Hem Kayboldum İçimde, Hem Bulundum Aynı Yerde…

0
137

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yüzümü ellerimin arasına aldım. Parmaklarımla şakaklarımı, düşüncelerimi tutsunlar diye sımsıkı sıkıyorum. Ama düşünceler akıp gidiyor, yolunu bulmuş sel gibi. Engel olamıyorum. Parmaklarım sıkmaya devam ederken konsantre olmaya çalışıyorum içinde bulunduğum ana ama o da olmuyor. Dualarım dilimde donuyor. “Garip” diyorum. Ne uykuluyum ne uykusuz, ne açım ne tok. Ne canım bir şey istiyor ne bir şey istemiyor. Ne yerdeyim ne gökte. Ne rüyadayım, ne gerçekte, okuduğumu anlamıyorum ama sorsalar anlatıyorum. Yazmadığımı sanıyorum ama sayfalar doluyor.

Başım benim değil, ancak ağır, sıcak ve darmadağın içi biliyorum. Ciğerlerimde dolaşırken temiz hava birden yer değiştiriyor rüzgârın yönü, içimde kıyamet var. Ben bilmiyorum. Hem sıcak ve acılıyım hem sağlıklı hem neşeliyim. Hem yokum, hayalim düşmüyor yere, hem yaşıyorum el üzerinde. Hem görünmüyorum herkesin gözü üzerimde, hem görünüyorum alacakaranlıkta…

Parmaklarım baskısını artırıyor şakaklarıma. Bu hareketin düşünceleri tuttuğunu sanan var mı? Hem sanıyorum hem sanmıyorum. Bir garibim bu sabah ama garip miyim aslında bilmiyorum. Ne garip, ne değil, kim biliyor ki? Sıcak başım, benim değil, uykusuz gözlerin başımın derdi. Akıp giden düşünceler beynimin ürünü. Başımdan uzağım, hem başım var hem başım yok çünkü. Hem kızgınım, kırgınım hem değil.

Yüreğimin sıkıntısı bedenin derdi, hırıldayan nefesim ciğerlerin. Parmaklarımın sıkıntısı, ellerim.. Ve yorgun bedenin derdi, derdim değil. Çünkü bu beden benim değil. Ve aslında hem varım hem yok. Ve hem varım hem yokum çoktan beri… Hem yoklukta olmak, hem varlıkta. Hem görünen hem gizli hem duygulu hem duygusuz, hem insan, hem hayal olmak bu mudur acaba? Parmaklarım sıkmaya devam ediyor şakaklarımı. Düşüncelerimi hem tutuyor hem tutmuyor… Kalkıyorum güne karışmam gerek. Kalkan kendim değil… Acaba kendinin kendisi olan var mı bu alemde yoksa herkes kendi kendinden uzak mı yaşıyor böyle.

Ve aslında kendim neydim? Kendimi özlüyorum çokkk hiçbir şeyi özlemediğim kadar ama kendimin kendisi kimdi neydi ya!!! Bu sabah garibim gariplik neydi bilmiyorum artık ama ne uykuluyum ne uyanık ne yazdım ne yazmadım. Biliyorum… İki alem arasında bir salıncaktayım, bir arşa yükseliyorum bir yerin dibine yönüm. Ne bilmiyorum. Ama hep o orta yerde salıncaktayım. Bir o yana bir bu yana…

& & & & &

İnsan kendine yapar ne yaparsa. Ve en çok yazıklandığım insanın o insan ki en büyük kötülüğü yine kendine yapan insan. Hani son günlerde moda ya… “Kendine iyi bak” deriz ayrılırken. Bu aslında öylesine söylenmiş bir söz gibi düşse de dilimizden aslında çok ciddi ve düşündürücü bir sözdür. Düşünebilenler için. Kendine iyi bakmak, doğru beslenmek, doğru yaşmak ve görüşü kurtarmak değildir yalnızca.

İyilik, güzellik ve elindekini paylaşmaktır aslında. İnsanın kendine iyi bakması… Tatlı bir söz içten bir gülümsemedir, kendine iyi bakması insanın. Maneviyatını ve bedenini iyi doğru kullanmaktır… Gönül kırmamaktır insanın kendine iyi bakması ve bencil olmamaktır asla.

Ve bencillik. Devasız bir derttir. Bugün hem garibim hem değilim dedim ya. Hem kendimi arıyorum hem kendimleyim! Ve sevgili okuyucularımı şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım deme zamanı bu gerçek ama ne var, ne yok, değil, hep birlikte her zaman. Yase

& & & & &

BAHAR GÜLÜ

Akşamdı adı bahar mı gül mü güz mü ilk görüşte gülmeye başlamıştı biraz dalgın sesi titrek selam vermemiştim oysa belki de kırdım istemeyerek hızlı-hızlı yürüyordu kaşını almış dudağını boyamıştı yüzü sonbahar hüznü güneşe benziyordu gülüşü birden bire geldi beklemiyordum keskin bir bıçak gibi saplandı aklıma hep böyle cana yakın mı bakar acaba? Akşamdı uzak bir deniz kenarında oturmuş efkâr yakıyordum karanlık tutmuştu yolları kim bilir kimin boynundaydı kolları gecelerdir kötümserdim sakallarımı uzatmış durup-durup uzakları dinlemiştim.

Belki de bir zehirli göz tarafından zehirlenmiştim telefonu geldi aniden dilinde kelimeler bir şeyler söylüyordu dilinde kelimeler silerek bilmeyerek bir şeyler söylüyordu gülerek Yaz geçti kış geçti benden bir bahar geçti ben bahardan geçmedim. Akşamdı uyanıktım yatağımda oturuyordum istanbul mışıl mışıl uyuyordu. Şimdi ne yapıyordu ne yemiş ne içmişti nerede dans etmişti gözleri dolu muydu yoksa düşleri dolu muydu neyse neyse bunları düşünmek istemiyordum kanıma girmişti bir kere sanki başı göğsümde eli elimdeydi.

Yaşamak sevmekten geçer diyerek belkide sevdim isteyerek… Sabahtı o yoktu ben yıkılıp gitmiştim bir daha ne zaman nerede ne olacağımızı ikimizde bilmiyorduk. Belki yeni başlayacaktık belki hiç başlamayacaktık belki de başlayıp bitirmiştik

Belki de

Belki de…

Nazım HİKMET

& & & & &

Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi; “-Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir.”

Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı: “Elimi çıkaramıyorum!”

Konfüçyüs; “Elmayı sıkı-ıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın.” Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfüçyüs’a sordu: “Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı?”

Konfüçyüs, “nasıl olacağını göstereyim” dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı.

Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki: “Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Cahillik aklın gecesidir, ama aysız ve yıldızsız bir gece…

Akıllı insanlar kendilerini heyecana kaptırmazlar: faziletli olanlar kuşku içinde olmazlar; cesur olanlar hiçbir şeyden korkmazlar. Konfüçyüs

Günün Şiiri

Acıya Kurşun İşlemez

Sabrın çalkalanıp taştığı sulardadır

Çığlıklarla parçalanmış uykularda

Buruşturulup atılmış aşklarda

Ve çalınmış mutluluklardadır

Ses ile yürek

Büyük rüzgârların o yanık şarkısı

Hâlâ yükselir içimizden dağılır

Coşkunun doruklarında sürer yankısı

İlk kurban adanırken bir nehire

Korkunun ilk nişanında başlamıştır

Gözyaşının ilk damlasından kalma

Yaslı baharlarla gelmiştir bugüne

Kanla yazılan yasalarla

Açlığın otağ kurduğu sabahlarla

Ve sonuçsuz kalan ahlarla gelmiştir

Acıya kurşun işlemez artık

Ölüm bile bu acıyı cellat bilmiştir

Yok bundan böyle ter yarası

Zincir tutsaklığı ve sabır

Kırbaç yalvartması sessizliğin

Can pazarı ve kahır yok

Her şey yaşanan şu gün gibi gerçek

Adımız halk olduğu günden beri

Bir direnç olmuştur bizde sevinçler

Şimdi acının her kuraklığında

Onlar

Yüreğimizin ovalarına çiselenirler

Boşuna değil bu ölürcesine sevmek

Ve ölürken bile yürümek

Boşuna değil

Hep yatağı olduk tarih ırmağının

Yenilgilerle durulmanın

Zaferlerle köpürüp kabarmanın

Ama hiç bir zaman

Anası olamadık geçmişi doğurmanın

Yıldızlar ve sular tanıktır bize

Aç ve kavruk bir memeden

Direnmeyi yudum yudum emen

Bir çocuk gibi öğrendik

Ve direndik

Ordular kurduk türkü renklerinden

Bütün ağıtları bir hücumda yendik

Acıya kurşun işlemez artık

Biz yaşamayı zulümsüz sevdik

Adnan YÜCEL

Evvel Bahar Yaz Ayların

Evvel bahar yaz ayların çatıldı

Paralandı bulut göğe atıldı

Akan sular kar buz oldu tutuldu

Dalgalanıp göller ağlamasın mı

 

Yaz gelir de yazı yaban yurd olur

Her yerde de bir alıcı kurd olur

O yaşında kızlar gonca gül olur

Vakit geçen güller ağlamasın mı

 

Hey der Karacaoğlan bahar erişti

Meyvasın dermeden gazelin düştü

Yüklendi barhanam kervanım göçtü

Tozu kalkan yollar ağlamasın mı

KARACAOĞLAN

Günün Fıkrası

AKŞAMDAAAAAN AKŞAMA

Zaptiyebaşı yolda çakırkeyif rastladığı Bektaşi’yi çevirmiş ve kükremiş: “-Söyle bre zındık, namaz vakti cami mihrabında secdeye vardığın olur mu?” Erenler çok hızlı ve çok vurgulu bir biçimde cevaplamış: “-Her bayram, her bayram.” Zaptiyebaşı bu kez: “-Peki ey kafir, şarap zıkkımlanır mısın?” diye sormuş. Bektaşi suçüstü yakalanmış olmasının ürkekliği ve yalana başvurmanın faydasının olmadığının farkına vararak, eliyle küçümseme işareti yaparak yanıt vermiş: “-Eh, akşamdaaaaan akşama.”

Günün Sözü

Ne yaparsan yap, nasıl yaşarsan yaşa; ama gülebilmek için birini ağlatma ve çıkarların için hiç kimseyi satma.
BALZAC

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here