını öldürmek istemiş. Sıra Temel’in yanındaki kadına gelmiş. Hırsız adını sormuş. Kadın Ayşe demiş. Temel benim anamun adı Ayşedur demiş. Hırsız kadını affetmiş. Sıra temele gelmiş. Temel benum adum Temeldur ama arkadaşlar bana Ayşe derler demiş.
Günün Sözü
Sevgi birliğe bencillik yalnızlığa götürür.
Friedricih Von SCHHİLER