Yaşam Nedir?

0
106

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Düşünüyorum ve düşünüyorum “Dünya sen ne biçim şeysin?” Nasıl bir adaletin var? Her tarafta savaş, her tarafta feryat figan, bütün evler yangın yeri ama senin kabahatin değil bu, sen güzelsin, sen adilsin, sen eşitlikçisin… Ne yağmur soruyor “sen kimsin” diye yağarken, ne de güneş “ben yalnız burayı aydınlatacağım” diyor.

En iyisi hiç yorum yapmadan kendi acımızla baş başa daha neler göreceğiz diye düşünmeden yaşamaya çalışalım. Başsağlığı, sabır dilekleri artık kimseye faydalı olmuyor ne yazık ki? Dilerim hiçbir şeyden habersiz yaşayanlar, hiç bu acılardan nasibini almasın. Hep böyle umarsız hep böyle kalsın. Şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, hep birlikte, ayrımsız, gayrımsız. Ama gülümseyebiliyorsanız gülümseyin, yine de belki gülümsemeniz bulaşıcı olabilir! Yase

& & & & &

Yaşam Nedir?

Gökyüzünde dünyayı yaşarken sonsuz özgürlüğümle birlikte, yaşamı arıyordum ne olduğunu bilemeden… Bir su damlasıydım, güneşin ışıklarında renklerle oynayan, karanlıklarda yıldızlarla konuşan… Mutluydum rüzgarla birlikte maviliğe savrulurken, mutluydum kuşlarla kanat çırparken, mutluydum gökkuşağı olup renkleri saçarken…

Takılmışken bir bulutun peşine, görürdüm yaşayanları yeryüzünde… Hepsi zamanla koşar gibi, hep bir şeylerin peşinde… Bazen bir kuşun kanadına karışır, uçardım onunla, rüzgâra karşı çığlıklarla birlikte.

Yaşamı sorardım kuşlara, nedir diye? Özgürlük derlerdi bana… Göklerde özgürce kanat çırpabilmek, rüzgâra baş kaldırmak. Ama yağmur yağdığında özgürlükleri elinden alınır, ağırlaşan kanatları daha fazla çırpınamazdı damlalar karşısında… Sığınırken bir kaya kovuğuna, özgürlüklerini teslim ederlerdi yağmura, sessizce… Karıştım bir gün yağmur damlalarının arasına, gücü hissedebilmek için… Toprağa karışmak istedim, çoğalmak istedim, azgın bir nehir olup akmak istedim, deniz olmak istedim, yaşamı bulmak istedim, yaşam olmak istedim… Terk ettim gökyüzünü güneşe veda edemeden… Altımda gittikçe büyüyen yeryüzü beni kendine doğru hızla çekerken daha da büyüdüm, çoğaldım. Koşmaya başladım bir an önce toprağa kavuşabilmek için. Yaşamı hissedebilmek için… Yaşam olabilmek için…

Toprağa ilk dokunuş, ilk sarılış… Sıcaktı toprak, gökyüzünün olamadığı kadar… Beni sarmaladı şefkatle, beni içine aldı sevgiyle… Sevdim onu… Seviyorum dedim yaşamayı seninle birlikte… Toprağın derinliklerinde, karanlık sıcaklıklarda güveni hissettim… Zaman geçtikçe büyüdüm, çoğaldım… Yerimde duramaz hale geldim…

Güneşi özledim… Yıldızlara merhaba demek istedim…. Terk ettim toprağı. Sıcaklığını, şefkatini. Bir sabah çiçekler açarken gökyüzünü gördüm yeniden… Öylesine mavi, öylesine sınırsız, öylesine özgür…

Aktım, gittikçe büyüyerek… Beni sarmalayan toprağa dokunarak aktım… Nereye gittiğimi bilemeden… Sadece yaşamı öğrenebilmek için aktım. Benimle çiçekler açtı ağaçlarda, topraktan otlar fışkırdı delicesine… Ben onlara yaşamı sunarken, cevap veremediler bana yaşam nedir diye sorduğumda… Büyümek istedim… Daha hızlı akmak, denize kavuşmak istedim. Aktım gökyüzünün görünmediği ıssız ormanların arasından, yıllardır kımıldamaktan korkan taşları peşimde sürükleyerek, başkaldırırcasına… Başakların rüzgârla dans ettiği ovalara geldiğimde duruldum… Onları seyredebilmek için yavaşladım… Sordum uçuşan kelebeklere yaşamı. Rüzgarla dans mı diye?.. Cevap vermediler bana… Denizi aradım uzaklarda, görebilmek için köpürdüm, taştım ona bir önce dokunabilmek için.

Sonra bir sabah, daha güneş ışıklarını serpmeye başlamamışken dünyaya, uzaklarda maviliği gördüm… Gördüm orada canlılığı, başkaldırmışlığı, hasreti… Kavuşmak istedim bir an önce, sarılmak istedim… Koynuna girmek istedim bir sevgili gibi… Sevişmek istedim onunla… Yaşamı istedim ondan… Dokunduğumda denize, balıklar kaçtı benden, suyum karıştı denize… Bir oldum onunla…

Ufacık bir damlaydım, bulut oldum, toprak oldum, deniz oldum, okyanus oldum. Kapladım dünyayı canlılığımla. Dalgalarla oynarken derinliklere karıştım… Derinliğin sessizliğinde güzellikleri buldum… Yaşam gizlenmiş güzellikler midir diye sordum denize? Cevap alamadım… İnsan olmak istedim… Yaşamın ne olduğunu öğrenirim diye… Döl oldum genç bir erkeğin ateşli vücudunda…

Yıldızlı bir gecede can oldum bir dişiyle… Büyümeye başladım içinde olduğum insana fark ettirmeden… Büyüdüm, büyüdüm…  Aynı toprak gibi sıcak ve karanlık bu yer bana güven verdi, huzur verdi… Zaman geçtikçe, yerime sığamaz hale geldim… Güneşe sarılmak istedim… Yıldızları görmek, denizle konuşmak istedim… Yaşamı insanlara sormak istedim… Işıkla tekrar kavuştuğumda özgürlüğümü hissettim yeniden… Küçük bir su damlasıyken gezdiğim gökyüzünü yeniden görebilmek mutluluk verdi…

Büyüdüm zamanla… Diğer insanlarla birlikte, zamanla birlikte… Sordum insanlara yaşam nedir diye?.. Cevap veremediler… Bir gün aşık oldum birisine, neden diye sormadan kendime… Bir kuş gibi özgürce, bir nehir gibi delicesine akarak, bir deniz gibi sınırsızca sevdim birisini… O zaman anladım ki; YAŞAM SEVGİDİR…
SADECE SEVGİ…

& & & & &

Nazlı

Yemek, annesinin hiç bitmeyen sakin konuşması ile son buldu, tam kahveleri gelmişti ki sokak kapısı şiddetle çalındı. Güneş’in beti benzi attı, içinden Nazlı’nın annesi olmasın diye dua ederek kapıyı açmaya gitti. Babası da ardından geliyordu.

Ve korkulan oldu Nazlı’nın annesi yarı çıldırmış vaziyette kendini içeri attı, ardından kocası. “Herkese iyi geceler, kusura bakmayın bu saatte rahatsız ettik” diye başladı kadın.

Güneş’le babası kapının önünde öylece duruyorlardı. Güneş’in annesi hemen ayağa kalktı sevinçle “A olur mu hoş geldiniz. Sevgilim bak Nazlı’nın annesi ve babası sen onlarla daha tanışmadın”

“Ben Nazlı’yı da tanımıyorum ki” diye yanıt vererek elini uzattı davetsiz konuklara genç adam. El sıkıştılar ama Nazlı’nın annesi yerinde duramıyordu, hal hatır sormadan “Kızım ortada yok, oğlunuz nerde olduğunu biliyorsa lütfen söylesin, biz bu yüzden bu saatte sizi rahatsız ettik” dedi; yer yer sesi kalınlaşıp kısılarak. Güneş’in annesinin de nerdeyse kalbi duracaktı.

“Ne demek oğlumuzla ne ilgisi var? Kızınız kaybolmuşsa o nerede olduğunu nereden bilsin ki?” dedi. Kocası hemen yanına koştu; “Lütfen sakin ol otur öyle konuşalım” diyerek eşini koltuğa oturtup misafirlere de yer gösterdi. Herkes yerine oturunca ancak “biz kahve içecektik birlikte içelim sonra sakin sakin konuşuruz” dedi.

Nazlın annesi “Lütfen biz kahve içmeye gelmedik kızımızın nerede olduğunu öğrenmek için buradayız. Lütfen oğlum bir şey biliyorsan bizi rahatlat” dedi. Sonra birden ağlamaya başladı! Herkes Güneş’e bakıyordu babası “Nedir bu olay biri anlatsın da anlayalım” dedi. Arkası Yarın

Günün Şiiri

Gizli  Bakışlar    

Bir bakışki açıyor gönül muammasını,

İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,

Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,

Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.

 

Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,

Bir bakış, bir aşığı saatlerce ağlatır

Bir bakış, bir aşığı aşkından emin eder,

seven insanlar daima gözleriyle yemin eder.

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Otuzbeş Yaş Şiiri

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam…

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.

Dante gibi ortasındayız ömrün.

Delikanlı çağımızdaki cevher,

Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,

Gözünün yaşına bakmadan gider.

Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allahım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz,

Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan!

Hangi resmime baksam ben değilim.

Nerde o günler, o şevk, o heyecan?

Bu güler yüzlü adam ben değilim;

Yalandır kaygısız olduğum yalan.

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;

Hatırası bile yabancı gelir.

Hayata beraber başladığımız,

Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;

Gittikçe artıyor yalnızlığımız.

Gökyüzünün başka rengi de varmış!

Geç fark ettim taşın sert olduğunu.

Su insanı boğar, ateş yakarmış!

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!

Her yıl biraz daha benimsediğim.

Ne dönüp duruyor havada kuşlar?

Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?

Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

Cahit Sıtkı TARANCI

Günün Sözü

Öğrenmek, akıntıya karşı yüzmek gibidir ilerleyemediğiniz takdirde gerilersiniz.
Çin Sözü

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here