Havalar da Şaşırdı… 

0
50

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar yaz ve biz buna alıştık, yazlık giysilerimiz, açık kapı pencerelerimiz, alnımızda terimiz, sırtımızda garip bir ıslaklık, normal hayatımızı yaşayıp gidiyoruz Kasım ayının ortalarında… Halimize şükretmek gerekiyor her halde havamız en azından kirlenmiyor. Şu an tv haberlerinde İstanbul Alibeyköy’deki hava durumu konuşuluyor. İnsanlar sokağa çıkamıyor hava kirliliğinden. Bizde hava cam gibi maşallah ve biz bunu umarsızca kullanıyoruz. Sokaktan geçmek zaten zor birde kaldırımları işgal edip sohbet eden esnafın rahatlığı yok mu? Tek kelime ile isyan, isyan, isyan!! Milyon kez yazdık bu insanlar sözden madem anlamıyor o zaman bir yaptırım uygulayın, tabi sözüm önce muhtarlara sonra belediyeye kardeşim biz mecbur muyuz her sokağa çıktığımızda bu insanların arasından resmi geçitteymişiz gibi geçmeye…

Valla bu günlerde sırf bu yüzden ara sokaklardan geçiyorum. Bu ne rahatlık, kuaförün kliması, kaldırımın yarısını kaplıyor. Saçı boyanan, yüzüne maske uygulayanlar, fön çekmeler kaldırımlarda bu olacak şey mi? Bizim geçeğimiz alanlar bu insanlar tarafından gasp edilmiş umarsızca. Ve kaldırıma park eden araçlara yaslanıp sigara içenler, telefonla konuşanlar, itseniz bile size yol vermeyenler cabası valla sabır sınavı dedikleri bu olsa gerek? Gözünün içine bakıyorsun çekil az yan tarafa kardeşim üzerinden mi geçeyim yahu? İşte o zaman kendime iyilik yapıyorum hayal kuruyorum şimdi görünmez olup kanatlanıp uçarak geçiyorum üstlerinden waaawwww… Ne kadar güzel bir şey olurdu değil mi? Ve tabi kanatlarım olmadığı için… Yağmur yağsın, soğuk olsun, hatta hava kirlensin herkes evine, işyerine sığınsın istiyorum. Kaldırımlar boşalsın, zavallı arabalarda onlara yaslanan devasa adamların tacizinden kurtulsun.

Görüyorum bakkala, manava ceza yağıyor, tezgahları içeri alınıyor, merak ediyorum, sahilde kaldırımları işgal eden, pastane, çayhane vıdı vıdı işletmelerine neden bir yaptırım uygulanmıyor? Sokaktan başka birde yürüyüşe çıkınca işkence çekiyoruz, masaların, nargilelerin, sigara dumanlarının arasından geçiyoruz ve ikiden vazgeçtik caddeye üçüncü hata dördüncü olarak park eden araçlara ne demeli… Bunu da binlerce, milyonlarca kez yazdım ne oldu? Değişen bir şey yok. Küçük esnaf cezalı büyük başlar muaf adetlini seveyim!

Ve sevgili okuyucularım adalet, alçak gönüllülük havayla cıva oldu? Paran var mı? Dayın var mı? Sende varsın yoksa derdine yan. Ama vahşi kapitalizm de sonuna geliniyor, adaletin olmadığı yerde hiç bir şey barınamaz çünkü. İnsanlar yokluktan intihar ediyor ailecek bu akıl alacak bir şey mi? Gece gözlerimize uyku girmiyor onları düşünce lokmamız boğazımıza düğümleniyor. Ama kimin umurunda?

Ve sevgili okuyucularım bu ortamda nasıl olacaksa sağlıkla, sevgiyle kalalım, her zaman ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Başarının Sırrı

Adamın biri tek başına parkta oturuyor, başı ellerinin ara­sında kara kara düşünüyordu. İşleri bozulmuş, iflasın eşiğinde bir işadamıydı kendisi. Ne yaparsa yapsın bir türlü durumu düzeltemiyordu. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamı­yordu. Zaten parka da can sıkıntısını biraz hafifletmek için gelmişti.

O sırada önünde yaşlı bir adam durdu: “Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle paylaşmak ister misin?” diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, “Sana yardım edebilirim.” dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamı­nın adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: “Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al!” dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.

Adam elinde çek öylece kalakaldı. Neden sonra elin­deki çeke bakmayı akıl edebildi. Bir an gözlerine inana­madı. Çekte yüz bin dolar yazıyordu ve imza ise ülkenin önde gelen zenginlerinden birine aitti. “Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim” diye düşündü ilkin. Ardından bir yıl sonra borcunu geri ödeyeceğini düşünerek çeki boz­durmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu.

Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Küçük büyük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işle­ri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koya­bilmişti.

İlerleyen zamanda ise borçlarından tümüyle kurtul­muştu; hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl bo­yunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti.

Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekle­di. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiği­ni gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü pay­laşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire “Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi ra­hatsız etmemiştir!” dedi. “Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisi­nin çok zengin biri olduğunu söylüyor.” diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.

İşadamı şaşkın bir şekilde öylece donup kaldı. Bütün bir yıl boyunca arkasında yüz bin dolar olduğuna inana­rak işler almış, yapmış ve satmıştı. Birden, hayatının akı­şını değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. Hayatını değiştiren şey yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.

Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.

& & & & &

Koruyucu Melek

Dünyaya gelme hazırlıklarının tamamlandığını öğrenen bir bebek, Tanrı’ya sormuş: “Tanrım beni yarın dünyaya göndereceğini söylediler, fakat ben o kadar küçük ve güçsüzüm ki, orada nasıl yaşayacağım?” Tanrı, doğmak üzere olan bebeğe gülümsemiş. “Tüm meleklerin arasından bir melek de senin için seçtim” demiş. “O seni dünyada bekliyor olacak ve seni koruyacak. Meleğin sana her gün şarkı söyleyecek, gülümseyecek, acıktığında karnını doyuracak, uykun geldiğinde uyutacak. Sen her anında onun sevgisini duyumsayarak büyüyecek ve mutlu olacaksın.” Bebek yine sormuş: ” Peki insanlar bana birşey söylediklerinde, ben onları nasıl anlayabileceğim” demiş. “Dillerini bilmiyorum ki… Söylediklerini anlayamam ki…”

Tanrı, çaresiz bebeği yine cesaretlendirmiş: “Tüm varlığınla güvenebilirsin meleğine,” demiş. “Anlamadığın herşeyi o sana anlatacaktır. O seni, yaşamı pahasına bile hep koruyacaktır.” O sırada bir sessizlik olmuş… Dışardan “Dünyanın sesleri” gelmeye başlamış. Çocuk, dünyaya ayak basmak üzere olduğunu anlamış ve çabucacık bir soru daha sormuş Tanrı’ya: “Tanrım galiba dünyaya ayak basmak üzereyim” demiş. ” Sormayı unuttum, meleğimin adını… Lütfen hemen söyler misin adını?” Bebek “yola” çıkmadan Tanrı onu son kez cesaretlendirmiş: “Meleğinin adının önemi yok yavrum” demiş. “Sen ona nasıl olsa ” anne ” diyeceksin.”

Günün Şiiri

Su Serp Sineme

Çıkamazsın, gönlüm haremdir sana
Bakamazsın, eller mahremdir sana
Umut pınarından su serp sineme
Aslı’sın, bu yanan Kerem’dir sana…

Cemal SÜREYA

Hakikat Nerede?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Atatürk ve Bıraktıkları 

Artık o yok aramızda,
Büyük önder bulutlarda.
Cumhuriyeti kurdu,
Saltanatı vurdu.
Hep bizi izliyor yukarda,
Yaptıklarını görüyor her anda.
Birçok insanı kurtardı,
Sonra aramızdan ayrıldı.
Her zaman anılarda,
Kurdukları yanımızda,
Kurtardkları burada,
Ama o yok aramızda.
Yusuf Emre Evci

Günün Fıkrası

İnsanlar Gibi Düşünür

Nasrettin Hoca pazarda dolaşırken, bir papağanın on iki altına satıldığını görünce şaşıp kalarak yanındakilere sormuş: “Bu kuş neden bu kadar para ediyor?”

“Bu papağandır” demişler, “konuşur.”

Hoca doğru evine gitmiş. Hindisini koltuğunun altına alıp pazara getirmiş. “Kaça hindi?” diye sormuşlar.

“On beş altın” demiş Hoca.

“Bir hindi on beş altın eder mi ?” demişler.

“Görmüyor musunuz !” demiş Hoca; “yumruk kadar papağanı on iki altına satıyorlar.”

“Onun marifeti var, insan gibi konuşur. Ya seninki ne yapar ?” diye sormuşlar.

“O düşünmeden konuşur” demiş Hoca ; “Bu da insanlar gibi düşünür.”

Günün Sözü

Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez; âmâ her söylediğini düşünür.
Aristotales

Gerçek sevgi iyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde eksilmeyendir…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here