Hatay Ağlıyor

0
107

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hatay ağlıyor, hepimizin evine ateş düştü, aldığımız her nefes içimizi kavuruyor, yediğimiz her lokma gözyaşları ile yoğruldu son günlerde arka arakaya gelen daha 23’ünde şehit olan evlatlarımızın acısı ile. Lanet etmekten, isyan etmekten bıktık ama vahşi terör bıkmıyor, usanmıyor aksine emperyalist ülkelerden yüz aldıkça coşuyor. Ve biz evlatlarımızın tek tek toprağa düşmelerini izliyoruz. Elimiz kolumuz bağlı dilediğimizce isyan bile edemiyoruz.

Çaresizliğin dibine vurduk.  Özür diliyoruz yalnızca sevgili Mehmetçiklerimizden onları bu barbar dünyanın vahşetinden koruyamadığımız için. Biz evlerimizde otururken onlar hayalleri, gelecekleri ve gençlikleri ile toprağa düşüyor. Ruhları şad mekânları cennet olsun. Allah sabır versin sevdiklerine, yakınlarına ve vatan sağ olsun.

& & & & &

Ve dünya sırat köprüsünde adeta azıcık kıpırdansa düşecek yok olacak. Dünya’nın başına bela kesilen iki çılgın dünyanın sonunu getirmek için uğraşıyor ya da kendi aralarında kedi köpek oyunu oynuyorlar. Nasıl bir umarsızlık içindeler anlamak mümkün değil. Zaten öyle bir zamandayız ki artık hiçbir şey anlamıyoruz. Bikini ile plajda, otobüste namaza durmak gibi valla en radikal düşünenlerimiz bile “işin cılkı” diyor. Ya kendini peygamber efendimiz ile kıyaslayanlarımız? Yani bu ne öz güven pes valla?

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım bazen iyi şeyler oluyor ama onlarda bu kargaşa içinde eriyip gidiyor. Çünkü en önemli değerlerimizi yitirdik. Güven duygumuzu. Bu yüzden düşünen çoğumuz  kendi çapımızda paranoyak oldu, nasıl olmasın? Bir telefonla işe girenler, bir telefonla işten atılanlar, mekanlarını ve iş yerlerini patır patır kapatanlar  ülkesi olduk. Kime dokunsan bin ah işitenler. Allah sonumuzu hayır etsin diyoruz çünkü işimiz Allah’a kaldı.

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım yazılarım aksıyor bazen çünkü, milletvekilinin açtığı kadınlar plajımız ve duble yollarımız olmasına rağmen hala internet sorunu yaşıyoruz. İnternetimiz sık sık sorun yapıyor, hala ilçeye inmek zorunda kalıyoruz. Tabi bu da  baya bir zaman kaybına neden oluyor. Bu günde geç kaldım bazen iki günlük yollamaya çalışıyorum inmişken neyse artık alıştık bu çarpık gelişmişliğe… Sevgili Helga’da alıştı en son bendenizin yazılarının gelmesine.

Ve şimdilik sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her şeye rağmen hayat devam ediyor. En umutsuz olduğumuzda bile bizi yaşama bağlayan nedenlerimiz olduğu için şükrederek. Yase

& & & & &

Tolstoy’un “İnsan Ne İle Yaşar” adlı kitabında, çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”

Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takâti. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz… Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter.”

Mütemadiyen biriktirmek istiyoruz. Yiyemeyeceğimiz kadar erzak, giyemeyeceğimiz kadar kıyafet, kullanamayacağımız kadar eşya, oturamayacağımız kadar ev… Gözlerimiz midelerimizden, arzularımız ihtiyaçlarımızdan daha büyük… Tüketmeye de çok meraklıdır insan. Biriktirdiği paranın, eşyanın, malın mülkün yanında zaman tüketir, söz tüketir… Benlik biriktirirken, benliğini tüketir… Sofraya koyabildiğimiz bir bardak çayın, zeytine, ekmeğe ulaşabilmenin bir zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz?

Gören bir gözü, tutan bir eli, yürüyen bir ayağı satın alamayacak ve kaybedince tekrar sahip olamayacak kadar fakiriz hepimiz. Aldığı maaşı yetiremeyenlere, modayı takip edemeyenlere, evini beğenmeyenlere, mekanı dar bulanlara, daha çok para için, hesabı daha fazla kabartmak için çırpınanlara da yeter toprağın altı. İhtiraslarımız, bitip tükenmeyen arzularımız için, az bir toprağa ihtiyaç var sadece.

Günün Şiiri

Alacakaranlığın Sesleri

Sana sessizliği ben buldum diyorum yeniden

o usul ikindide, adın yakılınca

kömürleşince

büyük altın alevinde on dokuz yılının.

Sevgim alacakaranlığın bağlarını çözdü

yalnız senin fısıltına vermek için kendini,

beyaz odun alevinin o cam fısıltısına.

 

Anıların bir iğne batışıdır dudaklarıma,

hayatının masallarını kurdum bugün

bir elmanın ince kabuğunda.

Bu ara hep tedirginim,

bir pencerenin açılışını bekliyorum şimdi

arkandan gideyim

ya da parçalanayım diye üzgün kaldırımlarda.

Ama öylesine bir ses gelir ki dağlardan

acıdır uyumak, anmak ölümdür seni.

 

Ürkerek çekilir sessizlik,

yıldızsız gökyüzünden çekilir,

ağızlarımızın acelesinden,

solgun kamelyalardan, karanfillerden.

 

Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi;

düşün: alacakaranlık bizi anlıyor,

sarı fısıltısından gözlerinin

biliyor nasıl hoşlandığımı,

kollarının beyaz suyundan.

 

Açmamış çiçeklere söyleyelim şarkımızı,

ayı gözetlemeyen çocuklara.

Birbirimize bakmadan söyleyelim.

 

Yalancıdır onlar, şu kuşlar, saçaklar.

Birbirimizi sevmiyoruz artık, sevmemiştik de.

Tutkuyla geldik, tutkuyla gidiyoruz.

Alacakaranlığın sesindeyiz artık,

çılgınlığın yüreğinde.

 

Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi,

şarkımızın acı yüklerine.

 

Aşk ne ateştir, ne de mermer.

 

Aşk bana duyduğun acımadır senin,

benim sana.

Efrain HUERTA /Çeviren: Ülkü TAMER

Günün Fıkrası

Sinemasever Sarışın

Sarışın kız müthiş süratli araba kullanırken radara girmiş, ileride onu durduran ekipteki polisi etkileyip ceza yememek için: “Aa?” demiş, “Ne kadar da Tarık Akan’a benziyorsunuz?”

Polis: “Teşekkür ederim” demiş.

Bir yandan da ceza makbuzunu doldururken ve sormuş: “Sinemayla yakından ilgilisiniz anlaşılan?”

Sarışın kıkırdayarak: “Evet” demiş.

“O zaman çok şanslı sayılırsınız” diye cevap vermiş polis makbuza son imzasını atarken, “Siz de göreceksiniz, biraz sonra çıkacağınız suçüstü mahkemesinin hâkimi aynen ama aynen Kadir İnanır!”

Günün Sözü

Kimine çözülmeyen kördüğümdür yaşamak, kimine yaşadıkça bir  ölümdür yaşamak, var oluşun gizine erenlerse, diyor ki ‘Ölmezlik kitabında bir bölümdür yaşamak’

Ümit Yaşar OĞUZCAN

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here