Zor Zamanda Konuşmak!

0
340

“Benim adım insanların hizasına yazılmıştır / Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu” dizeleriyle başlıyor İsmet Özel, “Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak” başlıklı şiirine.. Devamında, “Anmaya gücüm yetseydi de konuşsaydım, ‘Kardeşler’ deseydim ‘Kardeşlerim! Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan.’ / Yazık, şairler kadar cesur değilim.” Şiirin ikinci bölümü ise; “Benim adım bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş” dizesiyle başlıyor..

İsmet Özel, “Meseleler” üzerinde  çözümsel düşüncelerini topladığı “Zor Zamanda Konuşmak” adlı kitabında ise; “Gündelik meseleler ve çözümlerine olan ilgimiz, ancak temel meseleler ve çözümüne ilişkin düşüncelerimizle anlam kazanır” diyor.. (s.69, Çıdam Y. 1984) Dolayısıyla bu yazının başlığı; kitabın adıyla birlikte içerdiği sorun/çözüm özlü diyalektiğinden hareketle “Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan” olarak da okunabilir..

Ortadoğu’nun, “Batılı Doğulu” emperyalistler tarafından “enerji ticareti paylaşım odaklı” yeniden haritalandırıldığı güncele bakıp, yaklaşmakta olanın acaba “üçüncü dünya emperyalist sömürge paylaşım savaşı mı?” sorusunun bilinen cevaplarını zihnimizde canlandırabiliriz.. Bu cevapların içinde, 1990’lı yıllardan bugüne “Yeni Dünya Düzeni” adıyla sömürgecilerin dayattığı  “küreselleşme” retoriğini, emperyalizmin yeni pazar paylaşım tezgâhı olarak yorumlayan ve buradan hareketle “yeni Sevr” komplolarına karşı “milli beka” bağlamında toplumu uyaran milli aydınlarımızın “bilinen cevapların üstüne mühürlenmiş” görüşlerinin olduğunu da görebiliriz.. Bununla birlikte ben görülenleri, insanlık tarihinin temel meselesini üretimle ilişkilendirerek anlatan Marks’ın, “Öz ile biçim (görünüş) aynı olsaydı bilime gerek kalmazdı” diyalektiğiyle fotoğraflamak istiyorum.. Marks, modernlik görüntülü anlatıların özünü; “kısa vadede kâr ve haz, uzun vadede acı ve yıkım getiren” kapitalizm kavramında resimliyor.. Resme imzasını şairane bir cesaretle, “Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan” dizesinin tüm çağrışımlarını içeren; “Tarih, insanların önüne çözemeyecekleri problemleri çıkartmaz. Belirleyici etken, son tahlilde gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir” yargısıyla atıyor ve ‘adını bilinen cevapların üstüne mühürlüyor..’

Bu halde, sorun/çözüm diyalektiğinde ele alınan nesne, olay, durum veya konunun içinde bir ‘tarihsel öz’ bulunduğu.. Çözüm için önce  bu tarihsel özü anlamak gerektiği.. Anlamlandırmak içinse, yaşanan ‘an’ taneciğinin, an öncesi geçmişle bağlantısını, an sonrası gelecekle ilişkilendirerek zamanın tümlüğüne yerleştirmek gerektiği.. Tarihsel özden uzak ‘şekli’ anlamlandırmalarda ise sorun içinden çıkılmaz ‘müşkül’ bir hale geldiği.. Dolayısıyla çözüm için tarihsel özle diyalektik bağlantılı veriler toplamak, çözüme yönelik yanıtlar bulmak ve uygulamak gerektiği.. Pratikte sorun  çözülmemişse, problemi tarihsel değişme; gelişime veya çürüme boyutlarında yeniden ele almak ve çözümü yeniden üretmek gerektiği söylenebilir..

 “Bakın yaklaşıyor yaklaşmakta olan” dizesinin sahibi Şair Özel, sorun/çözüm özlü diyalektik açıklamalarını sürdürdüğü “Waldo Sen Neden Burada Değilsin?” adlı kitabında “yol yöntem” üzerine şöyle diyor: “Bir olguyu bir türlü açıkladığımızda geriye olguyu niçin o türlü açıkladığımız sorusu kalır. Eğer açıklama tarzımızı da açıklama çabasına girersek, bunun sonu gelmez ve her zaman son söylediğimizin sonrasını, gerisinde yatanları bilmek gereği doğar. Bu güç ve imkânsız iş başarılamasa bile, böyle bir çabaya girmenin hiç işe yarayamayacağını söyleyemeyiz. Çünkü olguları açıklama çabamız hangi yolda açıklamaları sürdürmemiz gerektiğini, bir yönü gösterir. Gidilecek yolda belki yol bitmez, ama yönü doğrultamazsak nereye doğru gidileceğini de bilemeyiz. Daha açıkçası her tarafa gidilebileceğini düşünebiliriz. İnsan için önüne çıkan bütün yollar “yürünebilir” yollar ise, o insan artık kaybolmuştur. Kaybolmak nereye gideceğini bilememek yani her yere gidebilmektir.” (s.15, Çıdam Y. 1988)

Bir resim sergisinde,  “orman içinde bir ev” tablosunun önünde saatlerce duran izleyiciyi fark eden ressam, tabloyu çok beğendiğini umarak yanına geliyor.. İzleyici, tablodaki evi göstererek “perspektifte biçimsel hata yapmışsınız, bu evin kapısı da penceresi de açılmaz” diyor ve ekliyor: “Umarım içinde kimse yoktur!”

Wittgenstein, “Bir insan kilitli olmayan fakat içeri doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odadan kurtulma umudu yoktur!” diyor.. “Sana manevi kapı kapalı, sen maddi bir kapının yüzüne çarpılmasını bekliyorsun!” diyor Necip Fazıl da, “Bir Adam Yaratmak” adlı eserinde ve ekliyor: “Çerçeveyi bırak, resme bak!”

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com