Depresyonu Sevgi Bitirir

0
210

Değerli okurlarım stres, gerginlik, aşırı sinirlilik ve depresyon birbirine göbekten bağlıdır. Tamamen birbirine benzemezler ama fazlada farkı yoktur birbirlerinden. Mutlu bir yaşamınız olsun istiyorsanız, nasıl ki, sağlıklı olmak ve sağlıklı kalmak için üç beyazdan uzak durup, spor yapın diyorsam, bu üç acımasız canavardan da uzak durmanızı öneririm.

Depresyonun en belirgin nedeni, sevgisizliktir. Hem sevgisizlik ve de çok yakın geçmişte bile olsa, anaya, babaya, kardeşlere, dostlarımıza yanlışlar, her aklına geldiğinde üzüntüye gark olur ya, işte depresyon odur. Ama ille de sevgisizlik… Hep geriye baktığımızda diyorum ya. Bu çok doğru. Çünkü depresyon bizleri mazide yaptığımız yanlışlarla tutsak ediyor. Diğerlerinden farkı budur diye düşünüyorum.

Her ne kadar, stres, gerginlik, aşırı sinirlilik ve depresyon birbirine göbekten bağlıdır demiştim ama depresyon mazide yaptıklarımızdan bizi sorumlu tutuyor.

İnsanların mazilerini “yok” kabul etmeleri “görmezden” gelmeleri mümkün değildir. Mazisi olmayan bir kişi düşünebilir miyiz? Hayvanlarla bir farkımız olmalı değil mi ya? Onların da yeri bir başkadır ama bizler insan olduğumuz için, son nefesimize kadar mazimizi bilir, aynı zamanda unutamayız.

Depresyondaki insanlar geriye dönüp baktıklarında, erken hayatlarında sevgiden yoksun olduklarını görebilirler. Çocuklar anne ve babalarının sorunları olacağını pek düşünemezler. Aynı zamanda anne ve babalarının yaşadığı sorunlara kendilerinin neden olduğunu düşünürler.

Okul çağındaki çocukların konumu da ayrı bir özellik arz etmektedir. Ana baba psikolojisini söylemeye ne gerek var. Ailelerin yüksek beklentileri, aşırı derecede kontrol edici tutumları çocukların psikolojisini bozar, bu gereksiz yaklaşım sonucu çocuklar aheste aheste depresyonla iç içe olmaya başlar.

İşin can alıcı tarafı, çocuklarının içine düştüğü bunalımdan ana da baba da bir haberdir. Sadece “Neden bizim çocuğumuz pısırık” veya “Neden dersleri iyi değil” diye yakınır dururlar. Oysa, ülkemizde yaşayan insanların hepsi de okumuş mu? Hepsi de yüksek tahsil mi görmüşler? Tabii ki hayır…

öcal sanat13

Günümüzde hemen tüm ebeveynler, ağız birliği etmişçesine “Aman benim çocuğum okusun, şunu olsun, bunu olsun” falan. Ana babanın bu beklentilerini yadırgamamız da söz konusu olamaz. Tabi ki, en kıymetli varlıklarının başarılı olmasını isteyeceklerdir, bu onların en tabii hakkıdır.

Ancak zamanlama denilen bir hadise vardır, bunu göz ardı etmemeleri gerekir. Aksi halde zayiat büyük olur. Allah korusun, çocuklar sadece ölümle yitirilmez. Depresyon yaşayan çocuklardan her şey beklenir, toplum için zararlı kişiler de olabilirler. Bu durumda çocuklarımızı yitirmek demektir. Önce sabır, sonra da şükretmeyi bileceğiz. Sağlıklı çocuklarımız için şükredip Yüce Yaradan’a hamd etmeliyiz. Ben öyle yapıyorum…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Ruhun Mahiyetini Bilemeyiz…

Değerli okurlarım, ölenlerin ruhunun Allah katına çıkması ya da takım ruhunun galeyana gelmesi, şu takımın ruhu, takım ruhu falan…

Siz okurlarımdan böyle bir soru yöneltilmişti bana. Bu soruyu sormaktan çok, yanıtlamak yürek ister. Biraz kendimizden ve daha çok araştırarak bu çok zor soruya yanıt bulmaya çalıştım.

Ruhun mahiyetini bilmek imkansızdır. Aklın erdiği bilgileri anlayan his organlarından beyine gelen duyguları alan, bedendeki bütün kuvvetleri, hareketleri idare eden, kullanan ruhtur.

Ruh, göz vasıtasıyla renkleri, kulakla sesleri kavrar, sinirleri çalıştırır. Adaleleri hareket ettirir ve böylece bedene iş yaptırır. Aklı kullanmak, düşünmek ve gülmek gibi şeyleri yapan ruhtur.

Ruh, parçalanmadığı ve parçalardan meydana gelmediği için, hiç değişmez ve de bozulmaz. Ruh bir sanatkara benzer. Beden sanatkarın elindeki sanat aletleri gibidir. İnsanın ölmesi, ruhun bedenden ayrılmasıdır. Bu da, sanatkarın sanat aletlerinin yok olmasına benzer.

Cesetten ayrılan ruh, ya azaba ya da nimete kavuşur. İyilerin ki yükselir, kötülerin ki yedi kat yerin zeminindedir. Bedenden ayrılan ruh, aletsiz, vasıtasız olarak her şeyi bilir. Bunun için, çeşitli nimet veya azapla karşılaşır.

öcal sanat20

Ruh bedendeyken bir uzuv, örneğin herhangi bir yeriniz rahatsızlansa ruh buna tesir edemez. Ölüm ise bütün uzuvların iş göremez hale gelmesi demektir. Bununla beraber ruh, bedenden ayrılınca yine bilir, görür ve de anlar. Sevinir, üzülür, bu özellikleri yok olmaz.

Uykuda da, ölünce de, ruh bedenden ayrılır, fakat uykuda ayrılmasıyla ölüm sonrası ayrılması arasında çok fark vardır. Uyandığımızda tekrar gelecek, vefat halinde ebediyen gelmeyecektir.

Cenab-ı Allah öleceklerin ölümleri anında ölmeyeceklerin de, uykuları esnasında ruhlarını alır. Dikkat edecek olursak, bu iki ifade arasında çok önemli ibretler vardır.

Uykuda ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin geziye çıkması, seyahatten sonra mutlu bir biçimde vatanına dönmesine benzer. Ölürken ruhun ayrılması böyle değildir. Bu ayrılık, vatanı işgal olan, evleri viran malı mülkü talan olan kimsenin vatanından ayrılması gibidir.

Bu nedenle, uykudaki ayrılmasında sıkıntı ve acı yoktur. Aksine sevinç ve rahatlık vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok acılar ve güçlükler hasıl olur. Uyuyanın vatanı dünyadır ve dünyadaki gibi davranırlar. Ölenin ise vatanı yıkılır ahrete göç eder. Ona ahret muamelesi yaparlar.

Cenab-ı Allah, insanın ruhunu bilinemez şekilde yarattı. Ruh madde ve cisim değildir. Belli bir yeri yoktur. Ruh, bedenin ne içinde ne de dışındadır. Ne bitişik, ne de ayrıdır. Yalnız onu varlıkta durdurmaktadır.

Bedenin her zerresini diri tutan ruhtur. Alemi varlıkta tutan Allah, bedeni de vasıtasıyla diri tutmaktadır. Bu konuda söylenecek başka sözler olacağını düşünemiyorum. Bazen duyarız birilerinden. İnsan ruhu şu kadar 100 yıl sonra tekrar aynı bedene girecek, yaşama devam edecek. Bırak söylemeyi, düşünmek bile saçmalıktan öteye gidemez.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Yaşadığımız Tiyatro

Bakıyordu uzaktan bana

Gözleri ağlar gibi…

Bir şeyler söylüyordu.

Sanki biraz “Gel” diyordu.

Koştum gittim yanına

Başladı ağlamaya

Dayanamaz kalbim ağlayana

Sus (!) arkadaş sus (!) ağlama

Dünya terk edilenlerle dolu.

Alışmalısın bu oyuna

Bir kere geldik dünyaya

Değer mi harap olmaya?

Bak arkadaş bu oyun şaşrıtmasın seni

Çünkü ne bir trajedi, ne de komedi

Bugün seni, yarın belki de beni

Öğütecek içinde değirmen gibi

Tanırsın bak (!) yöneten feleğin ta kendisi

Ben de ucuz tiyatronun

Acemi bir oyuncusu

Ben de bu meçhul yolun

Garip bir yolcusu.

Oynadığımız oyun belki de sonuncusu

Son perde de kapandı.

İflas ettik…

Tanrı’dan başka yok ki seyircisi.

Emel AYDINALP-Etlik/Ankara

 Günün Sözü

Ahlak Beyazdır Grisi Olamaz!

Öcal’dan İnciler

Ahlaksız Yönetimler Yerle Bir Olur

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here