Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız? Sabah sabah canınızı sıkmak istiyorsanız internete girin bu günlerde. Bir ağır, bir ağır, Allah’ım ya rabbim her şeyi bırakıp gidesiniz geliyor valla. Bir haber arıyorsunuz ya da posta kutunuza bakıyorsunuz açmıyor site bir türlü bekle de bekle. Tam bana göre.
Acayip sıkılıyorum, boğuluyorum neredeyse, yok yazımı yollayacağım, yollamaz hazretler. Bekleyeceksiniz. Eğer zorunlu olmasam saniye bakmayacağım internete yeminle. Saatlerini, günlerini, gecelerini, bilgisayar başında geçirenlere Allah sabır versin diyorum ya. Ama bana vermiyor biliyorum, zaten versin de istemiyorum artık uyuklarım site açılırken zahar? Bu sabah şöyle bir dünyada neler varmış bakayım diye girdim, girmez olaydım, bir saatim boşa gitti, ben neler yapardım o bir saatte valla bu yüzden sinirlendim ciddi ciddi.
Ve bu yüzden kötü bir yazı yazacağıma bir fıkra anlatayım istedim. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, ayrımsız gayrımsız… Yase
& & & & &
Benim mi Oldu?
Temel banka soymak suçundan yargılanıyormuş, son celsede hakim delil yetersizliğinden temelin tahliyesine karar vermiş. Temel bunu duyunca çok sevinmiş ve bağırarak hakime; “Uy cözünü sevdigumun hacim beyi, yani şimdi bu paralar penim oldu değil mu?”
& & & & &
Hala Yere Düşmedi
Temel, Fransız ve İngiliz 6 yıl hapse girerler. 6 yıl hapsi yer ve çıkarlar. Çıktıklarında nerede kalacaklarını aralarında tartışırken Fransız atılır: “Benim 6 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim.” İngiliz: “Benimde 850 bin katlı binam var isterseniz oraya gidelim” demiş. Temel: “Haçen uşaklar kavga edeysuz ama benim bir binam var hapse girmeden önce aşağı tükürdüm hala yere düşmedi” demiş…
& & & & &
Allah’ım! Konuş Benimle!
Bir gün, bir adam ellerini açıp yalvardı: “Allah’ım! Konuş benimle!”
Tam o sırada bir çayırkuşu adamın bahçesinde en son şarkısını söylüyordu. Ama adam çayırkuşuna hiç kulak vermedi ve yakarmaya devam etti: “Allah’ım! Benimle konuş!”
Az sonra hava aniden kapandı, gök gürültüsü ve şimşekle birlikte kuvvetli bir yağmur başladı. Fakat adam bunlara hiç aldırış etmedi, yakarmaya devam etti: “Allah’ım! Seni görmeme izin ver!”
O böyle yalvarırken, sağanak yağmur sona ermiş ve güneş bütün ihtişamıyla ışıklarını adamın evine kadar taşımaya başlamıştı. Fakat adam bu manzaraya aldırış bile etmedi. Her gün gördüğü bir şey değil miydi bu? Yalvarmaya devam etti adam: “Bana bir mucize göster Allah’ım!’
Böyle yalvarırken, yakınlardaki evlerden birinden yeni doğmuş bir bebeğin ağlayışları geliyordu kulağına ama o bunu da fark etmedi. Üzüntüsünden ağladı, ağladı… “Cevap ver bana Allah’ım! Burada olduğunu bilmemi sağla!”
Tam o an, bir kelebek gelip adamın koluna konmuştu. Ama görmemekte, duymamakta ve bilmemekte ısrar eden adam öbür eliyle kelebeği iteleyip kovdu. Sonra da: “Allah’ım! Neden, neden bana bir cevap vermiyorsun?” diye ağlayıp, yakınmaya devam etti… Ravindre K.
& & & & &
Affetmek
Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?” Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”
Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”
Bazı öğrenciler torbalarına üçer–beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur.
Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde.. hep yanınızda olacaklar.”
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk…”
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir…
& & & & &
Nazlı
Ve olanlar, evden sevinçle çıktığı o güneşli güzel sabahta oldu. Günü, belki hayatı şu an karabasana dönmek üzereydi bu basit tedbirsizliği yüzünden!
Sahilde dolmuştan indi. Beklemeye başladı. Nazlı onu beklerken sevinçten yerinde duramıyordu sanki kanatları çıkmış uçacak gibiydi. Az sonra Güneş geldi, sevgiyle kucaklaştılar, sonra yan yana yürümeye başladılar. Her zamanki kafeye gideceklerdi. Yıldız Tilbe’yi dinleyeceklerdi. Ne diyordu Yıldız Tilbe “Aşk Laftan Anlamaz ki, Aklım Hep Sende, Aşk Bence Sen Demektir” “Aşk bence sen demeksin” dedi Nazlı Güneş’in yüzüne bakarak. İkisi birbirlerinin gözlerinde erimişlerdi sanki. Onları gören sevgiye susamış küçük büyük herkes gıptayla gülümseyerek baktı ama sevgiden korkan, aşktan hastalıkmış gibi kaçanlar başlarını eğerek “lahavle” çektiler. Ve ne olduysa o an oldu! Nazlı aniden arkasını döndü ve döndüğünde babasının geldiğini gördü. Bisiklete binmiş ağır ağır geliyordu. Nazlı şoka uğradı, bir an olduğu yerde dondu kaldı sanki! Güneş’e dönüp “babam” diye fısıldadı “mahvoldum. “Sen hemen buradan kaç bende şu dükkâna gireceğim” diyerek kendini bir terzi dükkânına attı. “Lütfen beni saklayın” dedi. “Olmaz” dediler yapmayız. Ama o aldırmadı içerilere girerek yere eğildi, dikiş makinelerinin arkasına sığındı. Oradan dışarıyı görebiliyordu.
Babası durmuş çıkmasını bekliyordu. Ama o çıkmadı az sonra babası beklemekten bıktı gitti. Oysa istese içeri girip onu kolundan tutup dışarı çıkarabilirdi. Bunu yapmadı, bu hareketi bile Nazlı’ya güven vermedi. Babasını seviyordu onu incitmek istemiyordu. Güneş’e aşıktı ancak şimdi hissettiği en yoğun duygu korkuydu, sevgisinden aşkından daha büyük korku! Oysa babasına anlatabilse, babası onu anlayacaktı. Çünkü o yalnızca yalandan nefret ederdi. Nazlı da bunu biliyordu ve çok sevdiği babasına yalan söylemek zorunda kalırsa diye korkuyordu. Bu korku onun aklına bile getirmeyeceği olayların içine atacaktı.
Son derece mantıklı olmasına rağmen şimdi korkudan her şeyi ile iptal durumundaydı. Güneş’i arayıp artık eve dönemeyeceğini söyledi. Çocuk şaştı kaldı “Nasıl yani” dedi “Biz bir şey yapmadık ki yalnızca yan yana yürüyorduk bu o kadar da abartılacak bir şey değil ki ben gidip babanla konuşurum.” Bu “babanla konuşurum” cümlesi Nazlı’yı adeta çıldırttı “Asla babam çok kızar gitme” diye yalvardı. Oysa gidip babasının karşısına çıksaydılar şimdi tek başına bu karanlık soğuk deniz üzerinde doğduğu yerden çok uzakta bilinmeyene doğru gitmiyor olacaktı… Arkası Yarın
Günün Şiiri
Beni bende demem, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri.
Nereye bakar isem dopdolusun
Seni nereye koyam benden içeri.
Yunus EMRE
Ey aşk delisi olan,
Ne kaldın perakende
O seni deli kılan gene sendedir sende
Yunus EMRE
Çalabın aşkı benim
Bağrımı baş eyledi
Aldı benim gönlümü
Sırrımı faş eyledi.
Hergiz gitmez gönülden
Hiç eksik olmaz dilden
Çalap kendi nurunu
Gözüme tuş eyledi.
Yunus EMRE
Gel gidelim dosta gönül
Bir karardan durmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Hasretinden yanmayalım
Gel gidelim dosta gönül
Kılavuz ol gönül bana
Gel gidelim yârdan yana
Canım kurbandır canana
Gel gidelim dosta gönül
Kara haberin almadan
Can bedenden ayrılmadan
Azrail bizi bulmadan
Gel gidelim dosta gönül
Gerçek murada varalım
Yârin hatırın soralım
Yunus Emre’yi alalım
Gel gidelim dosta gönül
Yunus EMRE
Aşkın Elinden
Bilmem nideyim, kan da gideyim
Aşkın elinden, aşkın elinden
Meskenim dağlar, durmaz kan ağlar
Gözyaşım çağlar, aşkın elinden
Kaddim yay oldu, işim vay oldu
Bağrım nay oldu, aşkın elinden
Dinle zarımı, verdim serimi
Kodum arımı, aşkın elinden
Varım vereyim, üryan olayım
Zevke ereyim, aşkın elinden
Yunus’un sözü, kan ağlar gözü
Doğrudur özü, aşkın elinden
Bir kez gönül yıktın ise…
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
Yol oldur ki doğru vara
Göz oldur ki Hakk’ı göre
Er oldur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil
Doğru yola gittin ise
Er eteğin tuttun ise
Bir hayır da ettin ise
Birine bindir az değil
Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka metâları satar
Yükü gevherdir tuz değil
Günün Sözü
Can vilayetlerinde gökler vardır ki bunlar bu dünyanın göklerine hakimdirler.
Mevlana
Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız.
Confucyus