Dehada Delilik Gizlidir

0
212

Sanat Yazısı

Değerli okurlarım, hiç düşündünüz mü? İnsanlara neden deli derler? Ya da insanlar neden durup dururken delirir? Bu iş durup dururken olmaz tabii…

İstisnaların dışında sanatçıların çoğuna “Onlar delidir” dendiğini o kadar çok duydum ki, bu konu hem yıllarca tartışıldı ve aynı zamanda o sanatçıların hayranlarını derinden üzdü.

Öyle konular vardır ki, her zaman ona yeni bir yaklaşım sağlanır, yeni yorumlar getirilebilir. Dünyada delilik dairesinin içinde yaşayan, sınırında dolaşan, bıçak sırtında bir ömür tüketen o kadar çok tanınmış kişi vardır ki, saymakla bitmez inanın…

Genellikle sade insanlar, sanatçıyı, ya kendilerinden ayrı, gizemli, yarı tanrısal bir varlık sayarlar, ya da toplumsal kuralların dışında yaşayan, garip, acayip, yarı deli bir kişi sanırlar. Bunların hepsi de doğrudur diye düşünebiliriz ya da bu şekilde düşünen ve hayran olduğu sanatçıya toz kondurmayan insanlar da vardır.

Ressamlar, şairler, yazarlar, heykeltıraşlar ve de mucitler. Bu muhteremler ömürlerinin çok büyük bölümünü eserlerine vakfetmişlerdir. Bu sanatçılar eserlerini izlerken, dünya ile ilişkileri yokmuş izlenimini verirler. Şimdi, bu insanlar yani sanatçılar deli midir? Herkesin okurken ya da izlerken haz duyacağı eserler yaratıyorlar. Bunlara deli demek mümkün değildir. Sadece işinin delisidir dersek bu yaklaşım daha yerinde olur.

Bir yerde okumuştum… Büyük bir tutkuyla aşık olduğu Hamlet tarafından reddedilen genç bir kadın aklını kaçırmıştır. Tarihte yaşanmış bir hadiseden söz etmek istiyorum. Genç bir adam kraliçeden yüz bulamayınca çıldırmıştır.

Demek ki deliliğin de türleri varmış. Hangi tür daha iyidir diye kafanızı yormamız gereksiz. Çünkü delilik, deliliktir… Ancak, tabi ki delilik sadece aşk uğruna olmaz. Ressamların, yazarların, şairlerin arasında da akıl hastanesinde ömrünü noktalayanların yaka o mekâna girip çıkanlar da vardır.

Sanatçıların öykülerinde, oyunlarında, yazılarında işlenen deliler, tuvale yansıyan deliler. Yani, delilik ve sanat arasındaki bağlantıya genel geçer bakışın özetidir.

Ben kimlere deli derim biliyor musunuz? Bir magazin gazetesinde görmüştüm. Bir dizide oynuyor. Üzerinde servet taşıyor. Merak ettiniz biliyorum. Bir çanta, hırka, pantolon ve ayakkabı… Bunların yekûnu tam 22 bin lira. İşte ben bunlara deli diyorum. Sizler nasıl değerlendirirseniz değerlendirin. Delilik deliliktir ya…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Yırtma Kültürü Nedir?

Değerli okurlarım, oylarımızla seçilen milletvekillerinden birisi, ehliyet, ruhsat sorulduğunda rencide olmuş. “Polis bize daha müsamahalı ve kibar davranabilirdi” diyor o milletvekili. Yani polisi eleştiriyor ve normal vatandaş gibi radara yakalanmak ve yakalandığında da durdurulmak istemiyor. Bu kişisinin bu kadar rahat olmasına “Yırtma Kültürü” denir.

Hayatta ibreyi düzgün tutturmanın çalışmaktan, üretmekten değil “Bir şekilde yırtmaktan” geçtiğini düşünen bir toplumda, milletvekili bile “Yırtmışlıktan” ötürü kendine göre hayati imtiyazlara sahip olma arzusu içindeyse, bu kültürün epey derinlere yerleştiğini söyleyebiliriz. Anlattığım, istediğim yukarıdakilere ilgili değil. Onlar başka türlü yırtışlarla ilgileniyorlar da ondan.

Bu yırtma kültürü altmışlardan önce başladı ve köklerini toprağa verdi. Yetmişlerde çimlendi, seksenler çiçeklerini açtı, doksanlarda ilk meyvesini verdi. Şimdi ise seri imalata geçti. Karaoğlan döneminde bu yırtmaların önüne geçiliyordu ama adamı sevmediler ve bu işler aldı başını gitti. Bu millete müstahak.

Oylarımızla milletvekili olan kişi diyor ki; milletvekili kendini güçlü hissetmelidir. Vatandaşın yaşam koşullarını düzeltmekle yükümlü olan milletvekili kendini sahip olduğu imtiyazlardan dolayı güçlü hissetmek istiyor.

Milletvekili “Güç” kavramını “vatandaşının dünyasını değiştirebilecek adam” olmakla değil, imtiyazlı olmakla bağdaştırıyor. “Yırtmış o bir kere, yırtamamışlarla aynı kefeye koyulmak istemiyor. Polisin radara yakalanmış herhangi bir araca işlem yapması kadar olağan bir durum bile bir milletvekili için “Gücüne hakaret” sayılıyor.

Polis ne diyecekti ki? “Araçta milletvekili mi var? Ne olur camı açın da elini öpeyim, nuru bana da geçsin” mi diyecekti?

Yoksa dilediğiniz kadar hızlı gidebilirsiniz, radarlarımız sizin için geçerli değildir mi diyecekti? Çalışan, üreten bir millet yerine tek derdi “Yırtmak” olan bir toplum yaratıldığının zaten farkındayız, fakat bu “Yırtma kültürü ağzı”nın en tepeye kadar sıçradığını görmek insanda benzersiz bir hayal kırıklığı yaratıyor.

“Çalışmıyoruz, çok tatilimiz var” diyenlere bakmayın. Ülkemizde insanlar üç kuruş için standartların üstünde çalışıyor, daha doğrusu şirketlerin kendi acımasız kurallarına uymaya mecbur bırakılıyorlar. Neden? Orada da siyasetimiz gibi korku kültürü hakim çünkü “O işi ben yapmazsam bedavaya bile yapacak başkası bulunur…”

İnsanlar böylesine ucuz, böylesine gaddar bir korku kültürü içinde yaşamaya mecbur bırakıldığında, yapılan işin kalitesi, önem taşımaz hale geliyor, bugün milyonlar acımasız iş koşulları altında “Mesai doldurma” anlayışıyla çalışıyor.

Peki, o milletvekilleri ne yapıyor? İnsanının yaşam koşullarını iyileştirmenin ehliyet, ruhsat sorgusundan muaf tutulmaktan geçtiğini düşünüyor. Tepedekilere sıra gelmedi, sıraları geldiğinde söylenecek sözümüz çok. Onların gelmesine ben karar vermedim, gidişleri muhteşem olacaktır…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Yırtmanın Raconu

Trafikte ışıklara riayet etmezsen, süratin fazla olursa ve anlayışla karşılanırsan yırtmış olursun. Galip durumdayken ve rakibinin iki şutu direklerde patlarsa yırtarsın. Bir uçak hediye edilirse ya da bir ülkenin “MANKAFA” adasını satın alırsan, ve de muhalefetten de tık yoksa yine yırtarsın. Demek ki, yırtmak güzel bir şey. Bir de biz yırtabilsek ama neyi…

Günün Sözü
Yırtmak İçin Yüzsüzlük Şart…!

Öcal’dan İnciler
Şu Yırtmak Var Ya Herkes Beceremez!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here