Cumartesi Günü Doğum Günümüz…

0
29

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Önümüzdeki cumartesi günü 23 Temmuz, yani  bizim doğum günümüz. 

Doğum günümüz Temmuz’da… Yazın en sıcak aylarından birinde doğum yapmak zor olmalı. Bizim komşunun dün bebeği oldu. Kadıncağız sıcaktan oflayıp pufluyordu ve sonunda doğurdu nur topu gibi bir bebek. Her doğum, bir başlangıç, bilinmeyene doğru bir yolculuk… Bütün doğumların bir amacı ve yaşam süresi var. Dünyada, canlı, cansız  her şeyin bir kaderi olduğuna inandığımız gibi… Her alınan soluğun bir öncekinin benzeri olmadığı gibi…

Doğum, umut ve sevinçtir hediyedir yaratandan, her zaman böyle mi olur bilinmez! Fakat beklentiler bu yönde gelişir  hayat bulur. Bundan tam 75 yıl önce bugün yani  yazın en sıcak ayının, en sıcak günlerinden birinde 23 Temmuz’da İskenderun Gazetesi doğmuş. Bir soluk, bir kulak, bir ses olmak için. Doğuran ve adım atarak yürümesini sağlayan ilk ailesini rahmetle anıyoruz, biz onu hazır bulduk. Bu günlere gelişimiz onların  attıkları sağlam temeller sayesinde oldu. Biz o temellerin üzerine inşaatımızı  yapmaya devam ediyoruz 75 yıldan bu yana. Her an gelişip yenilenerek. Bizden sonrakilerde bizim yolumuzdan gitmeye devam edeceklerdir kuşkusuz! Biz  sese ses, kulağa kulak, soluğa soluk, ekleyerek  büyüttük ve olgunlaştırdık. Bizde onunla olgunlaştık, yaşımız 70’i geçti ama biz yaşlanmadık. Çünkü biz  yaşımız ne olursa olsun her zaman genç kalmayı bildik ve biz her zamanın gençleriyiz. Yani Biz İskenderun Gazetesiyiz.

Bundan yaklaşık 7-8 yıl önce heyecanımız çoktu ve telaşımız vardı. Gazetemizin ve gazetemizin imtiyaz sahibi, çekirdekten yetişme sevgili ve değerli büyüğümüz Rızkullah beyin İskenderun Gazetesinde 60 yıl belgeselini hazırlıyorduk İlyas ile. Ve bir taraftarda bir devin hastalığı (dedemiz rahmetle anıyorum) ile uğraşıyorduk. Tam bizim doğum günümüzde o güzel insanı yitirmiştik. Doğum ve ölüm aynı güne gelmişti. Hem doğum sevinci hem de ölüm acısı çekmek vardı kaderimizde o sıcak günlerde. Hayat bu işte… Her şey iç içe…

Gazetemiz büyüdü ve bu güne geldi çünkü sağlam temeller üzerine inşa edilmiş  demiştik… Bu temeller, doğruluk, dürüstlük, açıklık ve özgürlükçü, ön yargısız, kayırmayan haklının yanında, haksızın karşısında olmayı ilke edinmiş temellerdir, bunlardan asla ödün vermedik. Bu temeller, birer özellik değildir kesinlikle. Olması gerekenin ta kendisidir. Bir binanın sağlam olması için gereken malzemenin çalınmadan kullanılması nasıl bir özellik değilse, sağlam ve kalıcı olmak bakımından gerekli hatta zorunlu ise bizim de bu ilkeler doğrultusunda olmamız olması gerekenin ta kendisidir. Ve bizler bu ilkeler doğrultusunda çalışmanın ayrıcalığını yaşayan bir ailenin fertleriyiz.

Her yıl yeniden doğmak ve doğurmak için yaşarız. Varlığımızın kutsal nedenlerinden biri de elimizdeki meşaleyi,  genç, dinamik, doğruluk ve dürüstlükten ödün vermeyen Atatürk gençliğine teslim etmektir. Aynen bizim teslim aldığımız gibi, İyi ki doğdun İSKENDERUN GAZETESİ… Sen bütün aile fertlerimin Hatay’ın aslında ait olduğu ve Atatürk’ün kişisel davam dediği Anavatana kavuşması için çalıştığı ve sonunda kavuştuğu yıldan tam 8 yıl sonra okuyucuların ile buluştun. İlk ses, ilk kulak oldun  ve biz bu kavuşmanın heyecanı ve haklı gururu ile iyi ki doğdun diyoruz. Doğdun ve birçok doğuma neden oldun, senden sonra geldi değişik sesler ve değişik kulaklar ve değişik soluklar… Dilerim  sonsuza dek soluğumuz kesilmesin, doğruluk ve dürüstlük üzerine kurulmuş, haklının yanında, haksızın karşısında ön yargısız, yaşamımız süregelsin.

DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN SEVGİLİ  İSKENDERUN GAZETESİ…

Ve sevgili okuyucularım başta gazetemiz imtiyaz sahibi tam 75 yıldan beri bu işi yapan  hiç yüksünmenden  değerli insan Rızkullah baba, sevgili kalem ve  yol arkadaşı  Semir Bağırsakçı büyüğümüz ve diğer bütün aile fertlerinin doğum gününü kutluyorum ve tabiî ki bu ailenin bir ferdi olarak kendi, doğum günümü de  kutluyorum.
Çok zaman bugün çekilen aile fotoğrafında boy göstermesem de ama sevgili İlyas lütfen orda olduğumu biliyorsunuz bu fotoğrafa beni de ışınla şu ya da bu şekilde kardeşim. Sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde her zaman birlikte kalalım diyorum. Yase

Günün Şiiri

Bir Barış Şarkısı

Dedenin başka dedelerden çaldığı
o çiçekli California’nın portakal ağaçları altında
düşlemiştin belki bir zamanlar
başkanı olmayı ulusunun,
onurlu bir yurttaş olmayı ya da.
Dedenin dedesi İtalya’dan
bir düş yüzünden kaçmıştı belki,
bir ev, bir yuva ve yeni umutlar kurmuştu
yeni bir ülkede, Kuzey Amerika’ da.

(Varsayım olabilir bunlar,
ama sayfalarını okumaya çalışıyorum tarihinin,
düşlerin gerçekleşmeyecek,
o ülke mezarını kazdı çünkü
portakal ağaçlarının çok uzaklarında.)

Bilmiyordun belki de
nerede olduğunu Vietnam’ın,
şimdi her öldüğün yerin,
yarıda kalmış çocukluğun orada yitirdi
sağduyu adına ne varsa,
-bilmiyorum neden, sen de bilmiyorsun-
orada sarıldın sahici bir silaha,
gölgelerle, ağaçlarla savaşıyorsun,
yollar, kayalar, taşlar ve rüzgar
ve tüten dumanı kendi ateşinin
ve senin olmayan bir ormanın sessizliği,
su, sıcak, yağmur ve kurşunlar,
kendi getirdiğin kurşunlar senin karşında şimdi.

Olamaz sanmıştın bütün bunlar,
düş görmüyordun oysa,
içinde bir şeyler  kırılmıştı
bir şeyler kırmıştı dallarını
dedenin diktiği portakal ağaçlarının,
orada olmak isterdin, uzaklarda,
bir barış şarkısının gölgesinde,
ama o şarkı kesildi şimdi,
gelip yıktılar evlerini, yuvalarını, yeni umutlarını
Vietnam adı verilen ülkenin,
bu adı hiç duymamıştın belki
seni yolladıkları o acı güne kadar
dostlarında birlikte, hiç bir şey söylemeden,
açıklamadan nedenlerini;
yolladığın o topraklardasın yine
ölüyorsun, ölüyorsun, her gün ölüyorsun
kendi getirdiğin silahların altında.

David Fernandez CHERICIAN / Çeviri: Ülkü TAMER

Anlat Bana, Nedir Aşk?

İlk günbatımının hemen ardından söylediklerimiz, bir
yüzyıl sonra da geçerli olabilirdi ve biz, güneşe
boğulmuş bir ilkyaz sabahının ilk saatlerinde, en çalışkan
çiftçilerle yarışarak, zamanı değirmenlerimize çuvallar
dolusu taşıyabilirdik. Bunları düşleyemiyorsak eğer,
anlat bana, nedir aşk?
İlk mektuplarımızla birlikte okumayı sökerdik ve
ellerimizin tutkusu uğruna en yakıcı özlemleri göze
alabilirdik. Sonra geleceği müjdelenmiş yokülkelerin
tapınaklarında beklemek yerine, şimdi ele geçirilmiş bir
gecenin saatlerinde eritebilirdik.
Yapamamışsak bunları eğer,
anlat bana, nedir aşk?
Sabahın ilk dalgaları bizi kumsalda bulmayabilirdi ve
biz,  günah çıkartmak için mavi sığınaklarımızı yeğlerdik.
Köpüklü haritalarda yerimizi arayanlar, bir an sonra
haritalarını yitirirler, sonradan, çok sonradan
söylencelerimizle yetinmek zorunda kalırlardı.
olmamışsa söylencelerimiz eğer,
anlat bana, nedir aşk?
Ahmet CEMAL

Günün Fıkrası

Adamın biri bara gitmiş ve barmene: “Sekiz votka, hemen, şimdi, hepsi birden!” demiş. Barmen: “Tabii” demiş ama eklemiş. “Zor bir gün geçirdiniz galiba!” Adam: “Sormayın” demiş. “Bugün erkek kardeşimin eşcinsel olduğunu öğrendim.” Aynı adam, ertesi gün tekrar o bara gitmiş ve yine: “Sekiz votka!” demiş. “Bu sefer ne oldu beyefendi?” diye sormuş barmen.

Adam da: “İnanılır gibi değil ama benim büyük abim de eşcinselmiş. Öğrenince yıkıldım tabii” demiş. Ama üçüncü gün, aynı adam, yine sekiz votka isteyince, barmen dayanamamış ve şu yorumu yapmış; “Sizin ailede kadın seven kimse yok galiba.”

Adam cevap vermiş: “Var: Karım!”

 Mevlana’dan Seçmeler

*Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
*Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
*Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.
*Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıbta ediyorlar.
*İçteki kiri su değil, ancak gözyaşı temizler.
*Kimde bir güzellik varsa, bilsin ki ödünçtür.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here