Spordan Elinizi Çekin (1)

0
46

Değerli okurlarım, Ankara’dan ayrılıncaya kadar hemen-hemen hiçbir şekilde (ölüm ve rahatsızlık hariç) derbileri kaçırmadım. Özellikle Galatasaray Fenerbahçe müsabakalarını… Ankara-İstanbul fazla uzak değil biliyorsunuz. Gece biniyorsunuz ve sabah erkenden oradasınız.

İskenderunlu olduktan sonra (40 yıl öncesinden söz ediyorum) futbol maçı için İstanbul’a gitmek her konuda zorlaştı. Kendi başımıza buyruk olamaz olduk. Aynı zamanda İstanbul’a bir derbi maçına gitmenin maliyeti daha önceleri beni etkilemiyordu. Buralı olunca etkiler hale geldi. Daha sonra televizyonlar naklen vermeye başladılar bu derbileri. Güzelde sözünü ettiğim dönemde renkli TV’ye henüz geçilmemişti. Naklen maç izlemek rüyalardaydı.

Çok şükür o rüyalar gerçekleşti, büyük ekran TV’lerde maçları izlemek daha bir başka. Futbolcular ekrandan dışarı çıkacakmış gibi oluyor. Bütün teknoloji insanoğlunun lehine gelişiyor. Sözü buraya getirmişken, aklımdakileri de söyleyeyim gitsin istiyorum.

Ali Sami Yen Türk Telekom Arena’da bir maç izleyemedim, öyle bir şansım henüz olmadı. Ancak, maçın olmadığı bir günde stadı ve localarını görebilme şansını yakaladım. Loca denilen o hadise müthiş bir şey. Locaların üç tarafında büyük ekran TV’ler sıcak soğuk içecekler ve hatta yemekler de mevcutmuş. Büyük ekranları gözlerimle gördüm de diğerlerini bir yetkiliden öğrendim. Locadan bir futbol müsabakası izlemenin çok şeylere bedel olduğunu bu vesile ile öğrenmiş oldum. Çok loca görmüştüm ama o localar boşken bile ihtişamlı.

Bunların hepsi de doğru ve yanlış olan hiçbir şey yok. Sadece bir eksiklik, noksanlık olabileceğini düşündüm o an. Eksik olan nedir diyenlere söylüyorum. Dediğim gibi, genel olarak localarda rahat bir maç izleniyor, kimsenin kimseyi rahatsız ettiği yok. Sizce bunlar fena şeyler mi? Güzellikler çok ama ruh yok, dayanışma ruhu içerisine giremiyorsun örneğin.

Ne anladık ki, Bağırıp çağırmicaksın, takımın ağları sallayınca  “GOL” demeyeceksin. Yanılıp ta bağıracak olursan, herkes garip-garip bakıyor. Aslında bütün localarda bu kıytırıklık bulunmaktadır. O sessizlik içinde, kale arkasındaki feryadı (tezahüratı) sizi duygulandırıyor. Takımınla dayanışma ruhu içine giremiyorsun, yani her şey var da sadece şey gibi olacaksın, Rorot gibi!!

Önemli bulvarda ve statlarda da şu ibarelere rastlanır. “Unutmayın, Zafer inananlarındır!” Bunları yazarken rahmetli Erbakan aklıma geldi. Bu parmağını kaldırarak Milli Görüş’çülere yemin ettirir ve arkasından “Zafer inananlarındır, zafer yakındır” derdi.

Konuyu bununla kapatmıyoruz ki. Erbakan’ın o müthiş serveti mirasçıları arasındaki kavga geleneğimizdeki sağlıksız unsurun bir ölçüde dışavurumudur. Rahmetli spora fazla bir şey söylemezdi ama futbolu ters yönde etkilemek isteyenler gibi paraya çok sıcak bakardı. Güvene dayalı bağışlar doğrudan rahmetlinin hesabına gidermiş. Fakat hiç kimse tek laf edemezmiş. Kendi aralarında yakınırlarmış. Parti defterlerine sadece hazine yardımları ve resmi aidatlar yazılırmış. Büyük para akışı Hoca’nın sahasına güvenilerek yapılırmış. Hiç kimse bu büyük servetin miktarı hakkında kesin bir şey bilemezlermiş. Bu vesile ile Erbakan’ın da ruhunu sadetmiş olduk. Yarın devam edeceğiz.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here