Tatil Sonrası

0
69

Günaydın sevgili okuyucularım, uzun bir bayram tatilinden sonra nasılsınız? Dilerim bayramınız güzel geçmiştir. Bayramlar aslında özel günleri birleştirici  sevindirici günler, ancak… Yoldan gelenler ve yola gidecekler için artık korkutucu olmaya başladı… Yoğunlaşan, sıkışan trafik var ardından gelen kazalar herkesi derinden etkiliyor, korkutuyor, ürkütüyor. Ve şahsen ben deniz “bayramdan bir hafta önce gelin” diyorum sevdiklerime. Diyorum demesine ama  işler güçler  uymuyor tabi  söylemlerimize. Herkes “bana olmaz” diyerek çıkıyor yola, herkes kaza yapabilir ama biz yapmayız bizim başımıza gelmez gibi. Ne diyelim bilmiyorum ki? “Olacak olur” diyip paçayı kurtarmakta doğru değil.  Dikkat edin demekte komik! Yani artık kuralları hafızlamadan yola çıkan var mı ki Allah aşkınıza?

Değiştirmediğimiz için gerçekleri bütün yaralı ve hayatını kaybedenlere buradan ancak geçmiş olsun ve başsağlığı dilemekle yetinmek zorunda kalıyoruz her defasında ve dilemek Allah’tan “kazadan beladan koru” diye. Oysa insan kendini korumakla yükümlü kendini korumayanı kimse korumaz diye biliyorum.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım bir ay oruçtan sonra ki, orucu nasıl tuttuk, orucumuz acaba kabul olur mu, bunca karışıklık bunca haksızlık, bunca sıkıntı içinde. Nasıl oruçtuk, kimsenin vebali üzerimizde değil miydi, gezi olaylarında yaşananlar, ölen ve gözlerini kaybedenler ve yaralılar ve ölümle pençeleşmekte olanlar ve komşumuz Mısır’daki ve Suriye’de devam eden olaylar, toplu ölümler ve hala süren katliamlar ve kutladığımız bayram! Çokta bayrama benzemedi doğrusu. Bayrama gelene kadar ve bayramda hız kesmeyen olaylar kimsede bayramı kutlayacak hal da bırakmadı ki. Ve bütün bunlara kayıtsız kalamadığımızdan hiçte kaygısız, kuygusuz ve de gönül rahatlığı ile geçti diyemeyeceğiz kendi  bayramımıza ancak her şeye rağmen hayat devam ediyor  ve en azından sevdiklerimizle olmak  bayramın en büyük hediyelerinden biriydi. Düşününce Suriyeli mültecileri ve Mısır’da sevdiklerini yitirenleri… Bu yüzden birbirimize her zamankinden daha sıkı sarıldık…

Ve biz böyle birbirimize kelepçelendikçe ve sarıldıkça ve sağduyu sahibi oldukça diliyorum ki hiçbir zaman onlara benzemeyiz.

Ve sık, sık yinelediğimiz Atatürk’ün ölümsüz sözü “Yurtta sulh cihanda sulh” sözüne inandığımız ve bu doğrultuda  düşündüğümüz müddetçe de komşularımıza benzemeyiz.

& & & & &

Bu sabah yine yalnızdım havuzda yüreğimden parçalar kopararak gitti bütün sevdiklerim bu yaşıma dek böyle bir acı algılamadım sanki! Bir an katılıp kaldım ve çok ciddi olarak korktum kendimden, kardeşimle neredeyse iki aydır  içtiğimiz su ayrı gitmedi. Düşüncelerimiz bile birdi. Birçok söz aynı anda ağzımızdan dökülüyordu. Uzun yürüyüşler yapıyor  incir ağaçlarından incir aşırıyorduk. Eli sokakta doğup büyümüş incir ağaçlarından birinin meyvesine uzandığı an koparmama izin var mı diye dönüp bakıyordu. Kopartma dediğim an kopartmıyordu. Birlikte yemek yapmak pasta çörek kurabiye hazırlamak, havuzda ona yüzme dersleri verirken sabırsızlıktan çatlamak falan hep birlikte yaptığımız en azından şeylerdi. Bir yumurtada iki sarı gibiydik ömrümüzde olmadığımız kadar. Ve onlar ansızın gelen bir telefonla apar topar gitmek zorunda kalınca şoka uğradık hepimiz.

Sonunda onları otogardan uğurlayana dek gözyaşlarıma hakim olabildim. Onlar gidince de yine kendime hakim oldum. Ama eve gelip kardeşimin odasına girince, aniden yüreğim sıkıştı kasıldım kaldım. Daha biraz önce her tarafa saçılmış havlular, plates aparatları, kitaplar, bilgisayarlar, tabletler şimdi nerde? Her taraf bom boş kalmıştı bir kağıt mendil gözyaşına bulanmış komedin üzerinde duruyor, Berke bisikletinin anahtarlarını konsollun çekmecesine bırakmış. Küçülmüş bir penye oracıkta katlanmış duruyor, birilerine verilmek üzere. Sanki bu oda bundan önce hiç kimseyi ağırlamamıştı. Bazen kardeşimle yatağa  birlikte uzanır kitap okurduk. Benim kitabım üzerinde gözlüğüm olduğu yerde duruyor kardeşiminki yok. Bu manzara sanki ömrümde kimseden ayrılmamışım gibi yüreğimi beynimi  olağan üstü bir şekilde sıkıştırdı. İki büklüm oldum, birazdan yürüyüş saatimiz “hadi hazır mısın” diyen ses yok. Yalnız mı yürüyeceğim yine? Kendimi hemen merdivenlere attım. Nasıl indim basamakları anımsamıyorum. Gözlüklerimin altından yaşlar akıyor, millet ter sanıyor diye hiç aldırmadım. Onunla yürüdüğümüz yolu yürüyemedim başka yola saptım ve akşama dek dolandım durdum gözyaşlarımı hiç tutmadan. Sonra eve dönüp kendim banyoya attım orada da bir güzel ağladım mı bilmiyorum benimki ağlamak gibi değil, gözyaşlarım sel olmuş akıyor, başım zonkluyor. Yüreğim sıkışıyor. Omuzların sertleşiyor. Yardım almak zorundayım dedi bir ses içimden hemen, oracıkta lazım olur diye aldığım kas gevşetici ilacım vardı. Bir tane attım ağzıma mideme, yutak  borusunu yırtarak indi, çelme ata ata… İşe yaradı mı? Bilmiyorum  çöreklendiğim yerde buldum kendimi sabahın ilk ışıklarında. Neredeyim diye bir an düşündüm. Yavaşça çocukları uyandırmamak için kalktım ama ne çocuk vardı ne de anneleri ne de sessiz olmamı gerektirecek hiç bir şey. Şimdi onlar evlerinde ve  özledikleri yataklarındaydılar.

Giyinip havuza gittim, su yine buz gibi kesiyor insanın bedenini. Hızlı, hızlı yüzdüm, yüzdüm, yüzdüm. Ve sonra ancak kendime gelebildim. Havuzun kenarında gözlüğümü çıkarıp “şöyle bir bakınayım” dedim. Bir de ne göreyim çok komik ya.  İki kadın saç saça baş başa kavgaya tutuşmuş. Birisi obez denecek kadar kilolu bir genç kız, siyah bikinisinden etleri dökülüyor. Diğeri incecicik  bir hatun… Birileri birine laf atmış herhalde anladığım kadarı ile. Kıyamet kopmuş, resmen saç, saça girmişler. Yakınları onları ayırmaya çalışıyor. Birkaç gençle birlikte ben seyrediyoruz. Gençler “sıkıldılar herhalde bu insanlar sessizlikten, azıcık hareket istiyorlar” diyor arkadaşlarına gülerek. Olay baya bir büyüdü yaklaşıp gerçek nedeni soramadım. Ve havuzdan çıkıp eve gelirken bile kavga devam ediyordu karşılıklı atışmalarla, sitenin yöneticisi geliyordu  ben çıkarken.

“Bir bu eksikti” dedim “valla yüz yıllık havuzda kadın kavgası?”

Minnacık bir atışma bile etrafı gerdi, ya daha büyük olaylarda neler olurdu kim bilir. Bu yüzden her zaman sabırlı ve hoş görülü olmak zorunda olduğumuz unutmamız gerekir. Başka zaman olsa bizi güldürecek olan bu görüntü, şimdi korkutuyor doğrusu, en ufak bir huzursuzluk tüylerimizi  diken diken ediyor.  Ardından gelecekleri düşündükçe…

Ve sevgili okuyucularım, havuz sonrası yazmaya oturdum. Daha dün balkonda ailecek, gülüşüp tartışarak elden ele uzanan  beyaz peynir salatalık domatesler. Fındık ezmesi kavanozları ile ettiğimiz geniş kahvaltı şimdi tarih oldu. Saat  öğleni geçmiş olmasına rağmen bir şey yemedim bile. Ve düşünmüyorum her şey birlikte güzel. Ah ah… Kardeşliğin değerini bilmeyenlere sözüm.

Ve her zaman söylediğim gibi “huzur önce ailede olmalı, o zaman toplumlarda huzurlu olur.” Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum sağduyu ve hoş görü ile. Yase

Günün Şiiri

Acımın Soyadı

Irmağın söğütlerin sesiyle

Söylüyorum bu şiiri

Senin o kırılgan sesinle

Badem çiçeklerine

Sabahın ilk ışıklarına

Dönüştürüyorum hüznümü

Hüznümü ve acımı

Öfkemin karanlığı

Korkutuyor beni

Bir orman çiziyorum

Sesime kattığın sevinçle

Yalnızlığımın üstüne

Kıyımlar yaşamış yalnızlığımın

Kuşları unutmuyorum

Ve su başlarını

Bir geyiğin avcısına bakan gözlerini

Sevgimin silgisiyle sildim öfkemi

Öfkemi ve acımı

Yerine yeniden adını yazdım

Adın acımın soyadı

Bedrettin AYKIN

Bileği Taşı

Bin bir engelli bir maratondu

Koştum kan ter içinde

Tırmandım durdum yıllar yılı

Karlı bir yokuşu

Dipsiz karanlık bir kör kuyu

Renksiz kokusuz sevgisiz

Ne çok dinledim ben bu ağıdı

Neresinden baksam bugün

Başı bir hoyrat sonu ağlatı

Ne zaman nasıl geçti ilkyaz

Sonrası bir başka yalnızlıktı

Yoruldum yaşlandım yokluğunda

Tükettim temmuzları ağustosu

Yaşam ki bir bileği taşı

Kimini keskinleştirir yollarında

Tüketir kimini bilene bilene

Sol yanım paslanmaz çelik

Bilendikçe kendi kınını kesti

Sağ yanım kar beyaz pamuk yığını

Yıldız sağar gecelerinden

Bedrettin AYKIN

Bir Gülü Sulama Zamanı

Açık mı yüreğinin kapısı sevgilere

Duyuyor musun çağıltısını yaşamın

Yürüyorsa o özsu hücrelerinde

Kaçıncı baharında olursan ol

Vakit hep bir gülü sulama zamanı

Gecikmiş değilsin dinlemeye

Tenin tene sevgiyle her dilden

Söylediği o coşkulu türküyü

Bulur bir gün nerede olsan seni

Sürüp gelir bir yangının izlerini

Tut elinden sokaklara çıkar hüznü

Yoksa büyür sığmaz olur odalara

Konuş onunla havadan sudan söz et

Kuşlardan çiçeklerden istersen

Sadece bir merhaba desen de olur

Gülümse ona bir gün karşılaşınca

Tükenir paylaşılınca yalnızlıklar

Biliyorsun yurtsuz nicedir sevgiler

Geçit verirsen gözlerinin çölünden

Gelir sığınır bir yerinden yüreğine

Bedrettin AYKIN

Günün Sözü

İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.

Bernard SHAW

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here