Dondurma Liiimooon

0
219

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah düşünüyorum bilgisayarım dizlerimde uzaklara gidiyorum ve en yakına… Ve “Yok, birbirimizden farkımız…” diyorum aslında. Elimize fırsat geçince bizde “asla yapmam” değimiz birçok şeyi yapıyoruz, üstelik yapmadığımızı sanarak ve yapanları yine kendimizden emin vaziyette yererek…

Acımasız yalın bir gerçek bu… Eğer azıcık bir parçacık aynamızın kenarından kendimize gerçekten bakabilseydik bunu anlardık. Kendine bakmak? Bize yapılan eleştiriye çoğunlukla “kendine bak önce” diye yanıt veririz değil mi? Demek bunun ayrımındayız ama yapar mıyız?

Yani aslında hem İsa’yız hem de onu asanlar? Âmâ biz kendimizi yalnızca “İsa” sanıp asanları lanetleriz! Belki bu yüzden bugün bu haldeyiz. İlk başta yalakayız! Bendenizce en kötüsü bu? Faşist olabilirsin, acımasız zalim ama yalaka! Of of durumları…

Yalakalık ayrı bir şey her insanın içinde olan ama bazılarımızın çokça besleyerek büyütüp ortaya çıkardığımız ve sık sık başvurduğu bir yöntem? Aslında zor meslek? Doğru düzgün olmak kolaydır neden zora koşar ki insan kendini?

Limoncu geçiyor şu an sokaktan yıllardır değişmeyen ses tonu ile bağırıyor “limon dondurma liiimon”. Bayılırım çocukluğumdan beri sokakta satılan limon dondurmaya, limondan eser olmayan aslında buzlu aroma diyebileceğimiz bir karışım, sokaktaysam alıyorum bütün kafamdaki kılcal damarlarımın soğuktan büzüşüp acayip ağrı yapmasına rağmen hatır hutur kaşıklıyorum. Evde yapsanız bu tadı asla bulamazsının milyon kez denedim.

Adam, yıllardır limon dondurma satıyor, taa çocukluğundan beri. Önce babası yapıyordu bu işi sonra kendisine miras kaldı. İşi bu, dondurmasını yapıyor ve satıyor, kimseyi kandırmıyor, herkes biliyor ne yediğini ne yemediğini nasıl etkileneceğini! Satmak için eğilip bükülmüyor, kimseye yalakalık yapmıyor.

Yalnızca gür sesi ile bağırıyor “limon dondurma liiimon” Meşhur markalarla yarışmıyor. Onun tek markası kimsenin yapamadığı bu buzlu karışım; ister al ister alma… Yalnızca işini yapıyor. İş için eğilip bükülmüyor, sokaktan kovarlarsa diğerine gidiyor nasılsa sokak çok, bisikletine bağladığı ekmek teknesi ile iki sadık dost gibi sokak sokak dolaşıyor.

Birilerine eğilip bükülmek zorunda olsaydı bu işi yapamazdı, sesi de öyle net ve yüksek perdeden çıkmazdı eminim! Ve adil değiliz! Ve paylaşmayı bilmiyoruz ve aslında ayrımcıyız. Okula, işe dayın olmasa, arkan sağlam olmasa giremiyorsun. Bunu da takdir ediyorum, doğrusu hiç gönül almaya çalışmadan, bunu açıkça vurguluyorlar.

Ne hale geldik ya. Resmen uçurumlar var artık aramızda. Victor Hugo’nun kitaplarında algılıyorum kendimi bir tarafta refah içinde saraylarda, köşklerde yaşayanlar bir tarafta karanlık dehlizlerde yaşayanlar? Ve biz aslında “İsa”yı asanlarız ama “İsa” gibi sanmaya devam ediyoruz. Bakalım ne zamana kadar böyle sanacağız?

Ve sevgili okuyucularım şimdi sorabilirsiniz “Sen, peki, dediklerini yapabiliyor musun?” En azından aynaya objektif olarak bakmaya çalışıyorum diyebilirim. Yani ne “İsa”yım ne de onu asanlar arasındayım en azından bunu  biliyorum. Ama kendimi bu yüzden sevdiğimi de söyleyemem, yapabileceklerimi yaptığımı da… Ama umudumu yitirmediğimi de söyleyebilirim.”

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla kalalım diyorum sevgiyle ve ayrımsız gayrımsız en azından buna çalışalım. Yase

& & & & & &

Thales’ten Bir Öğüt

Biri Thales’e sorar; “Sana göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir?”

“Ümit” diye cevap verir düşünür. “Zira bizi en son bırakan budur.”

“Peki, öyleyse en kolay olan şey nedir?” diye sorulunca, “Başkasına nasihat vermek” diye karşılık verir.

Ressam

60’lık ünlü ressam, bir lokantaya girer. Gerçi cebinde parası yoktur ama aldırmaz. Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler. Güzelce karnını doyurur. Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizerek masaya bırakır. Kalkarken adam gelir, resme bakar, beğenir. “Güzel ama” der lokantacı “Bir dakikada yaptınız bunu, oysa bir saattir yiyorsunuz”. “Bir dakika değil, 60 yıl ve bir dakika” diye karşılık verir.

7.Alışkanlıklar

Bir bilgenin öğrencileri bir gün sormuşlar: “İnsanlar neden kötü alışkanlıkları daha kolay ve iyi alışkanlıkları daha zor edinirler? Neden iyi alışkanlıklarını uzun süre muhafaza edemiyorlar?”

Yaşlı bilge: “Peki, ben size şöyle bir soru sorayım: Eğer iyi tohumu güneşte bırakırsak ve kötü, çürümüş tohumu toprağa gömersek ne olur sizce?” demiş. “İyi tohum kuruyacak güneşte, kötü tohum ise hastalıklı filizler verecek ve sağlıklı bir meyve oluşmayacak” diye cevaplamış öğrenciler.

Bilge devam etmiş: “İnsanlar da bu şekilde davranır: İyilikleri ruhlarında saklayıp filizlerini büyütmektense açığa çıkarıp kayıp ediyorlar. Diğer yandan da  günahlarını ve kötü taraflarını başkalarından saklamak için içlerinde gizliyorlar. Onlar orada büyüyüp insanı kalbinden yok ediyorlar… Ancak siz, bilge olun…”

Dilenci ve Turgenyev

Büyük Rus yazarı Turgenyev, soğuk bir akşamüstü evine doğru yola çıkmış. Yolda bir dilenci kendisinden para istemiş. Bütün ceplerini kurcalayan Turgenyev, ne yazık ki hiç para bulamamış. Bunun üzerine kendisine uzatılan soğuk elleri kendi elleriyle ısıtarak: “Kusura bakma kardeşim sana verecek bir şeyim yok” demiş.

Dilenci; “Verdiniz ya efendim” demiş. “Bana kardeşim dediniz.”

Günün Şiiri

Bir Çiçek

Bir çiçek duruyordu, orda, bir yerde,

Bir yanlışı düzeltircesine açmış;

Gelmiş ta ağzımın kenarında

Konuşur durur.

 

Bir gemi bembeyaz teniyle açıklarda,

Güverteleri uçtan uca orman;

Aldım çiçeğimi şurama bastım,

Bastım ki yalnızlığımmış.

 

Bir başına arşınlıyor bir adam mavi treni

Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal SÜREYA

Beni Öp Sonra Doğur Beni

Şimdi
utançtır tanelenen
sarışın çocukların başaklarında.

Ovadan
gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
çeviriyor o küçücük güneşimizi.

Taşarak evlerden taraçalardan
gelip sesime yerleşiyor.

Sesimin esnek baldıranı
sesimin alaca baldıranı.

Ve kuşlara doğru
fildişi: rüzgarın tavrı.
Dağ: güneş iskeleti.

Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman.

Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
– uykusuzluğun sütlü inciri –
kovanlara sızmıyor.

Annem çok küçükken öldü
beni öp, sonra doğur beni.

Cemal SÜREYA

Düşüncesi Değil, Kendisi

Çiçekleri sulayan adamın
Bir sürü adı vardır.
Üsküdara’a at yollar.

Fırat suyu bütün bir bölgeyi
Takma adlarla dolanmak
Zorundadır.

Ölüm güney yarımkürede
Çok sığ ve sonsuz geniş
Bir ırmaktır
Ganj da derler ona

Ölüm deyince

Zamansızlığın ortalarında
İstanbul’da enderun ağaları
Padişahın buyruğuyla
Kartopuna tutar birbirini

(Sıcak Nal)
Cemal SÜREYA 

Günün Fıkrası

Bakış Açısı

Matematik dersinde kadın öğretmen öğrencilere sorar: “Bir ağacın dalında 5 tane kuş var. Taş attım, iki tanesini vurdum. Geriye kaç kuş kalır?” Öğrencinin biri parmak kaldırır ve cevaplar: “Hiç kuş kalmaz çünkü diğerleri korkudan uçup gider.”

Öğretmen gülümser: “Hayır. Doğru cevap üç olacaktı ama bakış açını sevdim.” Öğrenci duruma çok bozulur ama pek göstermez. Ders devam ederken tekrar parmak kaldırır: “Bir soru da ben sorabilir miyim?”

Öğretmen izin verir. “Sokakta üç kadın dondurma yiyerek yürüyor. Biri dondurmasını yalıyor, diğeri ısırıyor, diğeri de emiyor. Kadınlardan hangisi evlidir?”

Öğretmen şaşırır, kızarıp bozarır ama cevap da vermek zorundadır: “Hmm…şey.. Yalayan?” Öğrenci yanıtlar: “Hayır, parmağında alyans olan… Ama bakış açınızı sevdim.”

Günün Sözü

İyi veya kötü insan diye bir şey yoktur. İnsanlar iyi veya kötü olmayı düşünceleriyle belirlerler.

William Shakespeare (1564- 1616)

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here