Yarıkkaya Fırtınası

0
165

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu günlerde içinde bulunduğumuz durum kaç günden beri etrafı kasıp kavuran, çatıları uçuran, pencereleri yerinden söken Yarıkkaya fırtınasını andırıyor. Ülkemizin içerdeki ve seçime günler kala Hollanda, Almanya  ile süren huzursuzluğu, hepimizi bu fırtına kadar gerginleştiriyor, sıkıyor, içten içe yakıp kavuruyor. Herkes ağzına gelen her şeyi söylüyor, her şeyi  yapıyor! Bir kaos ortamındayız sanki. Korkudan çok bir bıkkınlık içindeyiz artık. Yorum yapmak istemiyoruz, düşüncelerimizi aktarmak ta. Ancak düşüncelerimizi kendimize saklamak ve aklıselim olmaya çalışmakla uğraşmaya da çalışıyoruz. Dışta yaşadığımız huzursuzluk, içteki huzursuzluğu gölgeleyemiyor çünkü. Demokrasiden söz ediliyor ama demokrasi neydi unuttuk. İçerde ve dışarıda kadına  uygulanan şiddet ve konan yasaklar demokrasi gereği mi onu da şaşırdık. Sinan Oğan’a yapılan saldırılar, Meral Akşener’e verilmeyen salonların mantığı ne o da demokrasi gereği mi onu da bilmiyoruz. Valla dediğim gibi değerlerimizi de şaşırdık, neydik, ne olduk, ne oluyoruz artık bilmiyoruz.

& & & & &

Ve fırtına sonrası gece boyu yağan yağmur ve şu anda yağmaya devam eden. Sokağımızı göle çevirdi. Daha yeni asfaltlanmış bir sokak neden göle döner Allah aşkınıza bir bilen anlatsın. Gerçekten aptal yerine konmaktan gına geldi ama artık! Hiç bir şey bilmeyen birisi bile bilir ki su giderleri yüksek olursa su birikir. Peki, ama bu yolları yapan arkadaşlar, mühendisler, araçların önünde durup fiyakalı resimler çektirenler, her şey göstermelik olsun diye mi yapıyorlar? Paralar göstermelik olsun diye mi savrulup gidiyor? Ve yanıtsız bin soru, sor, sıkıl, çatla, patla yanıt alma!  Sonrada gel patlamaya hazır bomba gibi olma. Aklıselim, sabrı cemil olmak için dua edip durma. Neyse ki ve çok şükür ki bu hayırlı dualar yerini buluyor sakinleşiyoruz bir süreliğine.

Ve sakinliğimizin hayırla sürebilmesi için daha çok konuşmadan www.edebiyatogretmeni.net’ten derlediğim birkaç öyküyle  devam edelim diyorum. Sağlık ve sevgiyle kalmaya çalışalım her şeye rağmen ayrımsız gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase

& & & & &

Derviş Kaşıkları

Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır? Diye sordular bir bilgeye. Bilge, büyük bir sofra hazırladı ve sevgiyi dillerinden eksik etmemelerine karşın, onu günlük yaşamlarında hiç kimseye göstermeyen kişileri yemeğe çağırdı. Sofrada herkes yerini aldıktan sonra, önlerine birer tas sıcak çorba, sonra da derviş kaşıkları denen, sapları bir metre uzunluğunda özel kaşıklar getirildi.

Ev sahibi konuklarına bu kaşıkları nasıl tutmaları gerektiğini söyledi Herkes kaşığının ucundan tutmak zorunda kaldı.

Konuklar, uçlarından tuttukları bir metre uzunluktaki kaşıkları güçlükle taslarına daldırıyorlar, fakat kaşıklarına çorba doldurup, ağızlarına götüremiyorlardı. Ağızlarına bir kaşık çorba koyabilmeyi beceremeyen konuklar, yemekten sonra kalktıklarında, karınlarını doyuramamışlar, kaşıklarından dökülen çorbalarla da sofranın üstünü kirletmişlerdi.

Bilge, bir gün sonra ikinci bir yemek daveti verdi. Bu kez, sevgiyi gerçekten bilen ve her gün sevgiyle yaşayan kişileri çağırdı. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen pırıl pırıl kişiler geldiler ve bu kez onlar yerlerini aldılar, sofrada. Önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunluktaki derviş kaşıkları getirildi. Onlara da kaşıkları ancak saplarının uçlarından tuta bilecekleri kuralı söylendi.

Ev sahibi bilgenin Buyurun, afiyet olsun sözünden sonra sofradaki herkes, önündeki kaşığı, sapının ucundan tuttu ve herkes kaşığını, karşısındaki kişinin tasına daldırıp, kaşığına aldığı çorbayı, karşısındaki kişinin ağzına uzattı. Bu yöntemle herkes karnını doyurabildi. Konuklar sofradan kalktıklarında ise, sofranın üstünde, dökülmüş tek damla çorba yoktu.

Sevginin yalnızca sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır sorusunu soranlara bu uygulamayla yanıt verdikten sonra bilge, bir de öğütte bulundu:

İşte, dedi. Kim ki yaşam sofrasında yalnızca kendini görür ve yalnızca kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacağını da bilmelidir. Ve kim ki başkalarına da düşünür ve o da kesinlikle doyurulacaktır. Çünkü yaşam denen bu pazar, alan değil, veren kazançlıdır her zaman

& & & & &

Bilge ile Köpek

Bir bilge, bir gölettin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölette kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölette geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölette atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:

-Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der.

-Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.

Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için…

Her insanın bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.

& & & & &

Önyargılar

Uzaklarda bir köyde, kocası, çocuğu doğmadan ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın vardı. Kadın, kendisine arkadaş olması için dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başladı.

Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmazdı. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşmıştı.

Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğdu. Tek başına tüm zorluklara göğüz germek ve yavrusuna bakmak oldukça zordu.

önyargılar ile ilgili görsel sonucu

Günler geçti. Kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kaldı. Gelincikle bebek evde yalnız kalmışlardı. Aradan biraz zaman geçti ve anne eve geldi. Gelinciği ve kanlı ağzını gördü. Anne çıldırmışçasına gelinciğe saldırdı ve oracıkta öldürdü hayvanı. Tam o sırada içerdeki odadan bir bebek sesi duyuldu. Anne odaya yöneldi Ve odada beşiği, beşiğin içindeki bebeği ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı gördü.

& & & & &

Hayata Farklı Bir Bakış Açısı

Amerika’da bir adam lotodan bir milyon dolar kazanıyor, arabasına giderken bir bayan kızının çok ağır, ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve beş yüz bin dolar bulamazsa yarın kızının öleceğini söylüyor. Adam hiç düşünmeden parasının beş yüz bin dolarını veriyor. Ertesi gün bu olaya şahit olan biri, adama o parayı verdiği bayanın bir dolandırıcı olduğunu ve onu kandırdığını söylüyor. (adam gerçekten de kandırılmış)

Bu konuşmanın sonunda adam sadece gülüyor, Bu duruma barmen oldukça şaşırıyor.    -Nasıl olur, kadın seni kandırdı hiç mi üzülmedin? Barmenin aldığı cevap ilginçtir: “-Benim sevincim yarın ölecek bir kızın olmaması!”

Günün Şiiri

Sevda Yaratan

Bu şehrin adları durmadan değiştirilen,

sokaklarında dolaşırken,

eski bir şarkıyı çağrıştırır bazen

aklına takılır olmadık adlar.

Örneğin, Konstantin Nikoleyeviç Batyuşkov

Puşkin’in bir çağdaşı –

hani şu ölen Tasso’ya ağıtlar yazan –

evet, senin Tasso’na,

Kutsal Kudüs’ü özgürlüğe kavuşturan.

 

Bu yaştan sonra, sınırsız bir çağrışımlar

zinciridir hayat;

başka kokular, başka görüntülerle

saldırır üstüne tekleyen belleğinle

ve birden başka adlarla uyanırsın

bir dağ yamacında daldığın düşten.

Bir İsveç filminde miydi

o küçük madenci çocuğu

Auguste Renoir’ın adını hecelemeye çalışan?

 

Her şey ne kadar kül rengi ve dağınık

gökle denizin maviliği ötesinde.

Bir kadın “Gecenin matemi”ni söylüyor öğle üzeri

ve herkesten bir şeyler kalan bu sokaklarda

kırılan camdan kalplerin parçalarını toplarken

belalısı gizlice zehirliyor içindeki aylak köpeği.

Ve uzakta, düşlediğim Girit’te, belki de,

denize eğilen çamları yıkıyor yıldızlar.

 

Sonunda sana sığınıyorum, ey şiir,

rüzgârları, fırtınaları yararlı kılan.

Yaşarken, güzel adlar koydum çocuklarıma:

Nigâr, Leylâ, Alişan.

Cevat ÇAPAN

Günün Fıkrası

Kadın, işten dönen kocasına der ki: “-Sorma hayatım. Bugün doktora gittim. Beni muayene ettikten sonra ne dedi biliyor musun? Bir ay deniz kıyısında tatil yapmam gerekiyormuş. Nereye gidelim dersin?”

“-Başka bir doktora gidelim hayatım!”

Günün Sözü

Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…

Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür….

MAHATMA GHANDİ

 

Suskunluğum asaletimdendir…

Her lafa verecek bi cevabım var,

Lakin bi lafa bakarım, laf mı diye…

Bi de söyleyene bakarım, adam mı diye…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here