“Çocuklar sürekli sınav kazanma amaçlı bireysel başarıya yönlendiriliyor.. Kazanırsa kendini değerli, kazanamazsa değersiz hissediyor.. Dolayısıyla gerçek değerlerin de farkına varamıyor.. Bu nedenle değerler eğitimine değer vermeliyiz!”
Bu yargıların değerli olduğu konusunda tüm eğitimciler hemfikirdi.. Eğitimde değer vermemiz gereken değerler; çocuklarımızın kazanırken kaybetmeyeceği klasik, geleneksel, kalıcı değerlerdi.. Her şeyin ‘şeyleştirildiği’ modern tüketim toplumunda ise, eğitimde kazanılması gereken değer sınavlardı.. Dolayısıyla sınav piyasasının, eğitimin klasik değerlerini yozlaştırarak modernlik bağlamında değersizleştirdiği olgusu acı bir gerçekti..
A.Soner Alpan, “modernleşmeyi” irdelediği makalesinde, modern toplumun ‘kapitalizmin’ bir ürünü olduğunu söylüyor ve ekliyordu: “Modernleşme, temelde, daha yaygın tabirle altyapıda gelişen kapitalist üretim ilişkilerinin, toplumsal formasyonun değişik veçhelerinde (siyasal, ideolojik, kültürel, ahlaki vs.) meydana getirdiği dönüşümün tamamına verilen isimdir.” (Gelenek, Kasım 2012, s.21) Buradan, “geleneksel, klasik ve maruf insani değerlerin” kapitalizmin “kısa vadede kâr ve haz” tasarımlı modern dünyalarında önce yozlaştığı, devamında “uzun vadede acı ve yıkım” kaçınılmazlığıyla buharlaştığı söylenebilirdi.. İnsani değerlerin bireylerde bulunması vicdan, buharlaşması ise vicdansızlık olarak tecelli ediyordu..
Vicdan, sözlüklerde; “kişiyi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, değerler üzerinden dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç, iyiyi kötüden ayıran iç duyum” olarak tanımlanmaktaydı.. Kant ise, vicdanı; “pratik akıl” olarak tanımlıyordu.. Ona göre pratik akıl yani vicdan, “hem evrensel ahlak yasasını belirlemekte, hem de insanı ona uymaya zorlamaktaydı..” Kant: “Bu yasaya uygun hareket etmek insan için ödevdir. İnsan, vicdan üzerinden başkalarına ahlâk dersi vermeye kalkmadan önce, dersle ilgili ödevini yerine getirmiş olması gerekir” demekte ve eklemekteydi: “Öyle hareket et ki, senin hareketlerin, aynı zamanda başka insanların hareketleri için ilke veya yasa olsun.”
Ne olursa olsun yaşımız, her birimiz dünkü bir kültürün çocuğuyduk.. Fakat aynı zamanda yarınki bir kültürün de ana babası.. “Üret, biriktir, paylaş, hal hatır sor, selamlaş!” Bu değerler dünkü içinde doğduğumuz toplumcu klasik kültürdendi.. “Sahip ol, tüket, üstün ol, hatır gönül dinlemem kaybol!” Bu da doğurduğumuz bugünün bireyci, benci, bencil rekabet piyasasında (ki, sınav kazanma odaklı yarışmacı sistem de dahil) modern “tüketim toplumu” kültüründen..
Değerlerin öğretilmesinde, biri; doğrudan aktarıma, diğeri; muhakeme, düşünme ve karar verme süreci sonunda kazanımına yönelik iki farklı yaklaşım söz konusuydu..
Kendi değerlerimizi çocuklarımızın yaşatmasını istiyorsak, bu değerleri çocuklarımızla birlikte bizatihi yaşamalıyız diye düşünüyorum ben.. Çünkü modern zamanlarda anne, baba ve öğretmenlerin klasik telkinine dayalı değerler öğretiminin bir etkisi yoktu.. Artık çocuk veya gençler, tüketim toplumunun değersizliğini değer gibi sunan yazılı, görsel ve sosyal medyadan, sinema, sanat, spor ve reklam dünyasının yaldızlı yıldızlarından dolaylı dolaysız etkilenmekteydi.. Bu etkiler altında kendilik değerlerinin farkına da varamamaktaydı.. Değerlerin farkına varamayan çocuk veya genç boş vermişlik, aldırmazlık, umursamazlık gibi sorumsuz tavırlar geliştirmekteydi.. Öyle ki, geçmişin manevi değerler varlığı ve fakat ‘maddi yokluğu içinde kendini arayan’ insanı, günümüzde manevi değerler kaybı ve fakat ‘maddi bolluğu içinde kendini bulamayan’ insanına dönüşmekteydi.. Üstelik manevi değersizlik içindeki bu maddi bolluk, insanı doyurmak şöyle dursun daha aç, daha açgözlü, daha doyumsuz yapmaktaydı..
Değerin eş anlamlısı; ‘kıymet’ti.. Sözcüğünün Arapça ‘KYM’ kök anlamı; ayağa kalkmak, ayakta olmak, ayakta durmak, doğrulmak demekti.. Ayağa kalkmak, doğrulmak, tarihsel süreçte insanlığımızın kazandığı temel değerdi.. Ki zaten, bu temel değerle, değer verdiklerimizin kale gibi ayakta kalmasını istiyorduk.. Örneğin; yurdumuz, bayrağımız, cumhuriyetimiz, ulusumuz, kültürümüz.. Bu temel değerle, Değerlerimiz önünde ayağa kalkıyorduk.. Örneğin; annemiz, babamız.. Bu temel değerle, değer bulduklarımızı ayakta karşılıyorduk.. Örneğin öğretmenlerimiz.. İnsanların ayağa kalkılacak değerler sahibi olması ne güzel.. Cumhuriyetimizin 95. yaşı kutlu olsun..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com