Kutu-Kutu Evler Bizi Depremle Dener…

0
50

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İstanbul ve çevresini vuran deprem hepimizin yüreğini ağzına getirdi. Neyse ki 15-20 saniye gibi sürmüş yoksa gerçekten sonuçları düşünmek bile istemiyoruz! Bizimkiler “resmen yerimizden zıpladık” diyorlar. Sarsıntılar sürüyor ama en büyük sarsıntı hazırlıksız olmak tabi ki. İstanbul’da ve bizde deprem anında sığınılacak yerler ne yazık ki kutu-kutu salak zapti binalar oldu. Kardeşim sokağa indik ama nereye gideceğiz bilemedik?

Her taraf bina, çocuk parkları sığınak olabilecek yerler olmamasına rağmen mahalleli oraları o kadar doldurmuş ki en ufak bir sarsıntıda depremin yapmayacağını bu parklar yapar. Ne yapalım yine en korunaklı yer evimiz diyerek evlerine çıkmışlar. Ama onlar şanslı evleri sağlam, depreme dayanıklı yapılmış, ya çatlayıp, patlayan imar affından kurtulan binalarda yaşayanlar ne yapacak? Onları düşünmesi gerekenler düşünmüyor? Herkese geçmiş olsun.

Tabi telefonlar çalışmıyor, iletişim sıfır. Bizden yani halktan kesilen türlü türlü vergileri helal etmiyoruz, dünyada ve ahirette. Yoksuldan alıp zenginlere verilen her kuruşun hesabı ahirette sorulacak. Keşke herkes bunun farkında olsaydı. Dilerim daha büyük depremler görmeyiz en azından şimdilerde yoksa halimiz harap olur.

Zaten yoksulluk tavan yapmış zaten ekonomi birkaç sonradan zenginin elinde. Ve bankalar bol bol reklam yapıyor araba satmak için, kredi vermek için, etraf araba kaynıyor tabi faiz yok dedikleri için ama gelin görün ki bakımı, benzini şusu busu zorunlu masrafları derken dünyanın parası olmayan paradan kesiliyor. Ve ortalıkta borç zenginleri dolaşıyor, şu bu marka arabada. Ve biz hayatımızı böyle yaşıyoruz. Yani yalandan.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım diyorum elimizdeki tek servetimiz, sevgimiz ve sağlığımız, bu yüzden ne olursa olsun ikisini korumalıyız. Ve ayrımsız gayrımsız kalalım her zaman, hep birlikte. Yase

& & & & &

Mavi Kurdele

New York’ta yaşayan bir öğretmen, lise son sınıf taki öğrencilerini, “diğer insanlardan farklı özelliklerini” vurgulayarak onurlandırmaya karar vermişti. California Del Mar’dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi.

Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele verdi ve: “Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlar da bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin” diye rica etti. O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun “iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü” onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu.

Şaşkına dönen patron; “Tabii ki” şeklinde cevap verdi. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de; “Bana bir iyilik yapar mısınız?… Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz?… Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece “bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş…” dedi… O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. “Bugün inanılmaz bir şey oldu” dedi. “Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, “İş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi… Bir hayal etmeğe çalış… Benim bir dahi olduğumu düşünüyor.. “Siz çok önemlisiniz” yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi.

Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin… Ben “seni” onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum… Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni seviyorum” diye devam etti…

Şaşkına dönen çocuk şimdi ağlamaya başlamıştı… Bütün vücudu titriyordu… Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve: “Yarın intihar edecektim” baba, dedi… “Baba, ben senin… Çünkü ben senin… Beni hiç sevmediğini… Beni hiç önemsemediğini düşünüyordum… Ama artık her şey çok farklı… Sen baba, şu an… Oğlunun hayatını kurtardın!…” Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın… Hepinize yetecek kadar kurdele var.

Günün Şiiri

Acıyor

“Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlar da orada yaşadılar
Bir dağın çarpıklığını
Bir sevinç sanarak”
Turgut Uyar

İçinden Doğru Sevdim Seni

“İçinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Edip Cansever

Bugün Pazar

“Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
Bu kadar benden uzak
Bu kadar mavi
Bu kadar geniş olduğuna şaşarak
Kımıldamadan durdum.
Sonra saygıyla toprağa oturdum,
Dayadım sırtımı duvara.
Bu anda ne düşmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
Toprak, güneş ve ben…
Bahtiyarım…”
Nazım Hikmet

Belki Ben

Belki ben o günden
çok daha evvel,
köprü başında sallanarak
bir sabah vakti gölgemi asfalta salacağım.
Belki ben o günden
çok daha sonra,
matruş çenemde ak bir sakalın izi
sağ kalacağım…
Ve ben o günden
çok daha sonra:
sağ kalırsam eğer,
şehrin meydan kenarlarında yaslanıp
duvarlara
son kavgadan benim gibi sağ kalan
ihtiyarlara,
bayram akşamlarında keman
çalacağım…
Etrafta mükemmel bir gecenin
ışıklı kaldırımları
Ve yeni şarkılar söyleyen
yeni insanların adımları…

Nazım Hikmet

Günün Fıkrası

Temel ile Dursun kahvede oturmuş sohbet ediyorlardı. Dursun bir anda bağırmaya başladı: “Ula Temel, koş… Senin arabayı çaliylar.”

Temel hemen fırladı dışarı, koştu arabanın arkasından. 3-5 dk sonra eli boş gelince Dursun sordu; “Ula ne ettin Temel, arabayi yakalayamadun mi?”

“Yok ulaa, arabayı yakalayamadim ama plakasını aldım :)”

Günün Sözü

Hayatta daima gerçekleri savun! Takdir eden olmasa bile, vicdanına hesap vermekten kurtulursun.
Che Guevara

Paranla şeref kazanma, şerefinle para kazan ki; paran bittiğinde, şerefin de bitmesin.
Nicanor Parr

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here