Kılavuzun Karga İse… (5)

0
94

Değerli okurlarım, bu başlığı attığımda hayata veda eden rahmetli Fikret Otyam’ın acı haberini öğrenmemiştim. Öğrendikten sonra da değiştirmeyi düşünmedim. “Kılavuzun karga ise, burnun pislikten kurtulmaz” atasözünü sık-sık ustadan duyardım. Neden söylediğini o zaman bir türlü anlayamadım. Anlamış olsak bile nedenini soracak durumda değildik. Ruhu şad olsun diye makalemin başlığını değiştirmedim.

“…Değer verilecek en önemli şey, yarınlara, intikal eden başarılar olmalıdır. Bugün yazdığınız bir yazı ya da bir yorum çok beğenilmiş olabilir. Yarınlarda da o çizgiyi devam ettirmek şarttır. İşte istikrar budur…” Bu ve buna benzer ifadeleri sık-sık kullanırdı. İhtiyacı olan kullansın, yararlansın gibilerinden. Bildiklerinden fazlasını bilirim havası olmazdı. Sadece konu ile kitaplar önerirdi. “Okuyan insan sadece güzel şeyler çıkarmakla kalmaz, yarınlara mesnet oluşturur…” derdi. Konuşurken herkes büyük ustayı saygıyla dinlerdi.

“…Çok okursanız, kelime hazneniz zenginleşir, hitap etme yeteneğiniz artar, pürüzsüz konuşursunuz ev en önemlisi toplumda iyi bir yeriniz olur…” Rahmetli Fikret Otyam çok yönlü bir insandı. Evi kendi eseri olan tablolarla doluydu. Yayınlanmaya hazır şiirler falan. Gazeteye geldiğimizde bir şeyler okurken bulurduk rahmetliyi.

Doğruyu söylemek gerekirse; çevresine, özellikle bizlere çok şeyler vermek istedi. Ne kadar yararlandım, onu söyleyebilmek çok zor. Bazı şeyler belleğimde kalmıştır diye düşünüyorum. Dünyaya güzel şeyler bırakıp gidenlerdendi dersem, hiç de mübalağa etmemiş olurum.

Büyük usta ile bir anım daha var. Yerimiz elverdiğince sunmaya çalışacağım. Daha önce de söylemiştim. Teknolojinin en fukara dönemiydi. Rahmetli İsmet Paşa Başbakandı. TBMM’de çok önemli bir kanun oylamaya sunulacaktı. Erken saatlerde foto muhabiri, meclis muhabiri gönderilmişti. Gece saat 24.00, gazetenin çoktan basılmış ve kamyonlara doldurulmuş olması gerekiyordu. Oylanacak kanun için yer açık, sürmanşet yapılacak. Fakat daha bir haber yok. ‘Telefonda mı yok?’ demeyin sakın. Hiçbir şey yok. Söylediğim gibi, teknolojinin fukara olduğu bir dönemdi. Bu arada Fikret Ağabey arabasıyla meclise gitti ve geldi. Basın camiasında tek arabalı oydu.

O dönemde, Rüzgârlı Sokak, İstanbul’un Bab-ı Ali’si. Önemli bir farkı da var. Ulus’tan Rüzgârlı Sokak’a döndüğünüzde, sol taraf sokak boyunca bar-pavyon, sağ tarafta ise, meşhur Güneş Matbaası ve gazeteler falan. Bu tür beklemelerde gazeteciler mutlaka bir şeyler içerler. Fakat gece yarısı olduğundan tüm büfeler kapanıyor. Ayrıca Rüzgârlı Sokak tekin bir yer de değildi. Şimdi en sonda söyleyeceğimi en başta söylemek istiyorum. Rahmetli Fikret Ağabey bir şey içmeyince de vakit geçmiyor ki. Bir büyük rakı olsaydı diye söyleniyordu. Öcal Uluç’un tüyo (Öcal halleder gibi) verdiğini düşünüyorum

“Öcal, lütfen yanlış anlama. Pavyonlar seni tanıyorlar. Futbolculuğunu da biliyorlar. Lütfen bir büyük rakı alıp gelebilir misin?” Bana çok şeyler öğrettiğine inandığım insanın yaklaşımı böyleydi. Şimdi nasıl ‘Hayır’ dersiniz? Nezaketin, saygının gözle gözüken bir dönemiydi. Şimdi öyle bir şey var mı?

Büyük usta, sende hakkım olduğunu sanmıyorum. Varsa eğer helal-i hoş olsun, mekânın cennet olsun. Nur içinde uyu…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here