Selam Pintileri

0
75

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İnsanları anlamakta çok zorlanıyorum artık kendimi bu yüzden yorgun ve bıkkın algılıyorum. Neden biliyor musunuz? Ya Dünyanın en ucuz, en yüreğe dokunan şeyi olan Selam pintisi oldukları için! Geçerken hafif bir gülümseme, hafif bir baş eğme ya da elini azıcık selam anlamında kaldırma ne kadar zor olabilir yetişkin insanlara, her zaman yüz yüze olduğunuz? Valla yoruluyorum selam beklemekten… Aslında beklemem yaratılışım bu, selam benim işim, selamımı taştan, topraktan, börtü, böcekten, köpekten, kediden esirgemem bendenize verilen selama misliyle yanıt veririm. Dalgınsam, üzgünsem, düşünceliysem bile birisini görünce tanıdık ya da değil azıcık bir gülümsersem selam anlamında inanın çok iyi geliyor, havam o an değişiyor, üzüntüm, kaldırılabilir ağırlığım, çekilebilirliğe dönüyor. Ama gelin görün ki çoğu yakınımda olanların bundan haberi bile yok! Beklemekten yoruluyorum, sürekli benden olunca da kendimi kötü algılıyorum, “belki selam vermemden hoşlanmıyorlar” diye düşünmeye başlıyorum ve bu durum bugün bendenizi baya bir yordu!

Evet, hepimizin hayatı her zaman güllük gülistanlık değil, kimseninki de öyle değil, bazen gerçekten konuşmaktan kaçınırız sanki konuşursak içimizdekiler kaçıp gidecekmiş gibi, içimizdekiler her ne olursa olsun onları sarıp sarmalamak ister, acayip bir kıskançlıkla sımsıkı dudaklarımı da saklarız. En çokta bendeniz yaparım bunu ta çocukluğumdan beri. Konuşmak istemiyorsam “tıp” der bütün duygularımı kapatırım, ben denize ulaşmak mümkün olmaz.

Allah’tan bunlar her zaman olan şeyler değildi. Küçük bir kızken kendimden büyüklere baya bir sıkıntı vermişim zahir? Hatta verdim bu kesin. O zamanda anlaşılmak istiyordum, ben sustum sizde benimle susun, susmak istemiyorsanız gidin susmayanlarla konuşun… Sonra devam etti susmalarım zaman zaman ama bu yalnızca bendenizi ilgilendiriyor, etrafımdan kimse sustuğumun ayrımında olmuyor bile. Çünkü böyle olmalı, selam zamanı selam verilir, gülümseme zamanı gülümseme hatta bir bakış bile yeter keşke bu yazıyı okuyanlar kendi üzerlerine de alsalar bu yazıyı ve selamsız sabahsız geçip gitmeseler. Ama gerçekten kimsenin umurunda değil, ne selam ne de getireceği güzellik. Bunu kesinlikle söyleyebiliyorum.

Ve çocukluğumdakinin tam tersi olan mahallemizdeki çocukları gerçekten çok seviyorum ve takdir ediyorum. Çünkü daha kapıyı açmadan top sektiriyor olsalar bile hemen hep birlikte selam veriyorlar, dilerim hep bu güzel huyları ile kalsınlar ve yetişkinler gerçekten rüşvet sanıp selamımı almayanlar ya da selam vermeyenler azıcık düşünsünler.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman selamla, güzel kelamla, ayrımsız, gayrımsız. Yase

& & & & &

Mesnevi Hikayelerinden; “Filin Şekli”

Bir Hintli, hayatlarında hiç fil görmemiş insanların yaşadığı bir köye bir fil getirdi; fili karanlık bir ahıra koydu. Ertesi gün, fili köylülere gösterecekti. Ama meraklı birkaç kişi hayvanı hemen görmek için o kapkaranlık ahıra toplandı. Ancak ahır o kadar karanlıktı ki, fil gözle görülemiyordu. Adamlardan hiçbiri de yanlarında mum getirmeyi akıl edememişti. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık ahırda, file ellerini sürerek onu tanımaya çalıştılar.

Birinin eline filin kulağı geldi; “Fil bir oluğa benzer,” dedi.

Başka birinin eline ayağı geldi; “Fil bir direğe benzer,” dedi.

Bir başkası da sırtını ellemişti; “Fil bir taht gibidir,” dedi.

Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya başladı. Bundan dolayı fili tarifleri de farklı farklıydı. Eğer herkesin elinde bir mum olsaydı, fili tariflerinde bir farklılık kalmazdı.

Duygu gözü, ancak avuca, köpüğe benzer; avuç bütün fili birden elleyemez ki! Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başkadır. Köpüğü bırak da, denizi görmeye bak sen. Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Ama ne şaşılacak şeydir ki, sen köpüğü görüyorsun da denizi görmüyorsun.

& & & & &

Hasta Bir Çocuk

Meşhur bir golfçü birincilikle bitirdiği turnuvada kazandığı çeki cebine koyar, otoparkta arabasına binerken yanına bir kadın yaklaşır. “Lütfen bayım yardım edin bebeğim hastanede ve onun iyileşmesi için paraya ihtiyacım var. Biraz para verebilir misiniz?” der.

Adam cebinden çek karnesini çıkararak yüklü bir miktar yazar. “Sanırım bu yeterli olur” der. Kadın teşekkür ederek gözden kaybolur. Tam bu sırada bir arkadaşıyla selamlaşırlar. Arkadaşı, “O kadın senden para mı istedi?” diye sorar. “Evet hasta bir bebeği varmış” der. “Sevgili dostum bu kadın park yerinde herkesten para sızdırmaya çalışır, vermeseydin daha iyi olurdu” derken, Adam önce biraz düşünür sonra, “Yani ortada hasta bir bebek yok öyle mi?” “Evet yok” der arkadaşı. “Dostum öyle rahatladım ki, bu gün duyduğum en güzel haber” diye yanıtlar golfçü.

& & & & &

Nazlı

Annesi Ayla’nın ısrarlı yemek davetlerine kızının gitmesine izin vermedi üniversite sınav sonuçları açıklanana dek… Sınav sonuçları açıklandığında dershanedeydiler. Nazlı sonuçtan emindi, sınavları baya iyi bir puanla kazanmıştı ama Ayla çok üzgündü. Sınavları kazanamamıştı üstelik annesi çok hastaydı.

“Göğsünde masum olmayan bir kitle var” demişti doktorlar. Bu haber herkesi üzmüştü Dershane arkadaşları hep birlikte geçmiş olsuna gitmek istediklerini söylediler. Nazlı’nın annesi buna izin verdi. Kızlar otobüse binip hep birlikte Ayla’ların yazlığına gittiler. Kızlar eve girerken özellikle Nazlı adımını evden içeri atarken kendini garip hissetmişti. Her yerde alışık olmadığı bir lüks, bir ihtişam vardı. Kızlar hem çok beğenmiş hem de azıcık burun kıvırmışlardı bu ihtişam karşısında.

Ayla’nın annesi hastalığına rağmen hepsini çok güzel karşılamış hal hatır sormuştu. Kızların tedirginliği uzun sürmemişti bu yüzden. Nazlı etrafı kolaçan ederken kocaman etrafı süslü bir çerçeve içinde, siyah sakallı bir adam resmi görmüş, yerinden kalkıp, yakından bakmış sonra Ayla’ya dönüp “baban çok gençmiş” demişti Ayla çok bozulmuştu “Aşk olsun bu abim Güneş”

“Ne” diye bağırmıştı çevresindekilere aldırmadan Nazlı “Bu mu beni baş göz etmek istediğin abin. Dünyada tek erkek kalsa ona varmam kusura bakma” demiş sonra “Üzülme dünya starı olsa da umurumda olmaz” diye eklemişti yavaşça… Arkası Yarın

Günün Şiiri

Güneşi İçenlerin Türküsü

Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş’ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş’emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!

Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!

Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!

Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!

Nazım HİKMET

Günün Sözü

Sıkılmış bir yumrukla, kimseyle tokalaşamazsınız…
Indra Gandi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here