Doğaya Aykırı ya da Doğal Yaşam

0
82

Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Aylardır beklenen paket açıklandı. Kendi hesabıma bir beklentim olmadığı için düş kırıklığına uğramadım. Çocukluğumdan beri  kendimi  buna alıştırmışım. Hayatın sürprizlerine her zaman  hazır olabilmek için beklentisizliği kendime yol yapmıştım ve o yoldayım halen.

Bu bir boş vermişlik ya da peşin, peşin boyun eğmek anlamında algılanmasın sakın. Beklentisiz olmak hayata ve sürprizlerine dayanıklı olmayı sağlar bence. Aklıselim ve sağlıklı düşünmeyi ve bakmayı da sağlar, aslında hiç kimsenin vermeyeceği özgürlüğün dalgalanışıdır beklentisizlik. İçimde. Ve ancak kendi düşündüklerim bendenizi bağlar ve yüreğimi sıkabilir.

& & & & &

Bu sabah (dün) fırtına vardı ardından yağmur boşaldı. Oh tamda benim havalarım ama yukarıdaki terasta çiçeklenmiş olan nar ağacının çokta hoşuna gitmiyor bu havalar kesin. Çünkü kaç kez bu havalar yüzünden çiçeklerini ve yeni tomurcuklanmaya başlayan ürünlerini düşürmek zorunda kaldı. Ben deniz bunu çok doğal buluyorum. Gök kubbenin altında toprakta yaşar değil mi bu  ağaçlar. O halde öyle yaşasınlar… Onu korumak için hiçbir harekette bulunmadım aynı şekilde limon ağacığını da korumadım. Çünkü doğal olarak fırtınayı sıcağı ve soğuğu karşılayabilmek için güçlensinler istedim. Ve  bu yıl her ikisi de defalarca çiçeklenmelerine rağmen  her defasında  onları düşürmek zorunda kaldılar. Arkadaşlarım sürekli  uyarıyor “Onları koruma altına al” diye. Yani siz hiç serada büyüyen limon ağacı, nar ağacı gördünüz mü, diyorum. Bendeniz görmedim, sağlam duran doğanın kanunlarına uyan yaşamaya devam eder sağlam durmayan ise yok olmak zorundadır. Bu basit bir denklemdir. Toprağa düşen her tohumunun sağlıklı yeşermeyeceğini bilmekte tabi…

Neyse bu sabah yukarı çıktığımda Nar ağacını çalışma odamda buldum. Bizimkiler bir tek narçiçeğini korumak için erkenden  yukarı çıkıp ağacı içeri almışlar. Ne yalan söyleyeyim uyandığımda ilk düşüncem çıkıp bakmaktı eğer çiçeği düşmemişse  yönünü değiştirip rüzgarın değmeyeceği bir yere çekecektim kocaman saksıyı. Belimi incitme pahasına ama onu odamın ortasında görünce öyle aniden! Derin bir gülümseme yayıldı yüreğimden yüzüme.

Genç, taze, incecik, zarif dallarında yemyeşil yaprakları ile dimdik  duruyor öylece. Nasıl bir güzellik Allah’ım ya rabim diye geçirdim içimden. Ve gülümsedim bakalım dedim içeri alıp korumakla o çiçek tomurcuklanacak mı? Bence hiçbir koruma bunu sağlayamaz. Eğer o ağaç tomurcuklanıp bir nar yaratmayı kafaya takmışsa çiçeğine sıkı sıkıya sarılacaktır ne yağmur, ne rüzgar ona zarar vermeyecektir, diye düşünüyorum.

Ağacın içerde olması çok güzel ancak o açık havaya alışık ve en önemlisi arkadaşları dışarıda kaldı. Bu da haksızlık değil mi? Yani limon ağacı da gizlice hiç çiçeğini bile göstermeden tomurcuklanmıştı gözlerime inanamamıştım her sabah kendimden bile gizlenerek onun büyümesini bekliyordum ve ağzımı sımsıkı kapatmıştım hiç kimseyle paylaşmıyordum gördüğümü. Ve bir sabah uyandım ki yerinde yok. Ne rüzgar vardı ne de yağmur yani içeri almış olsam da boşuna  çünkü o tutunamamıştı sıkı sıkıya dalına ve düşmüştü toprağa. Ne yapabilirim? O tutunamıyorsa  dalına?

Ve bu durum bir öykü getirdi aklıma sizlerle paylaşmıştım önceden. Ve sanırım yine bu ağaçların konusuydu! Ama yenidende anımsanabilir değil mi yeri gelmişken? Zamanların birinde bir padişah, askerleri ile avlanmak üzere ormana gidiyor. Onlar avlanırken ağaçlar arasına gizlenmiş bir kadın doğum sancıları içinde feryat ediyormuş.. Feryatlarını duyan padişah ve yanındakiler yanına varıyorlar ki kadın doğurmuş bile bebeğinin kordonunu kesiyor.

Bunu gören padişah  çok şaşırıyor. Kadın izlendiğinden habersiz çocuğunu  bir beze  sarıp kalkıyor. Önceden topladığı odunu da sırtına yükleyerek ağır, ağır uzaklaşıyor. Padişahın aklına kendi eşi geliyor o da hamileydi. Ama onu bir dolu  doktor kontrol ediyordu. “Madem” diyor padişah “bu kadın kendi kendine doğurabiliyor ve kalkıp işini  yapabiliyor benim karımda bunu yapar.”

Ve saraya dönünce doktorları kovuyor, doğum anında ebeye izin vermiyor. “O kadın ebesiz doğum yapabiliyorsa sende yapabilirsin” diyerek. Ve sonunda anne ile bebeği hayatlarından oluyorlar ve padişah kendisini “her şey kendi doğasında yaşar” diyen vezirinin ikazlarına kulak vermediği bu yüzden eşi ile bebeğini kaybettiği  için üzüntüden kahroluyor. Bir ders alıyor hayattan ama çok pahalıya patlıyor bu ders.

Ve öyküler ders almak isteyenler içindir aslında. Bir zamanlar rahmetli annemin anlattığı bu minik öyküyü sık, sık anımsar oldum bu ağaçları aldığımdan beri. Ve kendi doğrumu bir başkasına empoze etmeye çalıştığımı anladığım anlarda da anımsarım. Doğasına aykırı yaşayanları görünce de…

Şu an güneş doğdu, hava sıcak, bakalım bu  ağaç içeri girdiği için çiçeği tomurcuklanacak mı, tomurcuklansa da tomurcuğu yaşayıp büyüyebilecek mi? Birlikte bekleyelim, eğer minik bir nar olursa çok sevineceğim çok, çok. Hatta sevinçten çıldırabilirim.

Ve sevgili okuyucularım, şimdilik sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde kalalım diyorum. Bütün ayrı-gayrilerime ön yargılara inat… Yase

Günün Şiiri

Beyaz, İpek Gibi Yağdı Kar

Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde
Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri
Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak
Şarkılar çaldı odalarda
Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm
Düşmanlarımız dışında
Düşmanlarımız çünkü
Sevgiyi yok ettikleri için
Düşmanımız oldular-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kardan hafif yüreğiyle
Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.
Uzaktaki şehir
Uykuya dalmıştır şimdi.
Düşündüm bir bir
Kardeşlerimin ne yaptıklarını
Nihat
Uyumuyor olmalı.
-Nefis bir şarkı
Söylüyor yandaki odadaki kız
Bir Rus Halk şarkısı.
Ve şimdi koroyla
Başladılar-
Nihat düşünüyordur
Karanlıkta.
-Sanırım bir saatten sonra
Hapishanede
Dışarıdan söndürüyorlar ışıkları-
Beyaz ipek gibi yağdı kar
Bir kız kelebek adımlarıyla
Geçip gitti karın üzerinden.
İnsanlar kendi şarkılarını
Kendi hayallerini taşıyorlar.
Çağdaş şarkılar
Gerekli onlara
Hem Hayatlarının
Derinliklerinden söz eden
Gerçekleştirilmiş
Gerçekleştirilmemiş duygularından,
Hem
Kavgayı ateşleyen
Somut
Anlaşılır
Akıllı şarkılar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Acılarla dolu bu dünyaya.
İnsafsızlık, Vahşet

Hala güçlü
Ve hala iktidarda.
İnsanlar
Ölüyorlar.
Gepgenç
Sımsıcak
Ölüyorlar
Sanki
Ölmüyorlarmış gibi.
Bir yandan sürüp gidiyor-
Hayat;
Bir yanda tel örgüler
Parmaklıklar.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar
Yağdı kirpiklerine bir kızın
Yağdı mavi bir nehre
Saçlarıma yağdı
Otobüslere
Ağaçlara
Evlere.
İçimden okşadım onu.
Kelebek adımlarını
Yanımdan geçen kızın.
Herhangi bir kız
Hayalleri olan.
İstedim ki
Daha güzel
Olsun şu dünya.
İstedim ki
Beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Bitsin artık
Bu sürüp giden alçaklıklar.
Bir bebek
Ölüm tehdidi altında yaşamasın
Beşiğinde.
Ve paramparça olmasın
Sımsıcak
Capcanlı
Yaşayıp giderken insanlar.
Bırakın, beyaz
İpek gibi yağan karın altında
Hayallerimiz olsun.
Yaşayalım
Özgür, Güzel, Düşünceli.
Anlatalım
Düşündüklerimizi birbirimize.
Sevinç egemen olsun her yerde
İnsanca
Bir kaygı.
Beyaz, ipek gibi yağdı kar.
Yağsın.
Dünya daha güzel olacak
İnanıyorum buna.
Bir insan kalbinin güzelliğine
Çocukluğuna
Sonsuz cesaretine, olanaklılığına
İnandığım kadar.

Ataol BEHRAMOĞLU

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here