Müslüm Baba Cennete Gitti

0
154

Değerli okurlarım, geçtiğimiz yılın sonlarında ve yeni yılın ilk aylarında; sesleriyle, eserleriyle herkesin gönlünde taht kurmuş, beğeni kazanmış, şöhret olmuş insanlarımızı kısa aralıklarla yitirdik. Sonuncusu da, hemşerim, dostluğumuz bulunan “Müslüm Baba” namıyla maruf Müslüm Gürses idi.

Güneş dünyaya fazla yaklaşmıyor haddini biliyorsa. Ay dünyanın çevresinden ayrılmıyorsa, denizler, uzmanlar bir metre bile yükselmiyor, taşmıyorsa; bunu isteyen, arzu eden var. Toprağa verdiğimiz sanatçılarımızdan bazılarının başyapıtı bir, bazılarının ise birden fazlaydı. Berkant Samanyolundan geldi ve Samanyoluna gitti. Neşet Ertaş; sinemde gizli yaram var, kimse bilmiyor… “Dane-Dane Benleri var yüzünde” başyapıtlarıyla gönüllerde taht kurmuşlardır.

Müslim ,için neler söylemem gerekiyor bilmiyorum ama bazı artıları olduğunu söylersem hiç de taraf tutmuş olmam. Hayata veda etmiş sanatçılar için taraflı olmak bize yakışır mı? Sadece rahmetli ile kazalarımız arasında 35 Km vardı hepsi o! Gönül köşemde O’nun özgeçmişini, ailevi durumunu vs. anlatacağım ama bu sütunlarda sanatçı yönünü gündeme getirmek istiyorum.

Müslüm Gürses çok genç yaşta mikrofonu eline aldı ve bir daha da bırakmadı. Hızlı çıkışını frenleyen annesi ve kardeşinin vefatı oldu. Rahmetli yukarılara doğru çıkarken, müziği yıllarca arabeskin avamı olarak görüldü. Yani öksüzlerin, yetimlerin, ezilmişlerin, en çaresizlerin sesiydi rahmetli. Müziğine tepeden bakıldı, kendini jiletleyenler, haplanıp gelenler konserini doldurduğu için, doğruyu söylemek gerekirse medyada, pop dünyası ve de müzisyenler de uzun yıllar cüzamlı gibi değerlendirdiler Müslüm Baba’yı.

Burada bir isimden söz etmek istiyorum. Pasaj Müzik’in sahibi Murat Doğan! Bu kişiyi tanımıyorum ama inanılır yerlerden duydum yaklaşımlarını. Müslüm’ü geniş kitlelere tanıştıran, Beyaz Türk’lere entellere sevdiren bu kişi idi.

Gürses önce pop, sonra da rock söylemeye başladı. Bu yaklaşımıyla kendisi için jilet atan seyircisi ihanete uğramış ya da babalarını kaptırmış gibi hissetseler de, Müslüm onlara hiçbir zaman sırtını dönmedi. Seyircisini yitirmedi, hem değiştirdi, hem de değiştirdi. Seksenlerin sonunda Gülhane konserinde onu izlemeye ve konuşmaya gittiğimde, yüzlerce jilet atanı gözlerimle gördüm.

2000’lerde rock’çılarla yaptığı konserleri de izlerken onunla beraberdim. Önceleri seyirciden yana tedirginliği vardı, sonradan normale döndü.

“Hangi Müslüm’ü sevdin?” demeyin. Ben O’nu tarlada çalışırken da tanıdığım için sevmek için bir problem yaşamıyorum ama iki kategoride de gerçekçi olduğu için ikisine de hayran kaldım. Şaşkınlığım şaşırmışlığım yok, sadece uzun zamandan beri görmüş olmasam bile, bir dostu yitirmenin üzüntüsünü yaşıyorum. O’nu dualarımızla uğurladık, makberi nurla dolsun, rahat uyusun!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Tadında Bırakamadım

Değerli okurlarım, şimdi hemen-hemen herkesin bildiği bazı ifadeleri kullandıktan sonra, rahmetliyle olan özel anılarımı sunacağım.

Şanlıurfa-Halfeti İlçesi’nin Fıstıközü Köyünde 7 Mayıs 1853 yılında dünyaya gelmiş Müslüm Gürses. Tarım işçisi Mehmet ve Emine Akbaş çiftinin ilk çocuğudur. Yoksulluk nedeniyle ancak ilkokulu bitirebilmiştir. 15 yaşında bir türkü müsabakasında birinciliği kazanmıştır. Maalesef bir kaza sonucunda annesini kaybetmiştir. Önce münakaşa ve daha sonra dost olduğu Muhterem Nur’la evlenmiştir.

Şimdi anlatacağım belleğimde olan şeyler… Şanlıurfa’nın Balıklı Göl namıyla maruf (Errahman) civarında bir bahçede oturup birer bardak çay içiyoruz. Çayını yudumlarken bir anısını anlatmaya başladı. Rahmetlinin anısını sizler de ilginç bulacaksınız.

“…Konserden sonra dinlenmek için bir yerde oturuyorum ve garsonlara içecek bir şey getirmelerini söyledim ve de getirdiler. Soğuk bir içecekti ve bir dikişte bitirdim. Çok hoşuma gitmişti, bunun ne olduğunu sordum, su olduğunu söylediler. Ne kadar güzelmiş, bundan sonra hep su içeceğim dedim…” Gülüşmeler!

Biz bunları konuşurken çevremizde yüzlerce genç var ve pür dikkat rahmetliyi dinliyorlar. Bu espriye onlar daha fazla güldüler. Bazı şeyleri insan gözleriyle görürse daha da inandırıcı oluyor. O bulut renkli lezzetin hatırını sayıp gönlünü almazsanız inanın içeni öyle bir çarpıyor ki anlatamam.

Rahmetlinin evinde iki gün misafir kalan bir hemşerimiz (akrabasıydı) yaşadığı saatleri bana şöyle anlattı.

“…Akşam oldu eve geldik ve Muhterem yengemiz güzel bir masa donattı. Müslüm yarım saat falan kayboldu ya, meğer çiğköfte yoğuruyormuş. Sonuçta çiğköftemiz geldi. Sohbetler, şarkılar, türküler çok güzel. Ben üçüncü dublede tamam dedim ve bardağımı doldurmasın diye mutfağa götürdüm. İlerleyen saatlerde Rahmetli Müslüm tam sekiz dubleyi halletti. Ertesi akşam da öyle… Her gün aynı şekilde…”

Bizlerde arada bir parlatıyoruz ama sekiz dublenin bir büyük olduğunu söylemeden geçemem. Her akşam o kadar alkol vücuda girerse ona can dayanır mı? En azından zil zurna gezer. Demek ki hanımı da engel olamadı, belki de peşini bıraktı falan. Vücudu iyi dayanmış diyeceğim ama genç yaşta aldı götürdü. Neden fazla içtiğini kimse de bilmiyor.

Oysa 1978 yılında Tarsus’tan Adana’ya dönerken geçirdiği çok şanssız ve çok büyük trafik kazasında (hayranlarının bu olaya yabancı olmadıklarını biliyorum) öldü diye morga koymuşlar. Şans eseri yaşadığı anlaşılmış.

Bu trafik kazasını şunun için anlattım. Kazadan sonra rahmetlinin beyin, koklama, işitme organlarında çok büyük tahribat oluşmuş. Onarılması da zamanla ilgiliymiş. Sıradan bir vatandaş olmamakla beraber, muhtemelen ufak tefek tedavilerle yaşamına devam ettiğini söyleyebilirim.

Çok ilginçtir ki; kendisi rock’cıların eserlerini seslendirdi, onlar da Müslüm’ün şarkılarını okumaya başladılar. Müslüm tişörtlerini giyip konserlere geliyorlardı. Bu çok büyük bir aşamaydı ve Müslüm’ün ikinci doğuşuydu. Müslüm çok engebeli yollar kat ettiğinden kasetleri de evlere ve arabalara rahatlıkla girdi. Özellikle son yıllarda toprağa verdiğimiz büyük sanatçılar duçar oldukları hastalıklardan kurtulsalardı bile, mikrofon, sahne onlar için hayal olacaktı. Bir köşeye oturmak onlar izin zaten ölümdü. Cenab-ı Allah’ın her şeyinde bir “HAYIR” vardır. Hepsine rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Müslüm Baba’yı Kaybettik!

‘Yüce Dağda Kar olsaydım’ı söylerdi ki;

Simsiyah duvar olasınız gelir…

Bir ‘Ah Hüseyin’i söyler di ki;

Kendinizi Kerbela’da sanırsınız…

Bir ‘Senden Vazgeçmem’i söylerdi ki;

Dolunayı parçalayasınız gelir…

Bir ‘Haydar Haydar’ı söylerdi ki;

Kendinizi Semalarda sanırdınız…

Bir ‘Tanrı İstemezse’yi söylerdi ki;

Kuşlar tüylerini döküyor sanırsınız…

Bir ‘İtirazım var’ı söylerdi ki;

Sanırsınız Yaradan üzülecek…

Bir ‘Olmadı Yar’ı söylerdi ki;

Kendinizi jiletlemeyi düşünürsünüz…

Bir ‘Paramparça’yı söylerdi ki;

Paramparça olacağınızı düşünürsünüz…

Bir çiğ köfte yerdi ki;

Sanırsınız kıtlıktan çıkmış…

Bir rakı içerdi ki;

Sanırsınız dört kişinin yerine içiyor…

Allah rahmetini esirgemesin.

Rahat uyu Müslüm!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here