Kararsızların “Karar Verme” Günü

0
70

‘Anayasa Değişikliği’ referandum oylamasına 72 saatlik bir süre kaldı. Nihayet karar verme zamanı kapıya dayandı. Zaman daralıkça, kararsız seçmenlerde kıpırdanmalar başladı.

Eskiden seçim dönemlerinde vatandaşlar kendi aralarında derin sohbetlere dalarak “Kime, hangi partiye oy vereceksin?” sorularını yöneltir, fikir alışverişinde bulunurlardı. “…Ben şu partiye vereceğim…” “…Öteki daha iyidir…” şeklinde enine boyuna düşünür tartışırlardı. Bazıları da var ki, kendi “irade ve düşüncesini” tatile çıkarıp bir kenara koyar, yakın dost ve çevresine sorar ya da dış görünüşe aldanarak etki altında kalır.

Kararsızlar şimdi göz hapsinde, oltaya takılıp takılmayacaklarını referandumun sonuçları açıklanınca öğreneceğiz. Kararsızlar genellikle “Oylarının kutsallığını, önemini ve değerini” bir anda unutuverir. Başkalarının düşünce ve eğilimlerini dikkate alarak onların “yörüngesine” girme zafiyeti gösterirler.

Kimi kararsızlar, kazanacakların safında yer alırlar. Kimi kararsızlar “akıl çelme” operasyonlarıyla şartlandırılır, şunun-bunun dediklerinin sözünden çıkmaz. Kendi iradelerini hiçe sayarak istek üzerine oylarını “ezbere” kullanırlar.

Kimi kararsızlar da, protesto amaçlı sandığa gitmez, seslerini duyurmak için tepki gösterirler. İşte bu yüzden, kararsızların “hak sahibi” oldukları oylarını hangi bir yönde kullanacakları konusunda bir arayış içine girer ve kararsızlıklarını gidermede bocalayıp dururlar.

Zihin karışıklığı ve bulanıklığı iki tercih arasında bir bu yana bir o yana gelip giden kararsızları yanlış yönlendirmeye yetiyor. Bir de verecekleri oyların rengini çok önceden kesinleştiren bazı kesimler var ki; neye, kime, nasıl ve ne için oy vereceklerini araştırmadan duygusallığı ön planda tutar körü körüne hareket ederler.

Sabit fikirlidirler, fanatizmin dört duvarı arasına sıkışmış vaziyette kendi kaderlerine razı olurlar. Doğruları yakalamak, öğrenmek işlerine gelmez, yanlışlıkları bile-bile kabullenirler. Önyargılı insanları ikna etmek çok zor! İnanarak değil, takım tutar gibi parti tutar, doğru-yanlış farkı gözetmeden bağlılıklarını sürdürürler.

Çok çabuk aldanıyor, çok çabuk aldatılıyoruz. Araştırıp sorgulamak zahmetine katlanmıyor, olayların içeriğine göre değil, dış görünüşleri üzerinden değer yargılarına varıyoruz. İşte bütün mesele bu!

Demokraside henüz emekleme dönemini atlatmış değiliz. Bu süreç nereye kadar devam eder? Yanıtı basit: Toplumda “bilinç tutulması” sona erinceye kadar!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here