Sıkılmış Bir Yumrukla Kimseyle Tokalaşamazsın (Indra Gandi)

0
297

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ülkemizde çığırından çıktı artık olaylar. Korkutma, yıldırma, vahşet, kol kola geçmiş sokaklarda, meydanlarda, duvar diplerinde dolaşıyor. Ve liderler demokrasi diye diye bağırıp duruyorlar? Hangi demokrasiden bahsediyorlar anlamak mümkün değil, zaten anlayabildiğimiz ne kaldı ki? Örneğin Müjdat Gezen tiyatrosu kundaklanmış bu sabah. Bunun geçerli bir nedeni olabilir mi?

Benim gibi düşünmüyorsan bende senin mekânını kundaklarım, zarar veririm, sopayla döver, satırla yaralarım (belki öldürürüm?) mantığını kim nasıl anlayabilir? Bunu yapacak cesareti kimden alıyorsun, bunu yapmaya hakkın var mı diye kim sormazlar ki?

Özgür bir ülkede yaşamanın, özelikle bu son yıllarda komşularımızın hallaç pamuğu gibi dağılıp dünyanın en ücra köşelerine kadar savrulduğu, savrulamayanların karanlık denizlerde boğulduğu, ülkelerinin viraneye döndüğü, akıl almaz vahşetlerin gerçekleştiği bir zamanda kendimize bakıp şükredeceğimize, bize bu günleri armağan eden büyük adam Atatürk’e ve silah arkadaşlarına dil uzatıyoruz peki bunun mantığını anlayan var mı?

Halk, televizyondaki evlilik programları ve daha adını bile bilmediğim bir dolu programlarla uyutturulmaya çalışılıyor üstelik bu iş için astronomik paralar ödeniyor! Bizler bunun ne kadar ayrımındayız?

Ekonomi nerdeyse durma noktasında, iş yerleri kapanıyor, bunlar hangi yalan dolan öykü ile kandırayım bu insanları diye süslenip püslenip kuruluyorlar astronomik paraların üzerine. Kimseyi suçlamıyoruz yanlış anlaşılmasın sistem bu! İnsanlar cinnet geçiriyor parasızlıktan, yokluktan, özellikle bu uzun kış mevsiminde bu yüzdende akıl almaz cinayetler işleniyor! Akıl almaz bir hızla. Ve gün geçmiyor ki bir eve ateş düşmesin, çocuklar babasız, analar evlatsız kalmasın.

BEBEK ile ilgili görsel sonucu

Ve biz çevremize bakıp birbirimize sımsıkı kenetlenmemiz gereken bir zamanda keskin bir şekilde ayrıldık. “Evet” “Hayır” diye. Oysa bu bir ayrım olmamalıydı, bunun adı özgür irade, temiz bir vicdanla seçime gidiyoruz olmalıydı.

Ama biz ne yapıyoruz? Bizim gibi düşünmeyenleri terörist olarak ilan edip hedef yapmak ve satırlı sopalı sindirmekle uğraşıyoruz.

Ve bu durumda iken demokrasi diye bir şeyden söz edebiliyoruz? Biz gerçekten bir şey anlamıyoruzzz! Ve ne zaman, nasıl, niçin böyle olduk hiçççç bilmiyoruz. Ancak bir tek şey biliyoruz, yazık ediyoruz bu güzelim ülkeye ve kendimize. Ve Allah’tan artık hayır dilenmekten başka bir şey yapamıyoruz.

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız hep birlikte hayırla, hayırlısı ile. Yase

Ve bir çocuğun anne ve babasına mektubu…

Sevgili  Anneciğim, Sevgili babacığım,

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları   söylemek isterdim: Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da, sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim. Bana ayak  uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın. Beni her zaman her yerde koruyup   horlamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi   öğrenirim. Bırakın, kendi işimi, kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım yoksa. Büyümeyi çok istiyorsam da, ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum. Bunu önemsemeyin, ama beni şımartmayın da. Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi  elde edemeyeceğimi biliyorum. Ancak siz verdikçe, almadan edemiyorum.

Bana yerli, yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü  tutmayınca, sizlere güvenim azalıyor. Bana kesin ve kararlı   davranmaktan çekinmeyin. Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın. Koyduğunuz kurullar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak, hiç kısıtlamayınca, ne yapacağımı şaşırıyorum. Tutarsız davrandığınızı görünce, hem bocalıyor, hem de bundan yararlanmadan yapamıyorum. Öğütlerinizden çok, davranışlarınızdan etkilendiğimi  unutmayın. Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz. Bunları çabuk unuturum. Ancak birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.

Çok konuşup, çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri ben pek duymam. Yumuşak ve  kesin sözler bende daha iyi bir iz bırakır. “Ben senin yaşındayken” diye başlayan söylevleri hep kulak ardına atarım. Küçük yanılgılarımı büyük suçmus gibi başıma kakmayın. Bana yanılma payı bırakın. Beni     yaramazlıklarım için kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışım üzerinde durup düzeltin.

Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece, cezama katlanabilirim. Beni dinleyin. Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun. Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın. Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin. Bana güvendiğinizi belli edin. Beni destekleyin, hiç değilse, çabamı övün. Beni başkaları ile karşılaştırmayın. Umutsuzluğa kapılırım. Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin. Bütün   kuralları birden öğretmeye kalkmayın. Bana süre tanıyın.

Yüzde yüz dürüst davranmadığımı gördüğünüzde ürkmeyin. Beni köşeye sıkıştırmayın. Yalana sığınmak zorunda kalırım. Sizi çok bunaltsam da, soğukkanlılığınızı yitirmeyin. Kızgınlığınızı haklı görebilirim, ama beni aşağılamayın. Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın. Unutmayın ki, bende sizi başkalarının önünde güç durumda  bırakabilirim. Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca, açıklamaktan çekinmeyin. Özür dileyişiniz, size olan sevgimi azaltmaz, tersine, beni   size daha çok yaklaştırır. Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi görüyorum. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye  çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur. Bana  verdikleriniz yanında benden istediklerinizin zor olmadığını d biliyorum. Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse, bir çoğundan vazgeçebilirim, yeter ki beni ben olarak seveceğinize   olan inancım sarsılmasın. Benden “Örnek çocuk” olmamı  istemezseniz, ben de sizden kusursuz anne-baba olmanızı beklemem, severek ve anlayışlı olmanız bana yeter. Sizin  çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım   olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim. Sizi seviyorum. Çocuğunuz.

Günün Şiiri

BİR BARIŞ ŞARKISI

Dedenin başka dedelerden çaldığı
o çiçekli California’ nın portakal ağaçları altında
düşlemiştin belki bir zamanlar
başkanı olmayı ulusunun,
onurlu bir yurttaş olmayı ya da.
Dedenin dedesi İtalya’ dan
bir düş yüzünden kaçmıştı belki,
bir ev, bir yuva ve yeni umutlar kurmuştu
yeni bir ülkede, Kuzey Amerika’ da.

(Varsayım olabilir bunlar,
ama sayfalarını okumaya çalışıyorum tarihinin,
düşlerin gerçekleşmeyecek,
o ülke mezarını kazdı çünkü
portakal ağaçlarının çok uzaklarında.)

Bilmiyordun belki de
nerede olduğunu Vietnam’ ın,
şimdi her öldüğün yerin,
yarıda kalmış çocukluğun orada yitirdi
sağduyu adına ne varsa,
-bilmiyorum neden, sen de bilmiyorsun-
orada sarıldın sahici bir silaha,
gölgelerle, ağaçlarla savaşıyorsun,
yollar, kayalar, taşlar ve rüzgar
ve tüten dumanı kendi ateşinin
ve senin olmayan bir ormanın sessizliği,
su, sıcak, yağmur ve kurşunlar,
kendi getirdiğin kurşunlar senin karşında şimdi.

Olamaz sanmıştın bütün bunlar,
düş görmüyordun oysa,
içinde bir şeyler  kırılmıştı
bir şeyler kırmıştı dallarını
dedenin diktiği portakal ağaçlarının,
orada olmak isterdin, uzaklarda,
bir barış şarkısının gölgesinde,
ama o şarkı kesildi şimdi,
gelip yıktılar evlerini, yuvalarını, yeni umutlarını
Vietnam adı verilen ülkenin,
bu adı hiç duymamıştın belki
seni yolladıkları o acı güne kadar
dostlarında birlikte, hiç bir şey söylemeden,
açıklamadan nedenlerini;
yolladığın o topraklardasın yine
ölüyorsun, ölüyorsun, her gün ölüyorsun
kendi getirdiğin silahların altında.

David Fernandez CHERICIAN / Çeviri: Ülkü TAMER

Günün Sözü

Sıkılmış bir yumrukla kimseyle tokalaşamazsın.

Indra Gandi

Siz kendi elinizle teslim etmedikçe, kimse kendinize olan saygınızı elinizden alamaz.

Indra Gandi

Taş atmaya alışanın sonunda kendi kolu ağrır.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here