Futbol “El”lerin Gölgesinde (5)

0
59

Değerli okurlarım, dünkü sayımızda hakemlerden söz etmiş, biraz korumuş ama daha çok yuhalamıştık. Genel olarak hak ediyor olsalar bile, hakemlik zor zanaattır. Herkes de bu işin hakkını veremez doğrusu. Spor programlarında bir pozisyonun dakikalarca analizi yapılıyor. Çizgiyi geçti mi, geçmedi mi? Penaltı mı değil mi? Faul var mı, yok mu? Spor kanallarının dakikalarca üstünde durdukları pozisyonlarda bir sonuca ulaşamazken, hakemler anında düğdük çalmak zorundalar. Bu işin ne kadar zor olduğunu bilmemize rağmen, suçsuz, günahsız, masum ve de sevimli hakemlere yüklenir, onlar için besteler yaparız.

Saniyelerle ölçülen adaletin terazisini hassas ayarlarla ölçeriz, ince eler, sık dokuruz. Haksızlık olduğunu bile-bile, oyunun yapısı gereği bunun böyle olduğunu göre-göre ve asla o yükün altına girmeye cesaret edemeyeceğimiz gerçeğiyle yüzleşmeden… Bizim zamanımızda futbolu bırakanlar hakemlik yapardı. Parası az diye kimse itibar etmedi. Bu defa da teknik direktörlük furyası başladı. Bunun da avantajını, dezavantajını başka bir makalemde sizlere sunacağım…

Futbolda adaletsizliğin asıl büyüğü, oyunun yapısının dışında ortaya çıkan haksızlıklardır. Nalıncı keseri gibi her şey kendine yontan, kıymeti kendinden menkul bir takım insanlar çıkarlar hukuk kurumlarına hakaret ederler, kaybettiklerinde mızıkçılık yapmak için ellerinden geleni geri koymazlar ve sürekli bağırırlar. Adaletsizliğin asıl kaynağı da budur. Haklar ve özgürlükler rejimini sorumluluk alanından koparıp, sürekli kendilerine adalet ister onlar. Hepsi kendilerine demokrat, kendilerine adildirler. İmtiyaz, istedikleri en önemli şeydir. Soyutlamayı bırakıp sadede gelelim dilerseniz.

Bu sözleri “Üç büyükler sultası” onların lejyonları için söylüyorum ve aynı zamanda onları taklit etmeye kalkan bazı Anadolu kulüplerine… Bu insanlar futbolun adaletini feci biçimde zedeliyor ve her fırsatta oyunun güzelliğini lekeliyorlar. Yönetim fiyaskosunu hukukla telafi etmeye çalışanlar, keyfine göre seyirciyi kullananlar, uluslar arası saygın hukuk kurumlarına hakaretler edenler, bir usul yanlışlığının peşine düşüp beceriksizliğini mevzuatın arkasına gizlemeye çalışanlar…

Bunların hepsi de aynı dili konuşur, arada bir birbirlerine çıkıştıkları sizleri aldatmasın. Bunların hepsi de aynı gemiye binerler, istikametleri de hep Şimal’dir. Bir oyuncu, vücudunun herhangi bir bölümüyle topla oynama şansı yok iken topu eliyle oynar veya tutarsa, hakem kural gereği olarak düdüğünü çalıp, direkt serbest vuruşa karar verecektir. Bu elle oynamanın sarı kartı gerektirip, gerektirmediğine hakem hangi kıstaslar gereği karar verecektir?

1-Elle oynama rakip takımın bir hücumunu önlüyorsa, 2-Elle oynama centilmenliğe aykırı bir şekilde yapılmışsa, 3-Elle oynama rakip takımın bir avantajını kesiyorsa, 4-Elle oynama kendine bir avantaj sağlıyorsa, 5- Elle oynayarak gol atma temayülü varsa.

Bunların dışında ya da sert hareketler olmaksızın, düdükleri bulunan hakemlerin elleri ne zaman ceplerine gider dersiniz? -Karşılaşma sırasında rakibe kart için hakeme elle işaret etmesi, Hakemin çevresinin sarılması durumunda o gruptan birine kart gösterecektir ve o nedenle de elini cebine götürecektir. -Çeşitli hareketlerle veya hakeme doğru koşarak tepki veren oyuncuya da sarı kart gösterilir. Bunun için de pamuk eller cebe gider…

Futbol “El”lerin gölgesinde kalıyor şüphesiz. Bu şekilde kalmasında da yarar var. Ellerin cebe gitmesi olayı olmasaydı, yani kart olmasaydı, hakemler neyin ve kimin gölgesinde kalırlardı hep bunu merak etmişimdir…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here