Kitap Krizindeyiz Bugün

0
82

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün çocuk kitapları haftası dedik ve hemen sonra kitap okuma krizine girdik. Siz hiç okuma, krizine girdiniz mi? Garip mi geldi bu soru? Neden garip olsun ki, mali krize girebiliyoruz, şeker krizine girebiliyor, madde bağımlıları krize girebiliyor, bizde kitap okuma krizine girmiş olabiliriz değil mi ya. “Ah, ah kitap okumam lazım lütfen bir kitap şöyle sarıp sarmalayacak bir kitap okumak istiyorum” diye arandığımız zamanlar krize girmişiz demektir. Gazete dergi okumak kesmez illa şöyle kocaman kitap olmalı elimizde ya basımdan yeni çıkmış dört gözle beklediğimiz bir kitap, ya da sayfaları elimizde ufalanacak kadar eski kokusu zevkten sarhoş eden bir kitap.

Ve biz dün arkadaşımla kitap okuma krizine girdik. Çoktan beri kitap dışında dolaşıyorduk, kendimizi kendimizin dışında  bırakarak. -çok tehlikeli bir şey- Çoktan beri yok sevgi sarhoşuyuz, yok çocuk bebek mağazaları kitapçılardan önce gelir oldu, yok depresyon hali gibi bir şey. Film izlemeye başladık. Bütün gün film izliyoruz ve yok bilmem ne, yok bilmem ne, bir sürü bilmem nelerle doldurmuşuz masamızı ama bizi gerçekten doyuracak bir bardak sıcak çay bir simitle üçgen peyniri koymayı unutmuşuz. Ve dolanıp duruyoruz diğer bilmem neylerin arasında.

Aç ve halsiz ararken bir yerden kalkıp bir yere kaykılırken “bir şey var ben onu arıyorum ama neydi aradığım bilmiyorum” diye tv de film kovalarken. “Hadi bir sıcak duş alayım bari” dedik. Ve sıcak duş sanırım beyin damarlarımızı açtı hücrelerimizi canlandırdı ve biz o an ayrımına vardık ki bizim açlığımızın nedeni yalnızca bir haftacık kitap okumamakmış. Ve hemen bir kitap yetişti imdadımıza –oh- çektik derinden. Açlıktan geberiyorken doymak gibi, sokakta kimsesiz dolaşırken aile bulmak gibi, annenin serin parmaklarının temasını alnında hissetmek gibi bir şey oldu. Nefes alışverişimiz hızlandı bakışlarımıza can geldi. Ve kitap bitince, bütün bedenimiz şeker krizinden kurtulup dinginliğe ermiş ağırlıklardan kurtulmuş gibi oldu. Ve derin bir  uykuya daldık.

Ve güne başlar başlamaz arkadaşım aradı -ne dersin kitapçıları dolaşalım mı bugün? Krizimiz devam ediyor. “Hemen” dedim atladık arabaya başladık kitapçıları dolaşmaya aradığımız kitaplar yoktu, sipariş verdik bir iki tanede aldık. Arkadaşım uyardı aman haddimi aşarsam uyar çünkü kendimi aşmak istemiyorum. Benim içinde geçerli ya bu. Ve mantığımızı zorlamadık, alışveriş yaparken ödemeye gelince kasaya peşin ödemek zorunda değilmişiz parayı. İlk duyuyoruz bunu çok şaşırdık. Hatta taksit yapabiliyoruz dedi kasadaki hanım. Bu da bize ekstra güzel geldi. Bence korsan kitap satanlara bu yöntemle karşı konabilir.

Ve sevgili okuyucularım en az kitap okumak kadar şiir okuma krizindeyiz de bu günlerde arkadaşımla. Bu yüzden sayfamda bugün  birkaç şiire birden yer vermek istiyorum. Sağlık ve sevgiyle birlik berberlikle hep birlikte her zaman kalalım diyorum. Yase

& & & & &

Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu

O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar
bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unutulurdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı
belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece
sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır
yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

İnanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir
ayrılık gizlendiğine
belki de, kartvizitinde “onca ayrılığın birinci
dereceden failidir”
denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle
avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini
tutmak isterse…

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık
etmiş olmasalardı eğer!!

Can YÜCEL

Günün Şiiri

VENI, VIDI, VIXI 

Değil mi ki o derin acılarımla şimdi
Buna destek olacak tek bir kolda yoksunum
Ve çocuklara bile zorlukla gülüyorum
Ve açmıyor içimi çiçekler renkleriyle
Anlamalıyım artık : yaşadın yeterince!

Değil mi ki ilkbahar kuşatınca her yanı
Doğayı şenlik yerine çevirdiğinde tanrı
Bu görkemli sevdaya aşksız bakıyorum
Değil mi ki gün-gece ışıktan kaçıyorum
Duyarak o en gizli kederi her şeydeki

Değil mi ki ruhumda umudum yenik düştü
Değil mi ki bu güller, kokular mevsiminde
Sevgili kızım benim, içimde, ta derinde
Yalnız senin yattığın karanlığa özlem var
Madem ki öldü kalbim, yaşadım yeterince!

Yeryüzünde yükümü tek bir gün reddetmedim
Arığım işte orda, burada başak demektim
Yumuşadım gitgide, yaşama gülümsedim
Ve yaşamın o büyük, dipsiz gizi dışında
Dimdik durdum ayakta, kimseye eğilmedim

En iyisiyle yaptım yapabildiklerimi
Ne çok uykusuz kaldım, ne çok hizmet g*türdüm!
Sonra acılarıma güldüklerini gördüm
Nefretlerine hedef seçildikçe üzüldüm
Anarak çalışıp çektiklerimi

Tek kuşun uçmadığı şu dünya sürgününde
Öyle bezgin, ışıksız, ellerimin üstünde
Diğer tüm kölelerin alayları içinde
Taşıdım ağlamadan al kanlara bulanıp
Koparılmaz zincirden payıma ne düştüyse

Şimdi bakışlarımın ancak yarısı bende
Ötesi darmadağın acılı gömütlerde
Dönüp de baktığım yok çağıran olsa bile
Sersemlik ve sıkıntı yüklü bir uykusuzum
Hiç gözünü kırpmadan kalkmış şafaktan önce

Miskin karanlığımın orta yerinde şimdi
Yanıt vermeye bile gönül indirmiyorum
Canımı sıkıp duran o en günücü ağza
Ulu Tanrım gecenin kapısını aç bana
Ki çekilip gideyim, dönmeyeyim bir daha!

Victor HUGO

 Sakız Ağacı

O bir sakız ağacıydı, alelade;
Bir gün o yeşil sahile çıktı geldi,
O zaman bu zamandır memnun yerinden;
Seyreder bulutları, göğü, denizi.

Titreşirdi rüzgarla güneşli yaprakları;
Ömür sürdü öyle hoşnut dünyasından,
Aydınlıktan uyku tutmazdı bazı gece,
Motor sesleri duyulurdu uzaklardan.

Tanrı adın işitmedi ömründe;
İnanmadan da madem yaşanıyor diye

Rüzgarlı bir kıyıda, sevinç içinde,
Yaşamak dururken düşünmek niye?

Anmadı geçenleri bir defa bile;
Ne uğraşır mesut olan gelecekle?
Bir avare misali, günü gününe,
O bir sakız ağacıydı, yaşadı sade.

Can YÜCEL

Günün Sözü

Savaş, mızraklı, trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası kandır. Ölümdür. Tarihin konusu, kavimlerin ve insanların hayatıdır.

L. TOLSTOY

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here