TBMM’nin 97. Yaşını Kutlamak!

1
156

“Danışmanlar heyeti” sözüyle toplumsal kültürümüzde tarihsel olarak hep var olsa da, demokrasi kültürü özüyle ilk Meclis, 1876 Anayasası ile kuruldu.. “Meclisi Umumi” adında iki meclisli bir parlamentoydu bu.. Meclislerden “Heyeti Ayan” üyelerini padişah atıyor, “Heyeti Mebusan” üyelerini ise,  “iki dereceli” ve “kısıtlı oyla” halk seçiyordu..

Anayasal parlamento oluşturulmuştu ve fakat bu, “parlamenter” bir sistem değildi.. Kanuni Esasi’ye göre hükümet, Meclise değil padişaha karşı sorumluydu.. Meclisin yasa önerme yetkisi de yoktu.. Ki zaten çok geçmeden Meclis padişah tarafından kapatıldı..

Meclis, 1908 yılında İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra yeniden açıldı.. Meclisin “parlamenter demokrasi” niteliğini kazanması ise 1909 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle gerçekleşti.. Hükümdarın parlamenter bir düzende görülmeyen yetkileri kaldırıldı, hükümet de, bir süre “Meclisi Umumi-i Milli” adını alan Meclisi Mebusan’a karşı sorumlu duruma getirildi.. Meclis üçüncü kez Emperyalist işgale karşı12 Ocak 1920’de açıldı ve 28 Ocak’ta, Milli İstiklal Savaşımızın pusulası olan “Misak-ı Milli” kabul edildi.. 11 Nisan’da Mebusan Meclisi’ni emperyalist işgalciler dağıttı..

Pusulası “Misak-ı Milli” olan Mustafa Kemal,  Erzurum, Sivas Kongreleri de dahil, Osmanlı Mebusan Meclisinden gelen demokrasi kültürüyle besleyip yeniden kurduğu  Meclisi, emperyalist işgale karşı direnişin kalesi olan Ankara’da TBMM adıyla 23 Nisan 1920’de yeniden açtı.. TBMM ile birlikte, devlette egemenliğin kaynağı ve kullanılışı bakımından önemli değişiklikler oldu.. Zira yeni Meclis, yalnızca yasama yetkisini kullanan basit bir parlamento değildi.. “Meclis hükümeti” sistemiyle bütün yetkileri kendinde toplamıştı.. Dolayısıyla artık hükümdarlı ve parlamentolu bir meşruti sistem yerine, doğrudan doğruya “meclisin üstünlüğüne” dayanan demokratik bir yönetim söz konusuydu..

Mustafa Kemal, Meclis’in kuruluş iradesini,. “Hakimiyet bilakaydışart milletindir” sözüyle özetlemişti.. Milli iradenin hakim güç olduğu Meclis, Milli Bağımsızlık Savaşımızı zaferle sonuçlandırdı.. Devamında, egemenliğin halka dayandığı yönetim biçimi olan Cumhuriyet, 29 Ekim 1923’te Meclis’te ilan edildi.. Mustafa Kemal, Cumhuriyetin kuruluş iradesini de “Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi Cumhuriyettir” sözüyle özetlemişti.. “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına, Türk Milleti denir” cümlesiyle tanımlamıştı “Türk Milletini” de..

Cumhuriyetimizi, Millet Meclisinin demokratik hacminde kazandığı zaferle kuran Mustafa Kemal, Cumhuriyeti biz kurduk, o on yaşını doldururken demokrasinin bütün icapları sırası geldikçe uygulanmaya konulmalıdır” demişti cumhuriyeti benimsemek, demokrasiyi özümsemek bağlamında 1933 yılında.. Devamında, cumhura ait olan yönetimi demokrasiyle yenilemenin önünü açan İsmet Paşa, “üzülmediğim tek yenilgimdir” demişti, seçimi kaybettiği 1950 yılında..

Dava, iddia adamı olmak için önce adam olmak gerekir diyordu bilgeler.. Adam gibi adamlardı Mustafa Kemaller, Karabekir, Fevzi, İsmet Paşalar.. İsmet Paşa ki o, İstiklal Savaşımızda ‘Garp Cephesi’ Komutanıydı.. “Garp” ve “cephe” sözcükleri ise iki yüz yıllık yakın tarihimizin deyim yerindeyse “anahtar sözcükleriydi..”

“Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” diyordu E.M. Remark, 1929 yılında yazdığı ve emperyalist savaşların “dehşet ve saçmalığını” anlattığı romanında.. Aynı içerikle yazdığı romanında “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” diye soruyordu Ernest Hemingvay da.. İyi de, garp cephesinde “dehşet ve saçmalık” içeren savaşlar dışında eski bir şeyler yok muydu? Vardı tabi.. Örneğin; “Rönesans ve reform..” Tam da burada; “bin yıllık bir süreci on yıllık bir zaman dilimine sığdırarak imkansızı gerçekleştiren büyük devrimci” olarak tanımlıyordu Mustafa Kemal’i, “Uygarlıkların çevrimsel gelişmesi ve düşüşüyle ilgili çözümlemesine dayalı tarih felsefesi” anlayışını ortaya koyduğu on iki ciltlik “Tarih  Üzerine Bir İnceleme” adlı kitabın sahibi, Batının ünlü tarihçilerinden Prof. Arnold Toynbee..  “Öyle bir an düşünün ki, Batı dünyasında Rönesans, reform, bilimsel ve kültür ihtilali, Fransız İhtilali ve endüstriyel ihtilallerin hepsi bir insan hayatının içine yığılmış olsun.. İşte Atatürk, 1920 ile 1930 arası kısa süre içinde ve hiçbir ülkede uygulanamamış en ihtilalci programı gerçekleştirdi.”

Ekleyebiliriz diye düşünüyorum ben Toynbee’nin bu düşüncelerine, geçen hafta 77. yaşını kutladığımız demokrasi ve aydınlanma davamızın iddiası bağlamında kurulan Köy Enstitülerini de.. “Dava, iddia adamı olmak için önce adam olmak gerekir” bilge sözünün aydınlığında kutluyorum, demokrasi kültürü özlü Meclisimizin 97. yaşını…

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

1 YORUM

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here