Deli Dumrul Masalları…

0
221

(Eski yazılarıma bakarken buldum ve yeniden okuyalım istedim valla öykü okumak her zaman güzeldir hele birde Dede Korkut’tan olursa…)

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Oh maşallah ne güzel bir zamanda yaşıyoruz, Deli Dumrul masalları bile solda sıfır kalır. “Deli Dumrul da kim?” mi diyorsunuz. Bende o zaman aşk olsun yani diyorum Dede Korkut Hikâyeleri hiç okumadınız mı?

Şaka bir yana sevgili okuyucularım yazımı yazmak için bilgisayarımın tuşlarına basar basmaz nedense ilk aklıma gelen şey başlıktaki cümle oldu. Önceden düşünmedim “böyle bir yazı yazacağım” diye. Kendiliğinden geldi tuşlardan döküldü ekrana, yani yazı yazmak garip bir şey işte… Hani bazen bir şarkıyla uyanırız ya nereden, niçin gelip dilimize pelesenk olduğunu anlamayız ya, işte yazı yazmakta bazen böyle bir şey oluyor bendeniz için. Neyse konumuza dönelim o zaman madem Dede Korkut kendisi konumuz olmak istemiş; yazalım bari.

Deli Dumrul, Dede Korkut masallarından 12’sinden biri. Peki, Dede Korkut kimdir? 12 ve 13. yüzyıllarda yaşamış, Doğu Anadolu’da ve Azerbaycan’da yaşayan İslamiyet’i seçmiş Oğuz boylarının iç mücadelelerini, gelenek ve göreneklerini, doğaüstü güçlerle savaşlarını anlatan bir destan yazarı. Dede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikâyeler de veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve kamdır. Kopuz çalıp (Kopuz eskiden beri Türklerin kullandıkları, bugün Altay Türklerinde rastlanan bir çeşit musiki aleti) hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulurdu. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı, Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir. 12 masalından biri olan Deli Dumrul masalına gelince…

Deli Dumrul isminde bir er varmış. Deli Dumrul kuru bir çayın üstüne köprü yaptırmış. Geçenden 30 akçe, geçmeyenden döve döve 40 akçe alırmış. Bir gün köprüsünün yanına bir bölük oba yerleşmiş. Bu obada bir yiğit ölmüş ve feryatlar üzerine Deli Dumrul atıyla oraya gelmiş. Feryatların sebebini sorunca bir yiğidin öldüğünü öğrenmiş. Azrail’e kızıp, ona meydan okumuş. Onunla dövüşmek için Allah’a yalvarmış. Sonra da evine dönmüş.

Deli Dumrul bir toy düzenlemiş ve bu toya Azrail gelmiş. Deli Dumrul ilk başta direnmiş, Azrail ise ona bir can bulursa yaşamasına izin vereceğini söylemiş. Deli Dumrul annesine ve babasına gitmiş ama onlar canlarını vermemişler. Bu sefer karısına gitmiş. Karısı da onsuz bu hayatın hiç bir önemi olmadığını söylemiş ve kendi canını vermeye razı olmuş. Deli Dumrul Allah’a yalvarıp “ya ikimizin canını al ya da ikimizi de bağışla” demiş. Bunun üzerine Allah onları bağışlamış, 140 yıl ömür vermiş.

Ve Deli Dumrul günümüze pekte yabancı değil yani. Geçilmeyen köprülerden kesilen vergiler, perdelenen akaryakıt fiyatları, doğal gaz, elektrik, suya yapılan zamlar her saniye sosyal medyadan gelen garip acayip tüyler ürperten söylemler…

Nasıl bir hayal gücü? Valla bizdeki komplo teorileri Azrail’le pazarlık yapan Deli Dumrul’un bile aklına gelmez. Belki bu yüzden aklıma düşmeden ekrana düştü Deli Dumrul.

İSTİYORUM
İstiyorum gideyim sevdiğimle.
İstiyorum boş vereyim sonu ne olacak.
İstiyorum düşünmeyeyim iyi mi, kötü mü?
İstiyorum bilmeyeyim beni seviyor mu?
İstiyorum gideyim sevdiğimle.
BERTOLT BRECHT

Ve sevgili okuyucularım, sağlık, sevgi, birlik ve beraberlikle kalalım, ayrımsız, gayrımsız, her zaman, hep beraber. Yase

& & & & &

Nazlı

Nazlı’nın babası istediği bilgiyi almıştı. Daha çok orada oyalanmanın anlamı yoktu. Acele ile vedalaşıp çıktı karı koca. Herkes şaşırmıştı aslında Güneş’in annesinin sormak istediği çok şey vardı kavga etmeye bile hazırlanıyordu.

İskenderun’a döner dönmez Kıbrıs seyahat acentelerini bir bir aradı sonra kızın adını verdi listede adı var mı, yok mu diye bakmalarını istedi. Evet, vardı ve sonunda kızın Kıbrıs’ta olduğunu öğrendi.

“Ne işi var Kıbrıs’ta” diye annesi sordu. “Anlamadın mı hanım Güneş Kıbrıs’ta okuyor demek orada buluşacaklar!”

“Oh çok şükür en azından nerede olduğunu öğrendik.”

Ertesi gün Nazlı’nın babası Kıbrıs’a uçtu. Ama kızını nerede arayacaktı? Güneş bir otelde çalışıyorum demişti ama adını söylememişti?

Nazlı sabah uyandığında nerede olduğunu anlayamadı, gözlerini açtı, çevresine bakındı, yabancı bir odada, yabancı bir yatakta işi neydi, buraya nasıl gelmişti? Benim ne işim var bu odada diyerek telaşla kalktı, perdeleri çekti, önünde nefis bir deniz manzarası vardı.

Denizi görünce birden anımsadı. Kalbi sıkıştı, hareketleri ağırlaştı, olduğu yere çöktü. Başını ellerinin arasına alıp “ben ne yaptım” diyerek korkunç bir pişmanlıkla şakaklarını sıktıkça sıktı.

Ancak kapıya hafifçe tıkladıklarında başını kaldırdı. Tatlı bir ses kapının ardından “Uyandıysan kahvaltı hazır” diye fısıldadı. Nazlı kalktı kapıyı açtı. Arkası Yarın

Günün Şiiri

Hayatımın Anlamı Cankuşa…

en güzel türküyü en güzel şiirler söylerse
tutuşmuş bir kaç mısranın direniş türküsüdür bu duyduğun
daha benim türküm söylenmedi yeryüzünde
başkaldırıların en soylusu ise şiir dediğin
yakıp bütün şiirlerimi yalnız iki dize ile gelirim sana
ya umutlarımı ver bana…
ya en kalın urganınla çek beni darağacına
şiirler yanar şair ağlar
sabah ezanı ile yeni bir gece başlar
ve başlar kanamaya kabuk bağlamış bir yara…
bir ormanın en koyu yeşilinde değil bir dilek ağacının
kurumuş dalları arasında ara sana yanan yüreğimi
eğer bir gün geleceksen cankuşum
susuzluğumu getirme bana
yine aynı taşı dikeceksen başucuma
bir kurşunluk barutum var anasını yitirmiş çocuğa
ılık akşam yeli bıraktığında
gecenin kıyısına sol yanımdaki cesedi
bir sessizlik kapladığında şehri
arzuhale kime gideyim söyle…
kahreden bir denge
alıp götürdüğünde beni uzaklara
tutsak olur usum bir garip çelişkiye
gülün dikenle işine..
günün geceyle……
ey yar!
nedir bu fırtına tufan
hani nerde süt liman
bir akrep kıskacında bulurum kendimi
boynuma intihar sucunu yüklersin
dilime ölüme denk türküleri
gayrı sabırlar tehammülsüzdür
kurbanım çiğerparem koyma beni darda
sensiz şiirler kayboluyor kaldırımlarda
şairler yanar şiir ağlar
sabah ezanı ile yeni bir gece başlar
şiirler ve şairler yalnız birbirine ağlar
(1997’i güzü -Kırıkhan)
Musa Göçer

Günün Fıkrası

Pratik Zeka

Temel bir gün bankaya para çekmeye gitmiş. O anda içeri bir hırsız girmiş. Herkesi rehin almış. Rehineler fazla geldiği için bir kaçını öldürmek istemiş. Sıra Temel’in yanındaki kadına gelmiş. Hırsız adını sormuş. Kadın Ayşe demiş. Hırsız, “Benim anamın adı Ayşedir” diyerek kadını affetmiş. Sıra Temel’e gelmiş. Temel, “Benum   adum Temeldur ama arkadaşlar bana Ayşe derler” demiş.

Dede Korkut Sözleri

Heyoğul! /  Azını gören çoğunu bilen sözünü diyen oğul… / Sen sen ol el sözüyle yola çıkma…

Birlik el ele vererek olur. Doğrudur. / Ama elin eline el verenin birliği de dirliği de bozulur. / El atına binen tez iner…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here