Evlat Acısı, Kuyruk Acısı (2)

0
61

Değerli okurları, hiçbir makalemde rivayet kabul edilen bu denli geniş bir hikayeye yer vermemiştim. Meslek hayatımda bu ilk! Yani bir ilke imza atmış olduk hep beraber. Evet, kuyruğu kopan yılan, çerçiye şunları söylemişti;

“…Bana soru sormasaydın, bu vakitte buraya gelir, türkünü dinler, hediyeni bırakır giderdim. Sessizce dostluğumuz devam edebilirdi. Bana soru sordun ve dürüstçe yanıtlamak zorundayım… Ben evlat acısını bilirim de sen kuyruk acısının ne olduğunu bilmezsin…”

Ayrıntılarına girmediğim ve rivayet olarak kabul edilen hikâye bu! Muhtemelen binlerce yıl önce yaşanan bu hadisede “Şeytan” tamamıyla başarılı olmuştur. Olayı körükleyen başka hiçbir şey yok. Günümüze gelelim: Sanki şimdi şeytan yok mu? Nasıl olmaz, var! Üstelik şeytanın taraftarı da var, kişinin kendi nefsi caba! Adamın birisi, şeytana uyararak 103 milyonunu hibe ediyor, şeytan işi değil mi? Ancak, kısa süre sonra birde bakıyor ki, o para fazlasıyla hesabına yatmış. Şeytan işi. Başkaları da şeytana uymuş demek ki…

Toplumun ilerlemesi aslında çok da zor değildir. Çevremizde görebileceğimiz basit örnekler, bunları bize rahatlıkla açıklayabilir.  Örneğin; bir sporcu nasıl geri gelip hız kazanabiliyorsa, bir futbolcu, aut, frikik, penaltı vuruşlarında geri çekilip nasıl hışımla meşin yuvarlağın üzerine gelebiliyorsa, toplumda aynı şeyi yapabilir, sporda yetkiliyim diye geçinenler de kendilerine çeki düzen verebilirler.

Şu aşamada, futbolumuzun bir yerlerinden tutup ondan rant kazanmaya çalışanlara engel olabilmek daire hemen-hemen mümkün değil. Adamların gözleri dönmüş ve hepsinin de kafasında ne var biliyor musunuz? Para… Para… Para… Dersiniz ki, bunların hepsi de Napolyon Bonapart’a benzemek istiyor. Onu taklit etmeye özen gösteriyorlar. Gelişmeler başka şeyler çağrıştırmıyor.

Oysa onlar, Napolyon’un “N”si bile olamazlar. Acaba diyorum, Fransız Komutanın neden paradan söz ettiğini biliyorlar mı? Bencillik duygusu ön plana çıkan insanların, mazilerine, mazilerine şöyle bir bakacak olursak neler görürüz biliyor musunuz? Öncelikle hüsranla geçen yıllar görmek çok da zor değildir. Onlar geçmişteki başarısızlıklarını, özgüven eksikliklerini giderebilmek niyetiyle bir köşeye sıkışan kedi misali yakaladıkları ilk başarıyı fırsat bilip kapatmaya çalışırlar. Zavallıdırlar.

Bilmezler ki, bu kompleks kendilerini batağa götürecektir. Asıl özgüven başkalarına duyulan sevgi, saygı ve özgüvenle gerçekleşir. Şaşırmamak mümkün değil, İnsanları sevmeyen, güvenmeyi bilmeyen bir insan, nasıl kendine gerçekten güvenebilir ki? Suç onların değil. Topun peşinde olanlar ve tribünleri dolduranlarda!

Mutlu Olun, Mutlu Kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here