Türk şiirinin ustalarından Nazım, Türk resminin ustalarından Abidin Dino’ya; “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye sorar bir şiirinde.. Ve ekler; “İşin kolayına kaçmadan ama.”
“Etkisini duyumsayıp içerdiğimizde” yazarız dilimizdeki sözlerle isimleri.. Ve çizeriz “ışığını duyumsayıp içerdiğimizde” elimizdeki izlerle resimleri..
İsim ve resim.. Ya da söz ve ışık.. Yahut kelam ve nur.. Ne vardı başlangıçta? “Başlangıçta söz vardı” diye başlar “Yuhanna İncili” ve sözün yaratıcı kaynak oluşunu “hayat onda idi ve hayat insanların ışığı idi” diye tanımlar.. Ki zaten “aşkın” nitelikli her kutsal kitabı okuduğumuzda “varlıkların oluşuna neden” yaratıcı kaynak anlamlı bir “ışıklı söz” kavramı bulabiliriz.. Bu anlamla “başlangıçta var olan söz ışıklı idi” diyebiliriz..
Türk fikir hayatının büyük sentez ustalarından Cemil Meriç, “Kültürden İrfana” adlı kitabında “başlangıçta ne vardı?” diye sorar ve yukarıdaki anlatımı çarpıcı bir şiirsellikle özetler: “Işık ve söz.. Göklerin sözü olan ışık ve gönüllerin ışığı olan söz..”
Meriç’in, gönül gözünden çektiği fotoğraftan ilhamla, “ışığını duyumsayıp içererek” çizebiliriz diye düşünüyorum ben de umudumuzun resmini.. Ve fakat önce palete renk katar umuduyla kısa bir öyküyü aktarmak istiyorum.. Bir resim sergisinde, “orman içinde ev” tablosunun önünde uzun süre bekleyen izleyiciyi fark etmiş ressam.. Resminin beğenildiğini umarak gelmiş yanına.. “Sanırım çok beğendiniz..” demiş.. İzleyici, tablodaki evin kapı ve penceresini göstererek “perspektif hatası yapmışsınız” demiş ve eklemiş: “Bu evin kapısı da penceresi de açılmaz, umarım içinde kimse yoktur..”
Kapı, pencere kapalı.. Umut yok.. Kapı, pencere açık.. Umut var.. Umudumuza varlık veya yokluk anlamını veren ne? Nerede duyumsarız anlamını umudumuzun? Çerçeveli alandaki kapı, pencere sözcüklerinde mi? Yoksa ışıklı maviliğin derinlikli hacmini içeren kapalı veya açık eylemlerinde mi?
Eric Fromm, “Umut Devrimi” adlı eserinde, Kafka’nın “Dava” adlı romanını, bekleme sürecindeki umuda örnek vererek özetler..“Bir adam cennete (yasaya) açılan kapının önüne gelir ve kapıcıdan içeri girme izni ister. Kapıcı şu an izin veremeyeceğini söyler. Yasa’ya giden yola açılan kapı, aslında ardına kadar açıktır, ama adam, giriş izni alıncaya dek beklemenin daha iyi olacağına karar verir. Ve oturur, beklemeye başlar; günlerce ve yıllarca bekler.. Giderek yaşlanır; ölmek üzeredir. İlk kez şu soruyu sorar: ‘Nasıl oluyor da bütün bu yıllar boyunca benden başkası girmek istemedi bu kapıdan?’ Kapıcı ‘senden başka hiç kimse giremezdi ki bu kapıdan’ diye yanıtlar onu. ‘Çünkü kapı yalnız ve yalnız senin içindi. Şimdi artık kapayacağım..” (s.21, Çeviren; Şemsa Yeğin, Payel Y.)
Necip Fazıl, “Bir Adam Yaratmak” adlı eserinde, “Çerçeveyi bırak resme bak” diye haykıran Hüsrev’in dilinden çarpıcı bir şiirsellikle özetler yukarıdaki anlatımı: “Sana manevi kapı kapalı, sen maddi bir kapının yüzüne çarpılmasını bekliyorsun!”
Maddi kapıları çarpıp çıkmadan nasıl duyumsayabiliriz ki o müthiş ve muazzam sonsuzluğa açılan hayat nefhası kapısı anlamıyla umudumuzu?
“Her sözün bir şiir olduğu anı severim” der Çinli bilge şair Hsü Wie.. Ya tüm anlarını sevdiğimiz söz? Umut elbette.. Umut, ki o; hayat nefhası anlamında, nefesimizin her anının şiiri.. Niçin? Kaybedersek Miladi geçmişle, Hicri gelecek arasında şimdiki zamanımızı içerip gelecek zamanımızı da kuşatan bu şiirsel nefhayı, kalmaz çünkü şuursal özde bir anlamı hayatımızın..
Umarım, içeriye doğru açılan kapısında, penceresinde herhangi bir perspektif hatası yapmamışımdır çizmeye çalıştığım umudun resminde.. Artı, çerçeveleyebilirim bu bağlamda Ludwing Wittgenstein’e ait; “Bir insan kilitli olmayan fakat içeri doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odadan kurtulma umudu yoktur” sözünü..
İmza yerine yazabilirim Necip Fazıl’a ait; “Çerçeveyi bırak resme bak” sözünü.. Ve yazabilirim yorum anlamında Cesar Flaischlen’e ait “Gönlünde olsun güneşin” şiirinden dizeleri.. “Güneşin olsun gönlünde, Kar bile yağsa, ya da fırtına olsa, Gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa! Güneşin olsun gönlünde, O zaman gelsin ne gelirse, Doldur ışıklarla, En karanlık gününü..”
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com