Mizah İle İzah Ve…

0
200

“Ve Aziz Nesinlik Hallerin Eleştirel Yorumunda, Değişimin; ‘Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak’  Ögesi Üzerine Cedelleşen Yarım Aydınlara Atfen İki Fıkra!” Bu cümle de başlığa dahildi.. Başlıkta söz konusu olan mizahın izahı ise Aziz Nesin’in yorumuyla şöyleydi.. “Hangi ulusun, hangi sınıfın mizahı olursa olsun, mizahın işlevi güldürüdür. Bunun içinde komik ögenin bulunması gerekir. Egemen sınıfların mizahının amacı yoktur varsa da bu salt güldürü için güldürüdür. Halk mizahı diyalektik bir gelişimle hem egemen sınıfın baskısıyla doğar hem de kendini doğuran egemen sınıfların baskısını çağırır.” (Türk Edebiyatında Hiciv ve Mizah, Ömer Özcan, s.17, İnkılap Y.)

TV’lerin haber, tartışma programlarında, “diyalektiğin bütünlüğünden kopuk” yarım aydınların, Aziz Nesinlik hallerinin eleştirel yorumdan önce; sanırım her “flaş haberle zamanın ruhuna” uygun sürekli değişen yarım aydınların portresini çizmek gerekiyor.. Portre, yüzün önden görünüşünün tasvirini tanımlıyor.. Profil ise, insan yüzünün yandan görünüşünün adı oluyor.. Yarım aydınlar, karizmatik fotoğraflarını hep profilden çektiriyor.. Çünkü, bu tür aydınlar yüzlerinin bir yanının görülmesini istemiyor.. Yani, yarım aydınların profilden iki farklı yüzü bulunuyor.. Dolayısıyla çizilecek bir yarım aydın portresinde, onun bu iki yüzlülük durumunu da mutlaka resmetmek gerekiyor.. Eleştirel yorum da zaten bu resmin içinde bulunuyor..

Yarım aydının görülen birinci yüzü: Şakağına dayadığı parmağıyla biri yukarda ve diğeri muhtemelen aşağıda kaş, zincirli gözlüklerinin üstünde sağ veya sol, ki biri irice açık diğeri muhtemelen oldukça kısık göz, Kaf dağında bir burun ve müstehzi tebessümle bir yanağına doğru iyice kaymış dudaklar!”

Yarım aydının görülmeyen ikinci yüzü: Bu yüz, Hakka ve halka yönlenen değil, güce ve güçlüye yanlanan yarım aydının; yanlandığı güçle şişirdiği egosunu temsilen, “kibirli” vasfının simgesi burnunun gölgesindeydi, dolayısıyla karanlıktı..  Akif şairimiz bu yüzü; “Şarka bakmaz, Garbı bilmez görgüden yok vayesi / Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi” dizeleriyle tasvir etmekteydi.. “Hak’tan korkmaz, halktan utanmaz” yarım aydının, başkalaşım geçirerek “kâr damarına” dönüşen “ar damarı” da muhtemelen bu yüzsüz yüzündeydi..

Hakka ve halka yönelişi aydın olmanın başlangıç ilkesi olarak aldığımızda, sonuçta her dem her dönem güçlünün yanında saf tutan tecavüzkar yarım aydınların ilkesiz olduğu da açığa çıkmaktaydı..  “Dün dündür, bugün bugün! Giden paşam, gelen ağam” türünden her dem her dönem güçlünün yanında olmanın entelektüel literatüründeki karşılığı ise; yevmiye hasebiyle kendi çıkarı için bir düşünceyi, güçlü olan hesabına destekleme anlamında eyyamcılıktı.. İlkesiz, dolayısıyla eyyamcı yarım aydınların ilham kaynaklarından biri, yazdığı Prens adlı kitabında, prenslere, “amaca giden her yol meşrudur” ilkesizliğini ilke edinmelerini öğütleyen, bu bağlamda da ilkeli aydınlar tarafından “ahlaksızlıkla” itham edilen Makyevel’di..  Ve fakat, “zamanın ruhu” kavramını literatüre kazandıran bilge Hegel, hiç kuşku yok ilkeli bir aydındı.. Bununla birlikte kavramın sahibinin dahi kendi zeitgeist’tini (zamanın ruhu demektir) iyi okuyamadığı da kimi aydınlar tarafından dile getiriliyordu. (Hegel Üzerine Yorumlar, s.94, Çev. Aziz Yardımlı, İdea Y. İst. 1997)

İki fıkradan ilki Aziz Nesin’e aitti ve “1960 ve sonrasını” anlattığı bir öyküsünde işlemişti.. Özetle öykü şöyleydi: “Ağa traktörüyle ilçeye pazara giderken, yolda yoksul bir köylüyü, “güya onunla eğlenmek” üzere traktöre alıyor. Aga yol üzerindeki bir tezeği gösteriyor ve yoksul köylüye; “eğer şu tezeği yersen traktör senin” diyor. Yoksul köylü iniyor, yiyor ve aganın traktörünü alıyor. İlçeye gidiyorlar, pazarı yapıp geri dönerken traktörün direksiyonundaki yoksul köylü agayı da alıyor. Bu kez yoksul köylü yol üzerinde tezeği gösteriyor; “Aga” diyor, “şu tezeği yersen traktör tekrar senin!” Aga tezeği yiyor ve direksiyona geçiyor. Köye girerken yoksul köylü soruyor: “Aga köyden çıkarken traktör kimindi? –Benim. –Ya, köye girerken? –Yine benim. Peki, o zaman biz yoldaki tezekleri niye yedik?”

İkinci fıkra ise şöyleydi: “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyen yarım aydın, her şey değişse de kendisinin durumunda değişen bir şey olmadığını söyleyen bencileyin yoksula güya eğlenerek diyalektiği anlatıyor! “Bak şimdi, sen doğdun, değişip büyüdün. Sonra öleceksin, çürüyüp toprağa karışacaksın, toprağında otlar büyüyecek, o otları bir inek yiyecek, sonra da çıkaracak. Ben de tezeğe bakıp, ne kadar değiştiğini artık anlamış olmalısın diyeceğim.” Bencileyin yoksul da “bakalım anlamış mıyım?”diyerek yarım aydının söylediklerini tekrar ediyor: “Şimdi sen doğdun, değişip büyüdün. Sonra öleceksin, çürüyüp toprağa karışacaksın, toprağında otlar büyüyecek, o otları bir inek yiyecek, sonra da çıkaracak. Ben de tezeğe bakıp, sen hiç değişmemişsin diyeceğim!”

Selam ve saygılar…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here