Futbolun Mantığı (4)

0
15

Değerli okurlarım, biz millet olarak, oldukça enteresanız ve de “üst düzey duygusal” bir yapıya sahibiz. Duygusallığın fena bir şey olduğunu söylemeye çalışmıyorum da tankların paletlerine meydan okurcasına dersem daha iyi anlatmış olurum. Sevmeyi de çok iyi biliriz, tadını kaçırırız kıvamında bırakmayız. Bizim ifademizle “Allah’ına kadar severiz.” Hele vatan sevgisi söz konusu olduğunda, tankmış, top, tüfekmiş, bunların sözü bile olmaz. Vatan sevgisi uğruna hem idam ediliriz ve hem de heykelimizin dikilmesi için kararlar alırız. Enteresan bir milletiz dedim ya… Yeter ki sevelim.

Örneğin futbola olan sevgimiz hiçbir ulusla ölçülemez. Sevgimiz tutku halini alır. Can alırız, can veririz. Yeter ki gönül verdiğimiz renklerimiz hep zirvede olsun. Peki, nefretimiz nasıldır? O da sevgimiz gibidir Allah’ına kadar nefret ederiz. Ata’mızı inkâr eder adını bile söylemeyiz. Çorak, kıraç araziyi dünyanın sayılı çiftliğini sırf nefretimizden tarumar ve kaçak saray yaptırırız. O’na ayyaş demeyi de ihmal etmeyiz.

Çocukluğumda horoz dövüşlerini çok izlemiştim. Horozların mahmuzları sahipleri tarafından törpülenmiş, sipsivri. Burada amaç, ilk saldırıda rakibini etkisiz hale getirmek! Yani öldürmek. O dövüşten sonra iki horozun da yaşama şansı fazla değildir. Tencerelerin konuğu olurlar. Hayvanları sevemezsek, insanları sevebilir miyiz? Karar sizin!

Futbolumuzdaki düşman kardeşler gibi. Müsabakalardan önce verilen beyanatlar tadından yenmez. Nedense icraata gelince kılıçlar kınından hemen çıkar. Kendimizi bir türlü değiştiremiyor ve yenileyemiyoruz. Fakat bir gecede değişim de olmaz. Bir gece de değişenler, sonunda işte böyle olurlar. Demek oluyor ki; insanlarımız, sporcularımız, futbol takımlarımız ve hatta taraflı tarafsız sporseverler mantıklı olduğu sürece, kendine, rakibine ve herkese saygılı olduğu sürece yapılan işlemler yarar sağlar. Bir futbol müsabakası izliyorsak, tadından yenme, doya-doya doyarız. Ne kadar kolay değil mi?

Güzellikleri görmezden gelip, olumsuzluklara balıklama dalarsak, cezasını yine biz çekeriz. Ne hikmetse ikinci şık daha hoşumuza gidiyor ve önemli bir kesimi mutlu ediyor. Bu biraz da kültür ve eğitim meselesi. Dört yaşında bir çocuk belli yerlerde eğitime başlarsa ne olur sizce? Sporcu olur diyenleri hiç duymadım. Ancak, önemli bir gerçeği de burada sizlere sunmadan geçmeyeceğim. Hiç kimse dört dörtlük değildir. İnsanlar hatalarıyla yaşar ve de insanlar hatalarıyla güzeldir. “Kendini bilmek kadar yüce bir irfan olamaz” deyişi beni daima etkilemiştir. Yine de dörtte üç olunursa, yeter de artar bile…

Şu olguları içimize sindirmemiz şart. İnsanları sevmek ve saymak, ilahi adaletin varlığından şüpheye düşmemek, futbolun mantığını özümleyerek tribünlerde adam gibi oturmak. Orası bir tiyatro değildir ama boğaların öldürüldüğü bir arena da değildir. İlahi adaletten söz ettim ya günün birinde o mutlaka tecelli edecektir. Belki yarın, belki yarından da yakın. Ama mutlaka tecelli edecektir.  “Rabbim beni affetsin, Türk milletinden özür dilerim” demeyle olmaz. Ye-mez-ler!

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here