Gülmeyen ‘Gülen’

0
138

Kimileri vardır, ad ve soyadlarıyla, mizaçları arasında tam bir uyum söz konusudur. Taşıdıkları soyadının kendilerine yakışmasından dolayı onur ve gurur duyarlar. Kimileri vardır ki, ad ve soyadlarıyla mizaçları karşılaştırıldığında çelişki ve uyumsuzluk göze çarpar.

Örneğin ‘GÜLEN’ soyadı, FETÖ’nün elebaşına hiç yakışmıyor, mizacına ters düşüyor. Yüzü hiç gülmüyor. Gülmekten yana sanki kısmeti kesilmiş. Belki doğuştan gülme özürlüdür. Belki de “gülme” ile tanışmamış olmasından dolayı, yaşamı boyunca tadını tuzunu alamamış. Ya da gençlik yıllarında ara sıra gülüyor, neşeleniyordu da yüklendiği “mehdilik” görevinden sonra “ciddi adam” görüntüsü vermek için gülmeyi ertelemiş olabilir mi?

Hâlbuki FETÖ denen örgütün elebaşı müritlerine ahlak (!) dersi verirken “…Hedeflerinize ve amacınıza ulaşmanın yolu, kendinizi gizleyin, deşifre olmaktan kaçının. Etrafınıza bol bol gülücükler dağıtın, neşeli ve nazik davranın güler yüz göstermeyi ihmal etmeyin. Bulunduğunuz çevrenin kültür yapısına yaşantılarına göre uyum sağlayın, hatta gerekirse kadeh tokuşturup rakı için…” şeklinde tavsiyelerde bulunmasına rağmen, bu kurallara kendisi uymuyor.

“Ben gülmüyorum ama siz yüzünüzden gülmeyi eksik etmeyin” yani “Hocanın dediğini yapıp, yaptığını yapma” telkiniyle işin içinden sıyrılmayı mubah sayıyor.

Güldürme seferberliği ilan edipte bu zatı gıdıklasanız da, komedi filmler izletseniz de, komik fıkralar anlatsanız da, karşısına dikilip oyun havası eşliğinde göbek atsanız da, halk arasında “güldürücü gaz” olarak bilinen sârin gazı koklatsanız da, gülüp neşelenme emaresine rastlayamazsınız. Hele başarısız darbe girişiminden sonra gülmek, ona haram olmuştur.

Parsel-parsel edindiği mülkler, himmet paraları, dershane ve ticarethaneler, banka, televizyon ve gazeteler… Hepsi uçtu gitti, el konuldu. Can ve mal derdine düşmüş birinin gülecek hali mi kalır?

arada bir6

Ağlayan ‘Gülen’

“AĞLAYAN” soyadı “GÜLEN” yerine pek de yakışırdı. Ağlamanın konusu açılınca yerinde duramıyor, kendini tutamıyor, ağlama moduna giriyor. Şaka bir yana, dizi oyuncularına taş çıkartacak rolü de iyi yapıyor.

Ağlama meraklısıdır. Ağlamayı alışkanlık haline getirmiş. Bir başladı mı ağlamanın sonunu getiremiyor. İnsanların “dini duygularını sömürürken” vaaz vermeye başlar başlamaz ağlama krizine tutuluyor. Gözyaşları bardaktan boşalırcasına sağanak halinde yağıyor. Gözyaşı değil sanki Nuh tufanı!

Gözlerinin çevresi sanki gözyaşı deposu! Gözyaşı değil, sanki yerden fışkıran petrol kaynağı! Gözyaşı değil sanki Pensilvanya Şelalesi!

İhtiyaç fazlası stoklanmış gözyaşlarını, ağlayarak tüketmenin yollarını arıyor. Ağlamakta sınır tanımıyor. Çünkü kaynağı tükenmeyen gözyaşı pınarının başını tutmuş, tekeline almış, dilediğinde dilediği kadar hüngür-hüngür ağlıyor. Başkalarının ağlama hakkını gasp etmiş, yasaklamış. Çünkü “ağlama patent”ini kendi adına tescil ettirmiş. Ondan izinsiz ağlayanlardan tazminat davası açma hakkını kullanarak “himmet haracı” toplayabilir. Aman dikkat! Canı ağlamak isteyenler, yakalanmadan gizlice ağlasın.

FETÖ’cülerin bir numaralısı, fırsat bulsa Kudüs’teki Süleyman Tapınağı’nda ağlama duvarının önünde saatlerce, hatta günlerce hiç ara vermeden ağlama seanslarına katılır, rekor bile kırar ama “15 Temmuz”dan sonra korku ve endişe bacanın etrafını sarmıştır. Pensilvanya’daki kafesinden çıkmaz artık.

“Yerli ve Yabancı” karışımından imal edilen beceriksiz melez darbeci, 15 Temmuz’daki başarısızlığının hemen ardından başlayan korku ve endişenin etkisiyle “Ben ağlamayayım da kimler ağlasın?” diye kafasını duvardan duvara çarpıyordur.

Yazımızı anlamlı bir atasözüyle noktalayalım. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi (başkası) yalan ağlar” demiş büyüklerimiz. Analar, evlatlarına içtenlikle yürekten ağlarken, “başkası” denilen FETÖ’cünün hedefi bellidir. O, din istismarına yönelik ‘çıkar amaçlı, göstermelik, yapay ve sahte gözyaşları’ dökerek ağlar.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here