Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gazipaşa’da havalar serin poyraz var. Gölge üşütüyor, güneş yakıyor. Daha tatil moduna girmedik. Site yavaş yavaş doluyor oy kullanmak için İstanbul’a gidenler öbek-öbek dönmeye başladı tabi bizimkilerde. Ve ev birden curcunaya döndü. Birkaç gün havaya ve eve alışma süresini geçirmek zorunda kaldık şimdi etraf sakin huzurlu. Eğer balkonun önündeki ağaç dursaydı daha çok mutlu olacaktık. Bu saate ne güzel kuşlar oradan bize serenat yapıyor olacaklardı!
Ve belki dün kardeşimle yürüyüş yaparken köy yoluna “illa kaldırım yapacam” deyip ağaçları kesenlerin yarattığı yıkıntılar yüzünden kardeşim düşüp yara bere almasaydı, gözlükleri kırılmasaydı, beli ve ayakları zarar görmeseydi. Bu yüzden şimdi hastaneye gitmek için araç bekliyor da olmayacaktık. Kime kızacaksınız bilemiyorsunuz. Valla sükûnet biraz da huzur istiyor yani.
Ve bu yüzden derin bir soluk almak istiyoruz ve bir soluk al diyoruz şöyle ta içinden…
& & & & &
Bir Soluk Al
Bir soluk al yaşamdan, ta ciğerlerine kadar çek nefesini, nasıl bir güzelliğe sebep olacaklarını o nefeslerin, anla. O nefesle, neler görebildiğine bir bakabilsen. Adet haline gelmiş bakışlarını o bakışların ardına bir çevirebilsen. Yaprağı tek görüp, yeşili ayırıp, fark edemediğini; o yaprağın oluşundaki dalları, kökleri, bilemediğini göremediğini, perde ardında olanları sezemediğini ne zaman anlayacaksın?
Bir soluk al mutluluktan; mutluluk donuk, anlık fotoğraflarda değil; mutluluk, mutluluk oyunu oynamak da değil, onu yüreğinde, gözlerinde, içinde seyretmektir. Hiç sabahın ilk ışıklarıyla çiçeklerin üstündeki buğulu damlaları seyrettin mi? Ya toprağın ilk yağmura kavuştuğundaki saldığı kokuyu, o kokudaki vuslat sevincini duyamayan sen, içinde mutluluğu nasıl yakalayabileceksin? Aslında, ne kadar doğayla bir olduğunu, toprağında, suyunda senden olduğunu, o vuslatı senin yaşamanın gerekliliğini hiç düşünmedin mi?
Aklını o soluklarda tekrar al kullan. Hiçbir şeyi anlamamışa benziyorsun. Saklıyorsun bir hazine gibi mutluluk kapısının kilidini. Aç onu. Vurma kilit. Yağma et. Göreceksin ki, fazlasıyla geriye dönecek. Gönül mahzeninde sakladığın, icap ederse kullanırım dediğin ve kendi belirlediğin mutlulukları yerlere, üstüne dök ve kendini de çevreni de tutuştur. Işık saç, bütün renkleri kullan.
Zamana bak, binlerce yıl geriye, binlerce yıl ileriye bakabilirsen ve baktığın yerde de kendinin olduğunu bilebilirsen… Zaaflarınla, hilelerinle, iyiliklerinle, güzelliklerinle, yoğunluğunla korkma. Örnek al.
Derin bir soluk al tekrar, bak, o cesareti göster. Tanımla kendini inancın; sınırsız, şüphesiz, özgür, bütün güçlükleri yenecek kapasitede olmalı korkak değil Kendini mutsuz sevgisiz bırakırsan ancak, karşındaki de mutsuz sevgisiz kalır. Aşılarsın ona beyninden geçen olumsuzlukları.
Derin bir soluk al ciğerlerine çek bütün havayı tek bir nefeslikmiş tek bir nefesin kalmış gibi. Ve sinirlenme, hiçbir yerden küçük rüzgarlar hissedilmez ama dağlardaki karlar görünür… O da sistemin ruhunun gösterisidir. İnsanın küçüklüğünün, büyüklüğünün göstergesidir. Ruhundaki yaralarla giyinme; ömrünü, mutluluğu, üstüne. Elbiselerin kirlenmesin, yaşamın lekelerle dolmasın, temizle onları sevgi antiseptiğiyle. İyileşsinler, temelden sil onları…
Yaşamla alay edilmez, o hep galiptir, yaşamla dost olmaya bak. Kendine tanrılar efendiler yaratma. Özel tanrıların yerine, bir doğaya baksana. Yarattığın tanrıların; tabiatının, huylarının, hırslarının neticesi olduğunu anlayacaksın. Sonuçta tek başınasın kalabalıklar arasında. Diyebilirsen; kendi dünyandan çıkıp hakiki dünyaya, merhaba de… Karanlıkla yaşama.
Derin bir soluk al.
Sevgiyi sana kimse bağışlayamaz. Yaşamını da asla geri veremezler. Sevgi, hayatla arandaki gerçek bağ, gerçek ilişkidir. Başka ağlara takılma. Yaşam mucizesini solukla. Var oluş hakkını kullan dünya planındaki. Cesaretle öfkesiz kuşkusuz basiretini özünü kalkan yap savun kendini, soluklarını kuvvetlice alarak. Kendini, mutluluğunu kemirtme etrafa. Bir çınarın kuvvetle tutunduğu gibi doğaya; sen de yaşama tutun sevinçle. O öyle bir mucize ki asla inkar edilemez.
Soluklan derin derin.
İçinden bak, gözbebeklerinle bak. Yaşamla işbirliği yap, barış imzala. Bak kuşlar yine aynı ötüyorlar. Kimi baş şişirdiğini düşünür kimi serenat yaptığını, kimi de çiçeklere olan aşkını. Sen sonuncuyu bul kulaklarınla. Kuş yuvasındaki minik kuş yavruları gibi teslimiyetle yaşama sarıl. Verilenleri kabul et. Ömür anne seni besler. Yeter ki sen ağzını aç, iste.
Yaşam bir şiirdir. Sen insanca bestele onu. Besten buram-buram sevgi, insan koksun. Bilmeseler de fark eder yürekler sevgi tınısını. Bahar bahçelerinin kokusunu…
Derin bir soluk al.
Her an yeniden başla sevgiye, sevince; yaşadığını hisset güneşte, suda. Onlar yaşarsan var, görürsen var. Hepsi de soluklarında. Neticede yaşam ilk aldığın solukla son verdiğin soluk arasında. Bu iki soluk arasında insan insanca bakmalı, insanca yaşamalı, insanca kokmalı, bütün ritimleri. Müziği yaşamına sokmalı.
Derin bir soluk al sabahları,
Yaşama atıl cesurca. Olumsuzlukların; olumlu olayların habercisi olduğunu, gerçeğe giden yol olduğunu bil. Ruh kabızlığının sıkıntısını çekme. O zaman mutluluk hırsızı olursun. Coşkuyla yaşamın kucağına atıl, onu beşik olarak kabul et. İnsanlığı yetiştiren bir beşik… Yaşamın çığlıklarını duymazsan, çağrısını doğadan algılayamazsan, tek yere, tek yöne takılırsan, çözebilir misin yaşamın gizemlerini? Bir bütünün parçasısın, bu bütünde sen varsın… Bu bütüne, tümel akla erişmeye çalış.
Bir soluk al…
Derince… İçinden yaşamaya bak, dışına özünü vur…
Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle, kalalım hep birlikte ayrımsız, gayrımsız… Yase
Günün Şiiri
Bir Yerde Ölüm Güzel Oluyor
İnsan bir kere ölüyor ne fena
Bu düzeni değiştirmeli
Bir kere yaşamalı; çok çok ölmeli
En büyük kederler bizim için
Bizim için karşılıksız sevgiler
Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için
Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın
Saygı değer annelerimiz incinmesin
Her yerim ayrı ayrı ölmeli
Yoksa ölüm yok bana dünyada
Bir kurşun beynime girsin
Bir bıçak kalbime saplansın
Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi
Sonra gelsin bir manga asker
Sert bir komut; bir yaylım ateş
Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi.
Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi
Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim
O asağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni
Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum
Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
Halbuki şimdi benden kaçman da zor
Anlıyorum beni sevmen de zor
Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel
Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Tanrı Bile Ağlar
Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir
Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi
Nedir bu gürültüler derim, top patlamaları
Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı
İçimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne
Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine
Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar
Bu denizler altında kopup gelen fırtına
Bu bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar
Oysa zamandır ilerleyen imkansızlıklar içinde
Başlangıcı olmayan bir sondur yaklaştığım
Bu ipince nehir nereye gidiyor bilen var mı
Ağlatan ne beni
O doyamadığım dakikalar mı
Düşen aksi mi gözlerime o bal rengi gözlerin
Ki içimde çalkantısıyla hıçkırır denizlerin
Sorarım; bu ağlamak ne kadar, nereye kadar
O zaman rüzgar durur, fırtına diner ansızın
Kapanır yorgun gözlerim bir gece başlar
Ve karanlık uykularla sürer ağlama saatleri
Uyanınca bir ıslak şafaktır gördüğüm
Bir büyük resimdir gökyüzü seyrederim
Yine Özleminle yanıp tutuşur göz bebeklerim
Duyarım vurgularını başımda çaresizliğin
Ben ağlayacak adam değildim bir kadın için
Beni perişan edecek ne vardı bu kadar
Bir de “Erkekler ağlamaz” diyorsun
Tanrılığından utanmasa
Tanrı bile ağlar.
Ümit Yaşar OĞUZCAN
Günün Fıkrası
Bir gece.. Genç kız evine biraz üzgün dönmüştü… Annesine, “Bir saat önce Kemal evlenme teklif etti” dedi… Annesi ; “Peki neden böyle üzgün duruyorsun o zaman?” diye sordu… “Kemal ateist olduğunu itiraf etti. Cehennemin varlığını bile inkar ediyor”… Annesi cevap verdi… “Sen yine de evlen kızım… İkimizin arasında kalsın… Nasıl olsa kısa zamanda yanıldığını ispatlarız biz ona”.
Günün Sözü
Sırtından vurana kızma, ona güvenip arkanı dönen sensin…
Arkandan konuşana da darılma, onu insan yerine koyan yine sensin…
Charles Bukowski