Hayat Sevince Güzel

0
65

Bir sabah içinizde tarifsiz bir duyguyla uyanıyorsunuz. Hiç olmadığınız kadar enerjik, hiç olmadığınız kadar neşeli… Sıcak kahvenizi yudumlarken, pencerenizi açıp tertemiz, mis gibi bahar havasını içinize çekiyorsunuz. Birden pencerenizin önünde, aylardır boş-boş duran buz tutmuş saksıya gözünüz ilişiyor. Üzerindeki karlar erimiş ve toprağının arasında bir bitkinin filizlendiğini fark ediyorsunuz. Tüm kış şartlarına inat ilk cemre ile kök salmıştı, baharı müjdeleyerek.

Acemi de olsanız ilgi ve şefkatle bakımını üstleniyorsunuz. Kök salıp filizlendikçe daha çok ilginizi çekiyor daha çok vakit ayırıyorsunuz. Bağlanıyorsunuz günden güne, baharı getiren dostunuza. Hayatınıza bir canlılık getirmiş, bir sebep olmuştu sabahlarınıza.

Sonra bir gün, gelişiminin durduğunu fark ediyorsunuz. Artık eskisi kadar canlı değildi sanki. Sorgulamaya başlıyorsunuz; ‘Neyi eksik yapıyordum, neyi fazla vermiş olabilirdim’ diye? Saksıyı, toprağı değiştirdiniz olmadı, son çare yerini de değiştirdiniz o da olmadı. Bir türlü eski canlılığı yakalayamadınız. Sorun saksıda, toprakta, yerinde değilse sorun ne olabilirdi?

Kim bilebilir, belki de sadece sizi sevmemiştir.

Böyle trajik bir durumda tavrınız ne olurdu? Kuruyacağını bile-bile pencerenizin önünde mi tutardınız? Yoksa kendi tabiatına uygun koşullarda kök salmasına müsaade mi ederdiniz?

Pencerenizin önünde duran saksınıza düştüğü gibi yıllardır buz tutmuş yüreğinize de cemre düşer ansızın.. Sıcak bir gülümseme ile önce göze, sonra yüreğe, en sonunda da tene düşer..  Toprağa düşen tohum misali.. İlginiz, şefkatiniz, sevginiz, sadakatiniz ile filizlenir. Her geçen gün biraz daha benliğinize işler. Her geçen anınızda bedeninizin derinliklerine doğru kök salar. Arsız bir sarmaşık gibi tüm hayatınızı sarmalar.

Sabahınızın aydınlığı, gece ise huzurlu uykunuz olur. Mutluluğunuz, şimdiniz, umudunuz, geleceğinizdir artık. Öylesine kaplar ki benliğinizi, her anı onunla olmak, sadece onun olmak istersiniz. Kendinizde bile kaybolmuşken, bir tek o kalır zihninizde. Gözünüz ondan başkasını görmez, kulağınız başka sesi algılamaz, eliniz ondan başkasına uzanmaz bile. Bedensel yakınlık bile, muazzam bir uzaklık gibi gelir size. Onunla tek bir nefes, tek bir beden, tek bir şuur olmayı dilersiniz.

Ve bir gün Özdemir Asaf’a bile ilham olabilecek bu derin duyguların partnerinizi mutlu etmeye yetmediğini fark ediyorsunuz. Tavrınız ne olurdu? Mutluluğu için her şeyi feda edebilen siz, yine mutluğu için ondan vazgeçebilecek kadar cesur davranabilir misiniz?

Pencerenizde tüm çabalarına rağmen sonbaharı yaşayan çiçeğiniz için gösterdiğiniz fedakarlığı, sevdiğiniz için gösterebilecek misiniz? Büyük cümleler kurmadan önce bir kez daha düşünün. Çünkü hiç kolay olmayacak. Nasıl bir bitkiyi toprağından söktüğünüzde köklerine sarılmış toprağı da beraberinde alıyorsa, yüreğinizden de bir parça kopacaktır. Benliğinizde derin bir boşluk, iliklerinize kadar hissedeceğiniz bir sızı… Sudan çıkmış balığa döneceksiniz. Bir an olsun zihninizden gitmeyecek, her an yüreğinizden kopan parçanın kanadığını hissedeceksiniz.

Malumunuz kolay değildir insanın alışkanlıklarınızdan vazgeçmesi. Onun sesi olmadan güne başlamak, zamansız çalan şarkınız, herhangi bir durakta onun kokusu, onun melodisi.. Sanki her şey size inat, gözünüzün önünde yuvarlanıp duracak. Unutmak istedikçe daha çok belirecek, uyumaya çalıştıkça gelmeyen uyku misali..

En nihayetinde yas dönemini atlatıp kaldığınız yerden devam edebileceksiniz. Kabullenmeyi öğreneceksiniz, affetmeyi de. Ve tüm bunlara rağmen, teşekkür edebileceksiniz yaşattığı her bir ana ve her bir duyguya. Çünkü aşk dediğiniz duygu, kuruyacağını bile-bile, bir çiçeği dalından koparıp, ona, süslü bir vazoda kısa süreliğine sahip olmak değildir. Sevdiğiniz insanın daimi mutluluğudur. Sizinle değilse bile, başka bedende, başka yürekte, başka bir iklimde…

AŞK işte o zaman Aşktır…

Aile ve İlişki Terapisti
Psk. Mehmet CAN

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here