Geldiğimiz Nokta, Şimdi Çok Önemli! Çok Şükür Edelim…

0
49

Otuz yıl evveli neydik, şimdi ne olduk?. Gençliğimde gördüğüm ve yaşadığım ortamı hatırlamak istemiyordum ama bugün eskilere doğru biraz uzanma ihtiyacını duydum.

Neydik ne olduk?!… Bayram arifesi babam, bana bir ayakkabı aldı. O an nasıl sevindiğimi anlatmaya şimdi kelime bulamıyorum. Çocukluk yıllarımda, bir ayakkabının eskimesi diye bir şey olamazdı. Senede bir veya iki alınan ayakkabıyı gezmede, tozmada, sporda her daim giyer, eskimesin diye de her akşam çocuk gibi onu okşardık! Bayram sabahı yeni ayakkabılarla etrafta afili pozlarla yürürken, bayram zevkim param parça oldu. Aniden yağan yağmur keyfimi kaçırmıştı. Ayağım sular içindeydi. Ayakkabımın üstü vardı, altı yoktu. Meğerse ayakkabının altına, kösele diye kartona benzer bir şeylerle taban çakmışlar. Durumum içler acısıydı. Şaşkındım, eve ne söyleyeceğimi bilmiyordum.. Ne söylersem söyleyeyim, onlara anlatamazdım. Teknoloji yok, sağlamlık yok. Ne anlatırsan anlat boş. Yine bom boş!

Türkiye büyük savaş sonunda çektiği sıkıntıları üstünden atamamış. Fakirlik kaderimiz. Bakır kaplarda yemekler pişer, tahta tabaklara konur, yine tahta kaşıklarla yemek yenirdi.

Şimdilerde “Kalaycılar” yok oldu, Karaağaç Mezarlığının yanında bulunan “Kalaycı Orhan Usta” hala zamana direniyor. Etrafta parmakla sayılacak kadar hali vakti yerinde olanların dışında, halk zor yaşamın içindeydi.

Tel kafesler vardı. Günlük pişen yemekler, kokmasın diye onlara konurdu. Kurban bayramında kesilen adakların etleri, kokmasın diye çamaşır gibi iplere asılır kurutulurdu. Ya, biz gerçekten her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Yeni kuşaklara nereden geldiğimizi anlatan yok. Bir ara bir mağazanın önünde biriken yüzlerce kalabalığın arasına daldım. Bunlar ne yapıyor diye? Sıkışa itişe-kalkışa sonunda mağazanın ön camına doğru geldim. Televizyon denilen şeyi ilk defa orada gördüm. Bir kutu içinde oynayan insan ve hayvanlar vardı. Arapça yazılar içinde, Arapça konuşmalar yapıyorlardı. Türkçe konuşmalarına gerek yoktu. Tarzan diliyle, toplanan halk kendince yorum yapıyor, hayretler içinde beyaz camı izliyorlardı.

Hatta bazılarının yorumları hala kulaklarımda! “Ulan bu kutunun içine nasıl girdi bunlar?. Akıl mantık işi değil bak içinde koşuşturuyorlar…” gibi buna benzer yüzlerce mantık dışı dediğimiz laflarla televizyona yorum yapıyorlardı.

Türkiye yayın yapamıyordu ama test halindeydi. Yapılan test yayınları kısa şekilde İstiklal Marşımızla sona ererdi. O dönem gelişmiş yayınları yalınızca Suriye kanalından izlerdik. Unuttuk mu metrelerce uzun borunun ucuna anten bağladığımız günleri..! Gece gündüz çatıdan bağırışlar, Oldu mu? Görüntü geldi mi?!… Ya çatıdan düşüp ölenler…

Helal olsun bizlere nede çok çabuk unuttuk geçmişimizi değil mi? Muhammet Ali’nin boks maçlarını sabaha karşı tam net şekilde Şam TV ile izleniyordu. Suriye televizyonlarından öğrendik Semira Tevfik gibilerini ve Raks yapan dansözleri…

Bir zamanlar teknolojiyi yakalayan bu ülke, neden bugün bu duruma düştü? İşte burada halkın özgürlüğü söz konusu! Türkiye hızla Dünya ülkeleri arasında olumlu ivme yakaladıysa, özgürlüğümüzden dolayıdır. Bir ülke üst yönetimi halkı ezer sıkarsa, özgürlükler kısıtlanırsa, işte o zaman isyanlar başlar. Irak ve Suriye halkı fakirleşti. Petrol denilen kara elmas liderlerin başını döndürdü. Zenginlikler halka yansıyacağına yöneticilere yansıdı. Vatandaşları bir ekmeğe muhtaç oldu.

Bu “Arap Baharı” denilen şeyin açılımının şeklinin altında yatan tek şey, özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Türkiye demokrasi ile yönetiliyor. Yöneticiler hata yapsa dahi öz unutulmadan yoluna devam ediyor. Allah’a şükür, devletin men ettiği şeyleri yapmayan özgürce vatanında yaşayabiliyor.

Türkiye hızla büyüyen ülke! Etrafımızda bulunan tüm komşu ülkeler ve Dünya ülkeleri, bize gıpta ile bakıyor. Doğru dürüst çalışan kazanıyor. Şimdi yurdumda yüzlerce televizyon kanalı var. Ayakkabıların hası üretiliyor. Sanayide ve turizmde özlenen ülkeyiz.

Yurdumun her karış toprağı kirli olmayan elmas. Soğan ekmek bile bazen pirzoladan daha tatlı! İstediğimiz yerde ve ortamda yeme keyfindeyiz. Otuz yıl evvel çektiğimiz acıların hiç biri yok. İsteyen istediği hareketi yapıyor. Savaştan kaçanların sığındıkları yer Türkiye! Ağlayan komşularımız Türkiye’ye hayran! Allah için oturun da halimize şükredelim. Unutulanları, hala yaşayanlardan öğrenin.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here