Gönlümdeki Köşk

0
117

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız? Teşekkür ederim bende iyiyim. İyiyim diyebilmek ne kadar harika bir şey biliyor musunuz? Ben hep yeniden, yeniden öğreniyorum. Ve kötü olmak  istiyorum bazen. Çünkü kötü olmayınca iyi olmanın anlamını çözemiyorum. Korkmayınca  korkusuzluğu anlayamıyorum, uyuyamayınca uykunun önemini anlayamıyorum. Ve bu liste uzar gider. Bu durum  ne yeni keşfedilmiş  ne de kişiye özeldir. Onu özel kılan tek şey bunun ayrımında olmaktır. Bizler hayatı o kadar afra tafra yaşıyoruz ki, iyiyle kötüyü birbirine katmış yuvarlanıp duruyoruz. Yani en azından ben öyle algılıyorum, kulağım sağır çoğu zaman bedenimin sesine, yani hır-hır gezerim, saatlerce boya yaparım, başım döner kaldırıma çökerim, bir ter boşalır üzerimden bazen, anında en ufak hücreme dek ıslanırım. Başım ağrır önümü göremem.

Ve böyle yaşayıp giderken başka bir tarz var mı bilemem. Oysa  var tabi. Buna kaliteli yaşam diyorlar herhalde? Yani gece  “tamamdır” dedim “sabaha kalkamayacağım çok kötüyüm.” Hatta arkadaşım “of ya demişti” “daha çok erken bu kadar üşütmek için.” demek birde zamanı varmış hastalığın? Oysa ben hep davet beklediğini sanırdım. Kesinlikle davetsiz gelmez benim gururlu  ders vericilerim. Çokbilmiş acı çektirenlerim…

Davetsiz gelmez bence onlar hiç kimseye de, bu yüzden “zaman-mekân onların dışındadır” diye düşünüyorum. Neyse düşüne durmadan sabaha vardığımda “pat ayaktayım. Balkon kapısını açıp güneşi içeri aldım (bu da garip bir şey ya.) Olmaz böyle şey. Başım dik, görüşüm net. Sıkıntı ya da bir hımbıllık işareti yok üzerimde. “aa ne güzel” “diyorum. Ne güzel  bakınca net görmek… Bedeninde bir hafiflik bir duruluk hissetmek? Ne güzel kulağında uğultusuz oturup yazını yazabilmek… Ya her şey ne güzel… Ve bunları yazdıran neden aslında güzel olan ve sizinle paylaşmak istediğim. “Farkında olmak  güzel, ayrımına varmak güzel…”

İşte paylaşmak istediğim bu. Yaşamımızın farkında olmak! Şu anda bir Arap bülbülü var nerde bilmiyorum ama ıslık çalıyor o kadar neşeli ki  o kadar güzel ki sesi anlatamam ne çapkın bu yaratık ya, beni bile baştan çıkarabiliyor. Kalkıp bir bakayım nerden geliyor sesi. Bakındım güneşli balkonlara sokağa, ağaç diye bir şey yok ki nerde bu güzellik? Tam oturdum yine başladı nereye gizlenmiş ki? Nerde olursa olsun  belki içimden geliyor belki bir ödüldür cıvıltısı akşamın sabır sınavına karşılık? Olmaz mı? İşte belki bunları yazdıran bu aşk bu sabah? Ve bunu paylaşmak istedim. Çünkü eğer ayrımında olmasak aşkın, güzelin, sağlığın, sevginin onların ne önemi kalır ki? Aşık Veysel’in dediği  gibi;

Güzelliğin  on par’ etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Eğlenecek yer bulamam

Gönlümdeki köşk olmasa

Öyle görünüyor ki bu sabah köşkteyim ve eğleniyorum kendimce her şeye rağmen. Ve yarın sabah Allah izin verirse Berke’nin köşküne davetliyim size oradan sesleneceğim.

Şimdilik  köşkümde biraz daha eğlenmek istiyorum izninizle bu yüzden hoşça kalın diyorum, sağlık ve sevgiyle. Yase

& & & & &

Çinli Zen ustası Hyakujo sekseninde bile öğrencileriyle didinir, yerleri süpürür, bahçeyi sular, ağaçları budarmış. Öğrenciler, bunca çalışan yaşlı öğretmenlerine acırlar. Durup dinlenmesi yönündeki dileklerine kulak asmayacağını bildiklerinden, gidip öğretmenin gereçlerini saklarlar. O gün ustaları yemek yemez. Ertesi gün de, daha ertesi gün de… “Gereçlerini sakladık, ona bozulmuş olmalı.” diye düşünür öğrenciler, “En iyisi çıkarıp yerine koyalım şunları.” Sakladıkları gereçleri ortaya çıkarır çıkarmaz da, öğretmenin eskisi gibi çalıştığını, yiyip içtiğini görürler. O akşam öğretmen derste, “Çalışmayana yemek yok.” der.

& & & & &

Adına Dost Derler

Hani vardır ya her yerde, hissetmek istersin onun varlığını… Hani hep yanı başınızdaymış sanırsınız, ismini söylersiniz dalgınlıkla, her an berabersinizdir…  Yanında olduğunu unutuverirsin bir andan sonra, sonra üzüldüğünde o sımsıcak  kollarını açar sana, sarılır ağlarsın omzunda doya doya…

Senin sorununu kendi sorunu gibi benimser, bir kolun bir bacağın olur adeta…

Ayrılmak istesen de koparıp atamazsın…

Bir türlü sevindiğinde ise senden fazla mutluluk duyar…

O senin için farklıdır bütün insanlardan, tabii sen de onun için…

Aranızdaki sevginin bitmesine izin vermezsiniz, kimse bozamaz aranızı, kimse araya girmeye dahi cesaret edemez…

Ne zaman yardıma ne zaman insana ne zaman dosta ihtiyacınız olsa hep yanınızda bulursunuz, kendini adeta sizin için ayarlamıştır…

Beraber gülüp beraber ağlarsınız, daima olumlu özellikler verirsiniz birbirinize…

O sana gülmeyi öğretir sen ona kahkaha atmayı…

O sana emeklemeyi öğretir, sen ona yürümeyi…

O sana okumayı öğretir, sen ona yazmayı ve bu böyle sürüp gider…

İşte bunun adına DOST derler…

Hayatta hiçbir şeyiniz olmasın ama hep bir dostunuz olsun…

Dostlarınızın Kıymetini Bilin…

& & & & &

Eflatun

Eflatun’a iki soru sormuşlar; “Birincisi, İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan iki davranışı nedir?”

Eflatun tek tek sıralamış;

“Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler.

Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için de para öderler.

Yarınlarından endişe ederken bugünü unuturlar.Sonuçta, ne bugünü, ne de yarını yaşarlar.

Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.”

Sıra gelmiş ikinci soruya; “Peki sen ne öneriyorsun?”

Bilge yine sıralamış,

“Kimseye kendinizi “sevdirmeye” kalkmayın!

Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi “sevilmeye” bırakmaktır.

Önemli olan; hayatta, “en çok şeye sahip olmak” değil, “en az şeye ihtiyaç duymaktır.

Günün Şiiri

Çapkın

Dün  geçiyordum köyünüzden
Seni  gördüm nehirde yüzerken.
Utangaç ve neşeliydin.
Çapkın  “ sen ne güzelsin” dedim.
Çapkın  benimle gelir  misin dedim.
Güldün.
Gülüşün gamzesi vardı yanağında.
Kendini suya bıraktın, uzaklaştın anında.

Hayal Bana Yakın Yar Bana Uzak

Hayal bana yakın yar bana uzak
Sevdası başıma dolanır gitmez
Aşkına düşeli yar bana uzak
Yüz bin öğüt versen biri kar etmez
Senin aşkın beni kıldı urusvay
Düşmüşüm peşinde koşarım hay hay
Kabul et kapında beni de kul say
Dost yoluna ölür aşık ar etmez
Ey beni bu derde giriftar eden
Eski muhabbeti kaldırdın neden
Gönül ister kavuşmayı ölmeden
Gül olmasa bülbül ah u zar etmez
Beni yakan yansın aşkın narına
Gönül düştü bir zalimin toruna
Bakmaz mısın bu VEYSEL’in zarına
Ah çeker ağlarım yar elim yetmez.

Aşık Veysel Şatıroğlu

Güzelliğin On Par’Etmez

Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı VEYSEL adı
O sana aşık olmasa.

Aşık Veysel Şatıroğlu

Acının Duvarı Asılınca

Kendisi çatlamadan
Toprağı çatlatamaz tohum
Asmışım sinirini mutsuzluğun
Ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
Acısını artık duyamıyorum
Ki kendim öyle bir acı olmuşum
Nasıl görmezse göz kendini
Kendimi arıyor bulamıyorum.
Aziz NESİN

Günün Sözü

Önce doğruyu bilmek gerekir, doğru bilinirse yanlış da bilinir: ama önce yanlış bilinirse doğruya ulaşılamaz.

Farabi