Kibarcık Takılmaya Devam Ediyoruz…

0
62

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Düşünüyoruz ve düşünüyoruz ve sonunda “işimiz zor” diyoruz “çok zor hem de.” “Yaşa ve gör” demişler. Gerçekten de öyle, nefes aldığımız her saniye yeni ve acayip olaylara tanıklık ediyoruz. “Abartı var bu işte ya” diyoruz bu kadarda olmaz… Yani düşünün bir ülkede; atanmışlar seçilmişleri parmaklarını sallayarak rahatlıkla tehdit edebiliyor? Bu aslında her şeyin dışında çok korkunç bir şey! Eğer bir seçilmişi ki iki kez seçilmişi tehdit edilebiliyorsa sade vatandaşın başına neler gelebilir?

Zaten bir garip yönetiliyoruz darmadağınık haldeyiz. Her kafadan bir ses geliyor. Ancak gerçek sesler; ağır vergiler, zamlar ve işsizlikten dolayı yoksullaşıp işlerini, iş yerlerini kapatmak zorunda kalan insanların ve gençlerin sessiz çığlıklarına karışan “başlarım sizin Kürdistan’ınıza, verin çocuklarımızı” diye eylem yapan Kürt annelerin yürek dağlayan sesleri!

Ve tabi anneler bir olmuyor… “Verin çocuklarımızı” diye isyan eden annelerin yanında daha 5 yaşında olan erkek çocuğunu sevgilisi ile birlik olup hunharca öldüren adı lazım değil annelik sıfatından nasibini almamış yaratıklarda var.

Orda kimse var mı? Duyan var mı?

Evet, anneler nihayet isyan etti. Birlikten güç doğar. Belki bu PKK’ya bir ders olabilir. Ve yıllarca dökülen kan, annelerin sayesinde sona erebilir!

Ve sevgili okuyucularım, eskiden CHP’de sürekli kazanlar kaynardı şimdilerde Ak Partide kazanlar kaynıyor. Eskiden kol kırılır yen içinde kalır felsefesi şimdilerde isyanvari ayrılıklara döndü. Herkes birbirini suçluyor, “konuşursam” kuru sıkı tehditleri havalarda uçuşuyor “konuş artık” diye her taraftan baskılar olmasına rağmen susmakta inat ediyorlar. Zaten konuşsalar ne olacak konuşmasalar? Onların da zerre güvenilirliği kalmadı yani onları da gördük.

Ve tüyler ürperten 20 erkek çocuğunun uğradığı tecavüz olayı! Çocuklar maşallah dindar yetişecek hadi tarikatların kuran kurslarına. Bu dernekler aslında 2004’e kadar yasaktı, 2013 (o zamanda çok yazmıştık)’te yasaklar, yargılanmalar, cezalar ortadan kalkınca, dindar ve kindar bir nesil yetiştirmek için yüzlerce dernek kuruldu, bunlardan biri de fıkıh araştırma derneği idi. 20 erkek çocuğun tecavüze uğradığı yatılı kurs mekanı. İçimiz kan ağlıyor ya, aileleri ne durumda… Ancak her zaman olan hiçbir şeyden habersiz masum çocuklara oluyor. Dünya ileri giderken siz geriden diyeceğim ama geride de bu kadar sapkınlıklar yoktu yani bu derece taassubun ve cehaletin, karanlık, vıcık vıcık çukurunda yaşamaya inat ederseniz, işte sonucu bu oluyor… Masum çocuklara yapılan iğrençlikler ve elini kolunu sallayarak gezmeye devam eden failler. Yazık bu ülkeye çok yazık bunca cehaleti hak etmiyor…

Ve tecavüz olayları burada bitmiyor. Toplu tecavüzler, sapkın duygular ve konu olan siyasi partiler. Millet yoksulluktan kırılıyor, bunlar zenginlikten sapıtıyor.

Ve sağlam durmaya çalışıyoruz. Azıcık sanatla, azıcık yazarlıkla, azıcık kibarcılıkla (hata veriyor bilgisayar kibarcığa, başlarım hatasına kibarcılık diyorsam öyledir kardeşim ister uysun ister uymasın) diyorum; çünkü bu ortamda hala kibar olabilmek güç istiyor yani içinden kırmak geliyor, haykırmak, isyan etmek ama ne yapıyorum hanım hanımcık kibarcılık oynuyorum, yazıyorum, çiziyorum, okuyorum belki kibarcık takılmaya devam edersek Kürt annelerin isyanı gibi işe yarar diye düşünüyorum da…

Ve sevgili okuyucularım eğer olağan üstü bir şey olmazsa pazar günü sahilde kitap otağının açtığı stantta Zehra ve Boncukcan’ı imzalamak için olacağım gelirseniz sevinirim. En azından tanış olur söyleşiriz. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız her zaman, hep birlikte. Yase

& & & & &

Kozadaki Kelebek

Bir gün, adam ormanda gezerken bir kelebeğin kozasından çıkmaya çalıştığını gördü. Kozasındaki küçük delikten çıkmaya çabalayan kelebeği saatlerce izledi.

koza kelebek ile ilgili görsel sonucu

Sonra adam, kelebeğin kozadan çıkmak için çabalamaktan vazgeçtiğini, gücünün kalmadığını düşündü. Kelebeğe yardım edeyim de kolayca çıksın diye düşündü ve kozadaki deliği daha rahat çıksın diye büyüttü.

Bu sayede kelebek kozasından kolayca çıkabildi. Fakat çıkmaya daha hazır değildi, bedeni hala kuru ve kanatları buruş buruştu. Adam, kelebeğin gücünü toplayıp, kanatlarını açıp, uçacağını düşünüyordu. Ama Kelebek kozasından zamanından önce çıkmıştı. Ne kadar çabalasa da uçamadı ve buruşmuş kanatlarıyla yerde sürünmeye devam etti.

Adam iyi niyetli bir şekilde kelebeğe yardım etmeyi istemişti ama bilmediği nokta; kelebeğin kozadan çıkmak için çabalaması, bedenindeki sıvının kanatlarına gitmesini ve bu sayede doğru zamanda kozasından çıktığında uçabilmesini sağlayacaktı.

& & & & &

Silkin ve Sıçra

Çalışkan bir çiftçinin bir katırı varmış. Gün görmüş, çok yol tepmiş, inatçı, sabırlı bir katır… Özellikle bahar günleri boş çayırlarda dolaşıp otlamaya bayılırmış. Çiftçi de katırını çok severmiş. Günlerden bir gün katır yanlış bir adım atmış ve kendisini çiftçinin kuyusunun dibinde bulmuş. Allah’tan ki kuyunun içindeki su fazla değilmiş. bu sayede hayatini kurtarmış, boğulmamış. Bu güzel bahar gününde kendisini kuyunun dibinde bulan zavallı katır bir iki debelenmiş. Ama bakmış ki,buradan çıkabilmesi mümkün değil. Ne duvarı tırmanacak gücü var ne de uçup gidebilecek kanatları… Gene de bir iki hamle yapmış ama nafile. Bu kuyudan kendi gücüyle çıkış olmadığını anlamış. Başlamış yüksek sesle bağırmaya, dua etmeye, daha doğrusu kuyuya düşüp dibe vurmuş bir katır ne yaparsa öyle şeyler yapmaya..

Bu canhıraş sesleri duyan çiftçi kuyunun başına gelip durumu görmüş. Koskoca katırı kuyunun dibinden nasıl çıkaracak? Çaresiz, civardaki köylüleri yardıma çağırmış. Düşünmüşler taşınmışlar, dibe vurmuş katırı çıkarmanın bir yolunu bulamamışlar. Bu arada katırın bağırış çağırışları yürekleri dağlıyormuş!” Bari daha fazla acı çekmesine engel olalım” demiş katırın sahibi. Bu kuyu nasıl olsa artik ise yaramaz. İyisi mi içini toprakla dolduralım, hem katırın acısına son vermiş, hem de kuyuyu kapatmış oluruz.. Bunu duyan katırın dehşeti daha da artmış. Diri gömülmekten daha korkunç bir son olabilir mi!! Derken yukardan kürek kürek tas toprak atmaya başlamışlar. Önce umudu kesip, ölmeyi kabullenmiş katır.

Sonra, kafasına bir taş düşünce beyninde bir şimşek çakmış!! Bir çare gelmiş aklına ve başlamış uygulamaya! Yukarıdan sırtına taş toprak yağdıkça şöyle bir silkiniyormuş. Sırtındakiler yere düşünce, sıçrayıp üzerine çıkıyormuş. Bir daha, bir daha yapıyormuş bunu.. SILKIN VE SIÇRA, SILKIN VE SIÇRA, SILKIN VE SIÇRA!! diye mırıldanıyormuş bir yandan da. SILKIN VE SIÇRA! Yukarıdakiler onu gömmek için kürek kürek toprak atmaya devam etmişler ama, bir sure sonra, bizim katır kuyunun tepesinde belirmez mi!! Hala SILKIN VE SIÇRA diye mırıldanmaktaymış. Evet, dibe vurmuş katır, kuyunun dibinden silkinip sıçrayarak kurtulmuş.. Pes etmeyip çaba gösterdiği için… Hadi Türkiye SILKIN VE SIÇRA!

Günün Şiiri

Anadolu Sevgisi

Sen bizim dağları bilmezsin gülüm,
Hele boz dumanlar çekilsin de gör.
Her haftası bayram, her günü düğün,
Hele yaylalara çıkılsın da gör.

Bilmezsin ovalar nasıldır bizde;
Kağnılar yollarda, yoncalar dizde…
Saydıklarım damla değil denizde,
Hele bir ekinler ekilsin de gör.

Görmedin sen bizim mavi suları,
Karlar eriyince kırar yuları…
Köpük olur beyaz, sel olur sarı;
Hele taştan taşa dökülsün de gör.

Sen bizim köyleri görmedin ki hiç,
Yolları toz, çamur, evleri kerpiç.
O kirli kabukta, o en temiz iç;
Hele bir yakından bakılsın da gör.

Anlamaz, bilmezsin sen bizim halkı,
Sevgiyi bulasın, yakına gel ki…
Kalıplar gerçeği göstermez belki
Gönül perdeleri sökülsün de gör.

Abdurrahim KARAKOÇ

İsyanlı Sükut

Gitmişti makama arz-ı hâl için
‘Bey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki oldu o biçim..
‘Şey’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı…
Bir baktı konağa alttan yukarı
‘Vay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Çekti ayakları kahveye vardı
Açtı tabakasın, sigara sardı
Daldı.. neden sonra garsonu gördü
‘Çay’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

İçmedi, masada unuttu çayı
Kalktı ki garsona vere parayı
Uzattı çakmağı ve sigarayı
‘Say’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş
Sandım can evime döktüler ateş
Sordum: ‘memleketin neresi gardaş? ‘
‘Köy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden
Ağzına küfürler doldu zehirden
Salladı dilini.. vazgeçti birden,
‘Oyyy’ dedi, yutkundu, eğdi başını.

Abdurrahim KARAKOÇ

Günün Sözü

Siz zamanınızı kaybetmiyorsunuz, zaman sizi kaybediyor.
Moliere

Zamanın, kime dost, kime düşman olacağı bilinmez.
Shakespeare

İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
Mevlana

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here