İğneyi Başkasına Çuvaldızı Kendine Batırabilmek…

0
82

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız  bu sabah? Of, of çektiriyor valla bu bilgisayar yazmaya oturduğumdan beri, Eda’nın bilgisayarı ve klavye bana baya yabancı harflerin yerlerinden tutunda eksik olanlarına ve yazım karakterine kadar her şey değişik. Sanki rüyada yazıyormuşum gibi! Ne nokta ne de virgül bulabiliyorum aramadan. Yazımı düzeltemiyorum bile, dünkü yazıma baktım bir sürü yazım hatası var. Anlam kopukluğu falan, başkalarını eleştirmek kolay tabi ama önemli olan iğneyi başkalarına çuvaldızı da kendine batırabilmektir her zaman çok şükür bunu da kendime yapabiliyorum ve dünkü yazımdaki hatalardan ötürü özür diliyorum. Ama aklına eseni  gelişi güzel yazanlara da her zamankinden çok kızmaya devam ediyorum.

 Ve sevgili okuyucularım  inançlar çok nazik konulardır bence, öyle her ortamda sorgulanmaları, bilir bilmez konu edilmeleri, kimseye yarar  sağlamayacağı  gibi bazen terste tepebilir. Kuran-ı Kerim’de ‘kimsenin inancına laf söylemeyin’ der. Sonra onlarda size söylerler. Bu çok doğal ve kolay bir denklem değil mi?

Geçenler de okuduğumuz bir yazı baya hayretler içinde bıraktı hepimizi. Yazar ne söylemek istiyor bir türlü anlayamadık. Söylediklerinin de bir anlamı yoktu  yazı yazmış olmak için yazmıştı ama yazı yazmak sorumluluk işidir ve hakkını vermek gerekir. Sözler öyle gelişi güzel kullanılmamalıdır. Sözlerin taşıdıkları anlamlar bazen amacını aşabilir. Buna çok dikkat etmek gerekir.

Ve bence yazarın kendine biçtiği değerdir yazdıkları. Dağınık yazıyorsa zihnide dağınıktır. Kendimden biliyorum. Ve dikkat diyorum dikkat. Ağzımızdan çıkan sözlerin esiri olmayalım. Hz İsa, ‘Ağzına giren  değil çıkan önemlidir’ der. Yine Mevlana ‘incilerini herkesin önünde dökme’ der. Yani söz söylemek bir sanattır.

& & & & &

Teşekkürler Sayın Civelek…

Ve sevgili okuyucularım sevgili İskenderun’umuz yağmurla birlikte biraz daha çamura battı. Sokaklara girilmiyor ama hiç önemli değil. Sabrın sonu selamettir diye katlanıyoruz. Evet, uzun sürdü ama bu da bize İskenderun’un ne kadar büyük olduğunu bir kez daha anlattı. Ve belediyeyi kutluyorum gece gündüz çalışıyorlar işin uzaması için engel çıkaranlar düşünsün. Sayın belediye başkanımız Yusuf Civelek seçim kaygısı taşımadan  elini koskocaman bir kayanın altına koydu ve alnının akı ile  bu işi bitireceğine inancımız büyük. Çok kimseler seçimlere az kala  bu işler bitmezse bu onu yıpratabilir türünden sözler ediyorlar. Ve başkası olsa bu işlere girmezdi diyor. Ama bizim başkanımız kolay işlerin adamı değil ve seçim kaygısı ile iş yapmaz ilk günden bunu yaptıkları ile kanıtladı. Başkalarının onlarca yıl yapamadığını o 3 yıl gibi bir zamanda yaptı benim gördüğüm kadarı ile.

Kolay değil şöyle bir baktığınıza da sahil şeridi yeni baştan yaratılıyor. İskele şahane olmuş tek kelime ile. Evvelki gece geç bir saatte misafirlerimi oraya götürdüm resmen içim gururla doldu.

Ve bazı ana yollara asfalt dökülmüş yağ gibi akıyor trafik. Kendimce düşündüm hep şikâyet var acaba bir kişi teşekkür ediyor mu diye. Tabi yapılanlar belediyenin görevi ancak teşekkür etmekte bizim görevimiz olmalı değil mi en azından teşvik babında? Valla ben deniz teşekkür ediyorum. En az şikâyet ettiğim kadar.

Ve dört numaralı belediye sosyal tesislerine yerleştiren okuyan kız heykeli- olmaz bu kadar- gerçekten çok hoşuma gitti, biraz daha rahata çıktığımda bende oraya o kızın yanına tüneyip kitabımı okuyacağım. Çok beğendim ve rahatlıkla diyebilirim ki Sayın Yusuf Civelek fark yaratmayı bildi en azından ben düş kırklığına uğramadım. Evet, hatalar yok mu var tabi. En ağır hataları da yazan biziz çünkü bizim kimseyle gönül ya da göbek bağımız yok. Yanlışı yanlıştır doğru diyemeyiz doğruyu da  görmezden gelmeyi kabul edemeyiz.  Kim yapıyor olursa olsun. Ben deniz kendi hesabıma büyükşehir belediye başkanlığı için de Yusuf beyi destekliyorum canı gönülden.  Yaptıkları yapacaklarının garantisidir bence…

Ve sevgili okuyucularım çile çekmeyi erdem belleyen yazarınız çilesini bu günlük tamamladı, eğer bilgisayarcı yine sözünde durmayıp  bugün bilgisayarımı teslim etmezse hem sözlü hem de yazılı bir zılgıt yiyecek bilsin! İki haftadır orada duruyor  parası da verilmiş vaziyette hem de öyle az uz değil. Yani daha yapmamışsa  çekeceği var benden çünkü bu bilgisayarla yazmak var ya? Gerçekten meşakkatlerin en ağırı, lütfen hatalarımı görmezden gelmeye çalışın ya da ağzınıza geleni  savurun ne yapabilirim ki. Ama şunu  bilin ki gerçekten kötü koşullarım bu bilgisayarla.

Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum hep birlikte, her zaman bütün ayrı gayrılıklara inat… Yase

Günün Şiiri

Olsun da Gör

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle gülü bülbülü
Çifter çifter aylar gökyüzünde
Her gece ayın on dördü

Kuşlar geçecek damların üstünden
Kuşlar konacak dallara
Kanat seslerini duyup uyanırlarsa
Gene kuşlarla uyusun çocuklar
Olanı biteni anlatma.

Hiç görmediğim şey bu
Kurdun gözü yılmış sürüden
Elmanın yarısı soğuk yarısı sıcak
Ağulu bitkilere dolanmış salkım
Güneşten yağmur boşanacak

Yetsin demir çağının beyliği
Yeni bir gün başlıyor demek
Yeryüzünde korkusuz yaşamak
İki milyar kişiye bir dünya
İki milyar kişiye iki milyar ekmek

Yazık olur bu düş yarım kalırsa
Barış günü insan hakkı yenirse
Köroğlu’nun sözü dinlenmelidir
Sivas ilinin Banaz köyünden
Pir Sultan Abdal dirilmelidir.

Ah günüm yetse görmeye seni
Seni övmeye gücüm yetse
Barış çağı altın çağ
Son ozanı ben olayım bu özlemin
Bu özlem bitse

O gün gelsin neşemiz tazelensin de gör
Dünyayı hele sen bir barış olsun da gör
Seyreyle deli ozanı
Baştan başa sevda batan başa tutku
Dili baldan tatlı.

Melih Cevdet ANDAY

 

Güneşte

Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz
Güneşte çözülür ve kayarlar bir yana.
Mısırlar güçlükle büyürken yağmursuzluk
Kaygılandırır dilsiz bahçıvanı.
Sessiz kuşlar, bir keçi, ağır iğde ağaçları.
Bir araba geçti incelmiş yoldan
El salladı biri, belki tanıdık,
Belki değil, süreksizliğin eşanlamı.
Ve denizin yorgun çağındaydı çocuklar
Çığlıkları titretir balkondaki sarmaşığı,
Çünkü dardır saatler, sığmaz biraraya
Dalgınlık, deniz ve sardunya.
Rüzgâr alıp götürdü balıkçı teknelerini
Uzaktaki kılıçlara, ki bilemeyiz
Hangi derinlikte dölleyerek denizi
Gidiyorlar öyle ağırbaşlı, doğuya.

Ve ocaktan çorbanın kokusu geldi demin
Burun deliğine kedinin ve köpeğin.
Rafta kitaplar, mavi bir şişe ve gül
Donmuş kalmışlar tek başlarına.
Duvarda bir resim, resimde kalabalık
Köy alanı, çocuklar, çember ve zaman.
Breughel nasıl da toplamış bunca
Ortaklığı ve uyumu biraraya,
Çünkü saatler dardır, sığdırılmaz.
Güneşte her şey çözülür gider bir yana.

Melih Cevdet ANDAY

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here