Ne Zaman Bu Kadar Kaba Saba Olmaya Başladık

0
87

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Birbirimize ne zaman bu kadar tahammülsüz olmaya başladık bilmiyorum. O kadar tahammülsüz olduk ki. Sanki üzerimizde patlamaya hazır bir bomba taşıyoruz. Bir tek sözcükle “bum” hiç düşünmüyoruz, önünü arkasını ağzımızdan çıkan sözün ve davranışın! Üstelik gerçekten kaba saba olduk!

Korkuyorum yakında alışacağız buna ve bir yaşam şekline çevireceğiz. Kaba saba tahammülsüz; of korkunç bir şey! Oysa her zaman söylerim bir tek saniye bile yeter, konuşmadan düşünmek ve eyleme geçmek için. Bir tek saniye bir nefes alıp verme mesafesi, bir göz kırpma arası. Ama düşünmek gerçekten başka bir lüks gibi…

Bir sözün, tek bir sözün bile yaratacağı tahribattan ne kadar habersizmişiz! Öfkeyle sarf edilen sözcüklerin zamanla birikip içimizde yanar dağlar oluşturduğunu anlamamız ne kadar uzun sürmüş! Yazık. Patlamaya başlayınca, kızgın lavların arasında kalınca ancak anladık ama artık çok geç kalmıştık. Ne zaman başladık biz bu dağları oluşturmaya? Ve bu kadar tahammülsüz bu kadar kaba saba olmaya?

Ayrılıklar kaçınılmaz olur artık en iyi ihtimalle. Oysa ayrılmakta lüks oldu.  Öldürmek daha kolay geliyor! Ayrılacağına öldür gitsin. Vahşileştik aynı zamanda çünkü. Çocuklarımızı evde ölüme bırakırız. Kadınlarımızı öldürürüz, küçük anneleri bebekleri ile birlikte boğarız! Ve biz sözleri silah yaptık ucu sivri direk yüreğe isabet. Ve aslında x olduk.

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her şeye rağmen. Ayrımsız gayrımsız…

Yase

& & & & &

Felsefe

Yıllar önce Amerika’da yaşlı bir kayıkçı Mississippi Nehri’nin bir yakasından ötekine yolcu taşıyarak geçimini sağlıyordu. Yaşlı kayıkçı kayığındaki küreklerden birinin üstüne inanç, diğerine ise çalışmak yazmıştı. Bunların ne anlama geldiğini soranlara, kayıkçı şöyle yanıt veriyordu.

Nehri karşıdan karşıya geçmek için her iki küreğe de ihtiyaç vardır. Çalışmaksızın inanç veya inançsız çalışmak sizi bir dairede döndürür, durur. Yaşam yoluna da tek kürekle çıkmak nehri tek kürekle geçmekten farksızdır. Yerimizde döner durur, hiçbir yere gidemeyiz.

& & & & &

Annenin Yüreğinde Büyümek

Evleneli on iki yıl olmuştu. Çocuk sahibi olamamıştık. Tedavi için gittiğimiz doktorların hemen hepsi aşağı yukarı aynı şeyleri söylemişlerdi. Bu gerçekleri duymak eşim için de benim için de her seferinde yıkım oluyordu.

yase-nasihat

“Çocuk sahibi olabilmeniz imkânsız görünüyor”

Bu kelimelerin her tekrarlanışı umudumuzu iyice yitirmemize neden olmuştu.

-Neden evlatlık edinmiyoruz? dedim eşime.. -Sahipsiz onca çocuk varken…

Belki de ALLAH onlardan birine sahip çıkmamızı istiyor.

Ve belki de bu yüzden bir bebek sahibi olmamızı dilemiyor.

Yetimhanede bebeklerin bulunduğu bölüme girer girmez, ilk onu gördüm. Ayaklarını havaya dikmiş,
elleri ile onlara ulaşmaya çalışıyordu.

Harikulade bir bebekti ve ben ondan gözlerimi alamıyordum.

-Bu… Bunu kendimize evlat edinelim dedim.

Daha ilk bakışta ona karşı öylesi güçlü bir sevgi hissettim ki, sanki doğurduğum çocuğumu emanet bıraktığım bir yerden geri almak üzere gelmişim hissine kapıldım.

-Ben bu bebek için sonuna kadar mücadele edeceğim.’ dedim eşime Oda zaten bu konuda en az benim kadar kararlıydı. O günden sonra, gerçekten de onun için çok mücadele etmek zorunda kaldık. Birçok araştırma, soruşturmaya tabi tutulduk. Aylarca uğraştık ama sonunda onu bize verdiler. Kızımızın hayatımıza girmesi ile birlikte yuvamızın tek eksiği de artık tamamlanmıştı. O harika bir bebekti. Eşimle ben onun için çıldırıyorduk.

Aylin okul çağına geldiğinde ona gerçeği anlattık. Artık kendisinin öz anne ve babası olmadığımızı biliyordu. Bu gerçeği öğrenmiş olması onda tahmin ettiğimiz şoku yaratmadı. Küçücüktü fakat inanılmaz derecede olgun bir çocuktu. Birgün arkadaşı Leyla’yla sohbetlerine tanık oldum. Sevgili kızımın o gün arkadaşına söylediği sözler, benim hayatımda aldığım en güzel ödül oldu.

“Ben evlatlığım” dedi Aylin

Leyla şaşkın bir ifade ile sordu;

“Evlatlık ne demek?”

Küçük kızım şöyle yanıt verdi.

“Annenin karnında değil, yüreğinde büyümektir.”

& & & & &

Geçmişe Sünger Çekin

Evlendiğimden beri annem evime ilk defa geliyordu. Daha önce eşya yerleştirmeye gelmişti ama bu başkaydı. Evimi güzelce temizleyip yemekleri yaptım. Öğleye 1 saat kalmıştı neredeyse gelir derken zil çaldı ve annem geldi.

Ev hediyesi diye birde hediye getirmişti. Paketi açınca şok geçirdim içinden kullanılmış sünger çıktı.

Sordum anneme senin yatak odandaki aynanın üzerinde duran sünger mı bu diye evet dedi. Evde temizlik bezleri vardı ama bunu da kullanırım dedim. Annem bunu kullan diye getirdim ama temizlikte kullan diye değil dedi. Yaa peki nasıl kullanacağım dedim geçmişe sünger çekmek için kullanacaksın dedi. Anlamamıştım.

Anneannem ve dedem hep kavga ederlermiş. Anneanneme dedem geçmişe bir sünger çek dermiş ama anneannem bunu hiç yapamazmış. Dırdırları ile dedemi bıktırırmış.

Peki neden kadınlar geçmişe sünger çekiyor da erkekler çekmiyor dedim anneme annem çünkü erkekler unutkandırlar geçmişi hatırlamazlar, kadınlar ise hassastır kendilerini üzen hiçbir şeyi unutmaz aklına geldikçe acı çeker ve etrafındakilere de acı çektirirler dedi.

Anneannem de hatasının farkında olduğu ama düzeltemediği için anneme nasihat amacıyla onun ilk evlendiği zaman ev ziyaretine bu hediye ile gitmiş.

Bize yaptığın taze kuru fasulye ve pilavını afiyetle yedik karnımız doydu dedi. Ama bayat yemeği önümüze çıkarsan keyifle yiyemez tam doymadan kalkardık dedi. Evlilikte böyle bir şey işte yavrum, geçmiş konuları bayat yemek gibi ısıtıp getirirsen bir kaç ısıtmadan sonra tadı kaçar karın doyurmaz hale gelir. Ama geçmişe sünger çekersen tadınız hiç kaçmaz.

Günün Şiiri

Oğul

Anne ben geldim, üstüm başım

Uzak yolların tozlarıyla perişan

Çoktan paralandı ördüğün kazak

Üzerinde yeşil nakışlar olan

Anne ben geldim, yoruldum artık

Her yolağzında kendime rastlamaktan

Hep acılı, sarhoş ve sarsak

Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin

sütü çoktan çekilmiş

Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi

Ayrık otları, dikenler bürümüş

Kapıdaki çıngırak kararmış nemden

Atnalı ve sarmısak duruyor ama

Oğlum, mektup yaz diyen

Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık

Bardaktaki su kadar umarsızım

Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?

Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..

Ahmet ERHAN

Türkü

Uyandım, dağlarda duman

Ovada sabahın tütsüsü

Deniz ürperiyor uzaktan

Koynunda güneşin gülü

Kanat kanat dağılsam

Unutmam kendi göğümü

Gelirsin bana sulardan

Yüzünde yosunların tülü

Yaşamak, seni seviyorum

Demenin başka türlüsü..

Ahmet ERHAN

Günün Sözü

Her sabah bir işin başlamasını, her akşam bir işin bitişini gören, bir şeye girişen bir şeyi sona erdiren akşam istirahatını hak eder.

Henry Wadsworth Longfellow

Başarı merdiveni dinlenme yeri değildir, merdivende basamaklar, tırmanan birinin bir ayağını öteki ayağından daha yükseğe çıkarmasına imkân vermek için konulmuştur.

Thomas H. Huxley

 Günün Fıkrası 

Bir deli kahveye gitmiş. Çay istemiş. Çay gelir gelmez “Bu şekersiz” demiş. “Bana şeker getir”

Adam şekeri getirmiş. Sonra bu olay 2. kez olunca garson bağırmış: “-Ben tam 16 şeker koydum nasıl şekersiz olur.” Delide demiş ki: “Napayım. Karıştırınca hepsi yok oluyor.”

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here