Kürkçü Dükkânına Dönüş

0
74

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Tilkinin dönüp dolaşıp geldiği yer kürkçü dükkanı” misali döndüm geldim sevgili memleketime. Peki, ama neden kürkçü dükkanı misalini verdim ki? Ne kadar gerçek payı var burada? Valla bilmiyorum. Ancak bu misali biraz önce arkadaşım kendi için vermişti belki ondan geldi aklıma? Güzel, aydınlık ve azıcık nemli bir sabah, otobüsten indim, bol kokulu ve oldukça sıkıntılı geçen bir yolculuktan sonra, eve gelince valizleri merdiven aralığına bırakıp sokağa daldım. Yapılacak bir sürü işim vardı (nerden buluyorsam bunca işi?) Çarşıya çıktım daha dükkanlar yeni, yeni açılıyor. Allah’tan arkadaşım açık “hoş geldin karabatak” diye karşıladı beni. “ne zaman geldin” “yeni şimdi geldim eve çıkmadım daha.” “Ne işin var sokaklarda o halde bu saatte?” demez mi? “Seni özledim” dedim. Tabi azıcığı doğru yoksa eve çıkıp elimi yüzümü yıkamadan sokağa fırlayacak kadar kimseyi özlemedim daha ömrümde ne yalan söyleyeyim.

Derdimi sıraladım, isteklerimi de, tam çıkarken diğer bir arkadaş girdi içeri “vay sen burada mısın, ben seni yoksun sanıyordum?” ( Valla saçma sapan konuşmaları toparlasam bir ansiklopedi olur hatta birkaç ansiklopedi!) “Yoktum ama şimdi gördüğün gibi karşındayım” dedim. Kucaklaştık falan. “E dedim sen bu saatte burada ne arıyorsun işinde olman gerekmiyor mu?” “Valla haklısın” dedi “Ama tilkinin dönüp dolaşacağı yer misali dönüp dolaşıp önce buraya gelirim” “Yani şimdi ikimiz kürkçü dükkanında buluştuk mu oluyoruz bu durumda?” diye sordum. Düşüncelere dalarak!

Şimdi bende döndüm geldim evime, oysa geldiğim evlerde benim evlerim?! O zaman üç tane kürkçü dükkanım mı var benim? Hiç böyle düşünmemiştim, bu misali, hiçbir zaman aklıma getirmemiştim. Ama belki gerçek evim dediğim yer memleketim? Güzelim İskenderun, annemin yumuşak göğsü, şefkatli kolları, gülümseyen yüzü gibi algıladığım İskenderun’um! Sevdiklerimi, ailemi toprağına ektiğim, doğum yerim, benim gerçek kürkçü dükkanım olabilir mi, sıcak, yumuşak kürklerinin arasına sokulup kendimi gizlediğim, ısınmaya çalıştığım ne kadar tuhaf? Gittiğiniz her yer sizin eviniz olsa da döndüğünüz yerden daha sıcak algılasanız da hatta daha güzel bulsanız da aslında dönmek için pek nedeninizin kalmadığı hatta mutsuzluğunuzu, acılarınızı, düş kırıklıklarınızı anımsatacak olsa da doğduğunuz yere dönmek bir başka güzel oluyor?

Eh hoş geldim o zaman kürkçü dükkânıma ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman ayrımsız, gayrımsız. Yase

& & & & &

Eski bir Hint masalı şöyle der:

Bir zamanlar çok büyük bir ressam varmış. Eserleri herkes tarafından beğenilirmiş. Ülkenin kralı bile onu Onur madalyası ile ödüllendirmiş. Ona Hintçe’de renklerin ustası anlamına gelen “Ranga Charya” adi verilmiş. Ama hayranları ona kısaca “Ranga Guruji” derlermiş. Ranga, yıllar içinde, alanındaki  ustalığını kanıtlarcasına kendine özgün bir renk stili  geliştirmiş. Çok çalışması, yorumu ve konuya kendini vermesi, kendinden sonra gelenlere örnek olmuş. Bir sanat okulu açmış ve orada öğrencilerine sanatın inceliklerini öğretmeye başlamış. Belli bir müfredatı ve süresi yokmuş okulun. Öğrencinin, yeteneğinden ve bilgisinden kendisi tatmin   olduktan sonra, onu sanat dünyasına takdim etmesi okulun özelliğiymiş. Kendince bir “Öğrenci Değerlendirme “yöntemi geliştirmişti. Bu, onun çalışma yöntemi gibi dünyada esi olmayan bir yöntemdi. Bu okulda bir öğrenci olan   Rajeev çok aceleciydi. Allah vergisi bir yeteneğe sahipti ve Ranga’nin aradığı özellikler doğrultusunda; diğer örgencilerden çok daha hızlı bir basari gösteriyordu. Ranga, ondaki bu gelişmeden çok memnundu. Çok övgü ve teşvik almaktan dolayı Rajeev merakla Ranja Guruji’nin onu artik bir ressam olarak ilan edeceği ve hayatının bu şekilde devam etmeye başlayacağı günü bekliyordu. Bir gün, çok kibar bir şekilde Ranga Guruji’ye final uzmanlık sınavını ne zaman alacağını  sordu. Ranga gülümsedi ve dedi ki: “Rajeev,sen benim gelecek vaade eden öğrencilerimden birisin. Çok kıssa sürede sanatın inceliklerini görendin. Sanırım simdi final sınavının zamanı geldi.”

“Sınav konumun ne olduğunu söyler misiniz, Guruji?” Rajeev mutluluğunu ve heyecanını saklamakta zorlanıyordu. Ranga “Rajeev, bir resim yapmanı istiyorum,bu senin en iyi  resmin olmalı ve herkes hayran kalmalı. Şimdi acele etme ve hayatinin şaheserini yap.” dedi. Rajeev gece gündüz çalıştı; en güzel resmini yaptı ve Ranga Guruji’ye getirdi. Ranga: “Şimdi bunu şehrin meydanında halkın beğenisine sun.”dedi. “İnsanların senin eserini görmelerine izin ver. Resmin altına büyük ve koyu harflerle, bu resmin halkın değerlendirmesi için oraya konulduğunu ve resimdeki hataların, izleyenler tarafından resmin üzerine bir “X” çizerek belirtilmesini rica ettiğini yaz.”

Rajeev Ranga’nin dediklerini yaptı. Resmi şehrin en merkezi  yerine koydu. Birkaç gün sonra Ranga gidip onu getirmesini  söyledi. Rajeev meydana giderken çok heyecanlıydı. Ancak oraya vardığında çok büyük bir hayal kırıklığına uğradı.Tüm resim bastan aşağı X işaretleriyle doluydu. Başarısızlığı böylece  anlaşılmıştı. Büyük bir kalp kırıklığıyla resmi Guru’ya  gösterdi. Ranga O’na asla umutsuzluğa kapılmamasını ve yeniden bir resim yapmasını tavsiye etti. Rajeev yeni bir sanat şaheseri daha yaptı. Ranga daha önce söylediği şeyleri tekrarladı. Ancak en son satırda değişiklik yaparak… Bu kez Rajeev’e resmin yanına boya ve fırça da koymasını söyledi. Resmin altına yazdığı mesajda izleyicilerin hataları bulmasa  ve resmin yanında bulunan malzemeleri kullanarak düzeltmeleri  istenmişti. Birkaç gün sonra Rajeev resmi almaya gittiğinde şaşırdı. Çünkü resmin üzerinde hiçbir işaret olmadığı gibi   yanına konulmuş olan malzemelere de hiç dokunulmamıştı. Rajeev resmi Guru’suna sunarken çok mutlu olmuş ve kendine güven dolmuştu. Ranga yine gülümsedi ve “Rajeev bugün öğrenmiş olduğun bu dersle birlikte artik senin eğitimin tamamlandı.” dedi.

“Sevgili oğlum, eğer bu dalda mükemmellik ve yücelik istiyorsan sadece sanatta ustalaşmış olman yetmez. Ama insanların, eline  fırsat verildiğinde hiçbir şey bilmedikleri bir konuda bile eleştirip, değerlendirme eğiliminde olduklarını da öğrenmen  gerekir.”

hint Ranga Guruji ile ilgili görsel sonucu

“Eğer dünyayı seni yargılayacak kişi olarak kabul edersen hep hayal kırıklığına uğrarsın. İnsanlar hiçbir bilgisi ve ciddiyeti olmadan yargılamalarda bulunur ve birbirlerine fikirlerini söylerler. Senin ilk resmini X’lerle doldurdular. Çünkü onları engelleyecek hiçbir risk yoktu. Ve çoğunun bu konuda hiçbir yeteneği ve bilgisi de yoktu. Ama onlara sunulan bu fırsatı memnuniyetle değerlendirdiler. Ama ayni insanlar, hataları bulup düzeltmeleri istendiğinde hiç biri bunu yapmadı. Çünkü bu kez onların bilgisi ve yeteneği risk altındaydı; bu konudaki eksikliklerini göstermekten çekindiler. Uzak durmayı tercih ettiler.”

Ranga devam etti:”Böylece sevgili oğlum, senin azmin, senin  yeteneklerin, senin bilgin, senin sanat alanındaki çabaların, senin çok çalışmanın ve içten uğraşılarının değerli bir ürünüdür. Bunu dünyaya bedava sunma. O zaman çalışman ilk resminin uğradığı sonuca uğrar. Kendinin yargıcı ol ve değerini kendin belirle ama bunu adalet ve eşitlik ilkeleriyle yap. Ve böyle davrandığında seni temin ederim ki asla ne kendin ne de eserinle hayal kırıklığına uğrarsın.” “Tanrı seni korusun! Oğlum.”

Rajeev’in gözlerinde saygı ve neşe dolu yaslar vardı. Kalbinin derinliklerinde, eğer bu son dersi almasaydı eğitiminin eksik kalmış olacağını hissediyordu.

Nitin KULKARNİ’den çeviren Doğugül KAN

Günün Şiiri

Her Şey Sende Gizli

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..

Can YÜCEL

Ay Işığı Sonatı

Alnımda bir ağustos böceği
Yapraktan bedenim
Ağaçtan bademim
Bu zincirinden boşanmış poyrazda
Uçuyoruz dolunaya doğru
Yel yepelek yelken kürek

Can YÜCEL

Sarhoşum

Sarhoşum çok şükür dilediğim gibi
Bir ben yok artık benden içeri
Onunla göz göze, diz dizeyiz
Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş
Çok şükür biz bizeyiz

Sarhoşum
Caddenin göbeğine oturmuşum
Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
Nara atabilirim
Kem gözler umurumda  değil
Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum

Sarhoşum, sarhoşum sarhoş
Doğrudur
Bırakın bağırayım avazım çıktığı kadar
Görüp göreceğim rahmet budur
Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Kara Sevda

ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.
Masallarla indi yere

Sebil oldu cümle hikayelere
kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar al kanlara boyandı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu

Gördes kiliminde nakış
Minyatür bahçelerinde suret kesildi.
Ve nihayet gelip çattı
Elveda belirsiz bedava sevince

Uçan kuşa eşe dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı.

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Günün Fıkrası

Hoca bir gün arkadaşıyla konuşuyormuş. Arkadaşı demiş ki; “Ya hocam dün sizin evden bir ses çıktı. Bu neydi?” Hoca ise; “Hiç sadece hanımla biraz tartıştık, kavuğum merdivenlerden yuvarlandı” demiş. Arkadaşı; “Yahu hocam hiç kavuktan bu kadar ses çakar mı?” demiş. Hoca; “Ya anlasana içinde bende vardım” demiş.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here