Zaman Çabuk Geçer Az Sabır…

0
67

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Artık korona ile yatar, korona ile kalkar olduk ya birde 65 yaş üstü sokağa çıkma yasağı başladı ya sinirler alabildiğine gergin bazı vatandaşlarda! Evde sıkılıp sokağa çıkanları polis zorla evlerine sokamıyor. Valla düşünüyorum ve çok üzülüyorum, evinde sıkılmak ne demek ya? Çok büyük bir işkence olmalı bu? Ne demiş büyüklerimiz “evde huzur, mutluluk budur”… Evde huzur bulamayanlar her herhalde bu insanlar diye düşünüyorum. Ve onlara kızamıyorum ve herkesin bu günlerde aşırı ilgiye ve desteğe ihtiyacı olduğunu da. Önce güler bir yüz, tatlı bir sözcük, sonra uyarı, uyarı yaparken ses tonuna dikkat edilerek konunun gerçekten anlaşılabilirliğine vurgu yapılması çok önemli, öyle su atarak ya da başka şeyler bendenizce çok aşağılayıcıyı bir şey! Evet herkes çok yoruluyor, herkes gergin ancak duygudaşlık yapmak çok önemli özellikle bu günlerde.

Ve yine anımsatmak gerekiyor çünkü gerçekten insanı hayatından bezdiriyor bu aşırılık… Aşırı hijyen, aşırı tedbir, gece gündüz aynı konu ile yat-kalk olacak şey değil yani… 14 gün sonunda bir sürü umutsuz vaka çıkacak ortaya diye düşünüyorum en azından bizim buralarda. Ömrümde ilk kez anti-depresan önereceğim nerdeyse yani önce bizimkilere valla azcık sükûnet kardeşim.

Azıcık kendimizin ve çevremizin kıymetini bilelim. Bu zor günleri birlikte, sağlıkla ve sevgiyle geçirelim, bakın dün başladı bu gün 3. gün oldu… Zaman hemen geçiyor, gerçi bana yetmiyor ama sıkılanlar için iyi bir şey.   Ve hizmet ayağınıza gelsin bırakın kaymakamlık, valilik sizden bir telefon uzaklığınızda yalnızca. Ve tabi bütün bunları söylüyorum ama yine de sabır tavsiye ediyorum sabır, sabır. Her şeyin başı sonu sabır… Güzel günler gelecek onlara odaklanalım. Ve gülümsemeyi unutmayalım belki olur ya gülümsemenize aşık olur birileri.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Aşk ve Çılgınlık

Uzun zaman önce, dünya yaratılmadan ve insanlar dünyaya ayak basmadan önce, iyi huylar ve kötü huylar ne yapacaklarını bilemez vaziyette dolanıyorlarmış. Bir gün toplanmışlar ve her zamankinden daha sıkkın oturuyorlarken Saflık ortaya bir fikir atmış: “Neden saklambaç oynamıyoruz?” Ve hepsi bu fikri beğenmiş, ve hemen Çılgınlık bağırmış: “Ben ebe olmak istiyorum!!!” ve başka hiç kimse Çılgınlığı arayacak kadar çıldırmadığı için, Çılgınlık bir ağaca yaslanmış ve saymaya başlamış…1,2,3… Ve Çılgınlık saydıkça, iyi huylarla kötü huylar saklanacak yer aramışlar. Şevkat Ay’ın boynuzuna asılmış, İhanet çöp yığınının içine girmiş, Sevgi bulutların arasına kıvrılmış, Yalan bir taşın altına saklanacağını söylemiş ama yalan söylemiş çünkü gölün dibine saklanmış. Tutku dünyanın merkezine gitmiş, Para Hırsı bir çuvalın içine girerken çuvalı yırtmış… Ve Çılgınlık saymaya devam etmiş, 79, 80, 81, 82, 83… Aşkın dışında, bütün iyi ve kötü huylar o ana kadar zaten saklanmış. Aşk kararsız olduğu gibi, nereye saklanacağını da bilmiyormuş. Bu bizi şaşırtmamalı çünkü hepimiz Aşkı saklamanın ne kadar zor olduğunu biliriz. Ve Çılgınlık 95, 96, 97’ye gelmiş ve 100’e vardığı an Aşk sıçrayıp güllerin arasına girmiş ve saklanmış. Ve Çılgınlık bağırmış “Sağım solum sobedir, geliyorum!” ve arkasına döndüğünde ilk önce Tembelliği görmüş, o ayaktaymış çünkü saklanacak enerjisi yokmuş. Sonra Şevkat’i ayın boynuzunda görmüş ve İhaneti çöplerin arasında, Sevgiyi bulutların arasında, Yalanı gölün dibinde ve Tutkuyu dünyanın merkezinde, hepsini birer birer bulmuş sadece biri hariç. Ve Çılgınlık umutsuzluğa kapılmış, en son saklı kişiyi bulamamış. Derken Haset, Aşkın bulunamamasından haset duyarak, Çılgınlığın kulağına fısıldamış: “Aşkı bulamıyorsun, o güllerin arasında..” Ve Çılgınlık çatal şeklinde tahta bir sopa almış ve güllerin arasına çılgınca saplamış, ta ki yürek burkan bir haykırma onu durdurana kadar. Ve haykırıştan sonra Aşk elleriyle yüzünü kapayarak ortaya çıkmış, ve parmaklarının arasından iki sicim kan akıyormuş, gözlerinden. Çılgınlık Aşkı bulmak için heyecandan Aşkın gözlerini kör etmiş. “Ne yaptım ben? Ne yaptım ben?” diye bağırmış. “Seni kör ettim. Nasıl onarabilirim?” Ve Aşk cevap vermiş “Gözlerimi geri veremezsin ama benim kılavuzum olabilirsin” Ve o günden beri, aşkın gözü kördür ve çılgınlık her zaman yanındadır!!!

& & & & &

Nazlı

Nazlı’nın babası ancak Mersin’e dek gidebildi, Kıbrıs’a gidemedi. Uzun zamandan beri konuşulan, üzerinde tartışılan konu Nazlı’nın kaybolması ile birlikte tamamen unutulmuştu. Çin’de başlayan virüs bütün dünyayı tehdit etmeye başlamıştı. Hatta gün itibari ile 65 yaş üstü insanların korunmak amaçlı sokağa çıkma yasağı bile başlamıştı. Nazlı’nın babası çaresizlikle başını ellerinin arasına alıp kaldırıma çöktü. Ağlıyordu, kendini son derece aciz hissediyordu. En son annesinin başında böyle ağlamıştı. 17 yaşında kimsesiz kaldığı zaman…

Annesi nahif, zarif bir kadındı bir gece ateşi yükseldi. Boğazında hafif bir ağrı vardı ama kendini kötü hissetmiyordu. Ateş düşürücü ilaçlar aldı, ayağa kalktı ama ertesi gece yeniden fenalaştı… Doktor “pıhtı attı” dedi. Genç çocuk, “pıhtı atmak ne demek?” diye soramadan annesi canını teslim etti. Oğlu ile vedalaşacak zamanı bile olmamıştı! Oğlu çıldıracağını sanmıştı, annesinin cansız bedeninden onu ayırmak zor olmuştu. İlk şoktan sonra başını ellerinin arasına alıp içten içe ağlamıştı, her annesi aklına düştüğünde de aynı şeyi yapardı. “Ah anneciğim başıma gelenleri biliyor musun?” diye inledi gözyaşları burnundan akan sıvı ile ağzına doluyordu hiç umursamadı. Ancak bir müddet sonra omzuna bir el yavaşça dokunduğunda sıçradı! Arkası Yarın

Günün Şiiri

Bilmez Miyim Hiç

Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki, kim yitirmiş evini, ya da
Hangi yitikle yok olmuş o yapı
Kimbilir
Vuruyorum yokuş aşağı, kıyıya
Bir taşın üstüne oturuyorum
Ben oturur oturmaz
Çıkıyor kuytularından bütün görünümler
Ve ufak bir oyun oynuyor bana doğa
Alıp alıp götürüyor gözlerimi bıkmadan
Kısalıp uzayan bir çift yılan balığını andıran gözlerimi
Güneşin şavkından yuvarlanan çakıllara
Tam o sıra bir vapur yanaşıyor iskeleye uzun sürecek bir sonbahar taslağı gibi
Denize yeni sürülmüs bir tarlaya benziyor, uyanık, diri
Ve işin tuhafı bense
Alışıyorum gittikçe
Her gün bir parça daha alışıyorum yalnızlığıma
Ürperiyorum bir ara arkamdaki ayak sesinden
Ve bu yüzden mi bilmem
Durup bir süre çevreme bakar gibi yapıyorum
Sürüyle kus havalanıyor defnelerin içinden
Sürüyle, evet, hatırlıyorum birden
Nicedir unutmuşum saymayı bile günleri
Dağılıp gitmişler herbiri bir yana
Kuşlar gibi, onlar da
Benimse ne gidecegim bir yer
Ne de özlediğim bir şey var
Öyleyse neden yazıyorum bu sözleri ona
Bu biraz sevdaya benzeyen, biraz da sevdasızlığa
Böyle gelişigüzel, böyle kırık dökük
Sanki hiç kimselerin kullanmadığı bir gün kalmış bana.

Uzun bir cumartesiyi hatırlıyorum, saat on iki
Dalıp gidiyorum, düsünüyorum da, saat on iki
Bir sigara yakıyorum, bir kağıda bir iki dize yazıyorum
Yerini iyi bilen, onurlu bir iki sözcük daha
Ama hiç kımıldamıyor, akrep de, yelkovan da
Yani tam böyle birşeye benziyor zaman
Yılgın ve çarpıcı renkler içinde pek kımıldamayan
Çıkageliyor sonra, saat on iki.

Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
İnançli bir insan soyunun parçasıysa.

Sonunda başbasa kalıyoruz gene
Başbaşa kalıyoruz doğayla ben
İşte az önce yağmur da başladı, cumartesi günlerden
On temmuz cumartesi
Bir vapur daha kalkıyor iskeleden
Ve yağmur hızlanıyor biraz
Uzanıp yatsam diyorum otların üstünde çırılçıplak
Tam öyle yapıyorum
Şimdi yağmuru seviyorum, şimdi yağmuru seviyorum, yağmuru seviyorum.

Edip Cansever

Günün Sözü

Mutluluk her şeyden önce vücut sağlığındadır.
Curtis

Yaşamın gayesi; hoşa gitmeyen şeylerden kaçmak değil, hoşa gitmeyen şeyleri yenmektir.
Forester

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here