Çanakkale Ruhu

0
77

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dillerim lal, düşüncelerim benden uzak, ruhum başka bir ruha sattı kendini. Bu hafta Çanakkale Zaferi haftası ve bu haftada hep böyle olurum. Ruhum değişir, uçar gider ta seyit onbaşıların yanına. Ve yüklenirim, zayıf sandığım omuzlarıma 257 okkalık topu, hayret ederim ne kadarda hafifmiş aslında diye. Çanakkale ruhu buymuş işte. Olanaksız sandığımızı olanaklı kılan! Düşünürüm ve düşünürüm ve mucize derim gerçekten bir mucize. İmanın inancın mucizesi vatan aşkının bağımsızlığın mucizesi…

Ve biz o mucize yaratanların çocukları, torunlarıyız. Onların kazandığı zaferler sayesinde bu günleri görenleriz. Ve bastığımız toprağın değerini canımızdan öte bellememiz gerekir. Aynen Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal Marşı dizelerindeki gibi…

Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Bu dizelerin taşıdığı anlamı yaşayabilmek, anlayabilmek Çanakkale ruhuna sahip olmakla mümkündür ancak bence.  Bu dizelerin yazılmasını sağlayan binlerce şehit bu topraklar için kefensiz yatmışlar! Bu ne demektir? Nasıl bir kahramanlık öyküsüdür. Nasıl bir gerçek üstü destandır ki SEYİT ALİ onbaşıları yaratmış? Valla dillerim lal, parmaklarım lal. Ruhum uzaklarda Çanakkale’de Seyit Ali ve arkadaşlarının yanında amansız geçilmez Çanakkale Deniz Savaşlarında, Seddü’l- bahir açıklarında. Burada bulunan düşman gemileri Morto Koyu ile Seddü’ l- bahir tepesini sürekli bombardıman altına almışlar. Türk mukavemeti gittikçe azalıyor. Kendilerini Allah’ın koruyuculuğuna bırakan Türk birlikleri şehitlik mertebesine ulaşmayı arzu edercesine, kaçmak yerine son gayretleriyle mücadele ediyorlar. Ben denizde onlarla…

Bu sırada bir İngiliz gemisinden atılan büyük bir bomba Morto Koyu sırtlarındaki bir topçu birliğimizi toptan imha etti. Bende şehit oldum ruhum göğe yükseldi oradan eğildim baktım. Yalnızca Seyid Ali Çavuş kurtulmuştu. (kurtulmuş olması bir devrin değişmesi için gerekiyordu, zahir?!) ali Çavuş etrafındaki manzara karşısında şaşkındı acılıydı, ızdırap doluydu. Bir hamle yapmam gerek diyordu arkadaşlarımın kanı yerde kalmasın ve olağan üstü bir inançla, acıyı ve ızdırap ı zafere dönüştürecek bir hamle yaptı bir mucize dünyada eşine az rastlanacak bir olay gerçekleştirdi.

Duyduğu acı ile normalde üç kişinin zor taşıdığı 257 kiloluk bombayı yerinden tek başına kaldırdı, taşıdı, topun namlusuna sürdü ve ateşledi. Bu mermi gideceği yeri de biliyordu. Queen Elizabeth gemisinin bacasından içeri girdi ve gemi ortadan ikiye ayrılarak battı. İşte açık ve seçik Çanakkale ruhu buydu. ve bu ruhun gerçekleştirdiği mucizeyi izliyordum yukardan gözelimdeki yaşlar yağmur oldu düştü denin üzerine.

257 okkalık bir mermiyi kaldırarak olağanüstülük gösteren Seyit Ali Onbaşı ile ilgili menkıbeyi Mehmet İhsan Genişcan, eserinde şöyle anlatıyor: “Ne hikmetse bataryada tek top ayakta kalabilmiş, fakat onun da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey, etrafından birilerinden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı. ” Ulu ve yüce Allah’ tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. ” duası Seyit’ in ağzından nûr tanesi gibi dökülmeye başladı.

Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu. Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine benzemiyordu. Aşk ile kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp omzuna alması bir oldu. Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit ‘ in göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu. Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi savaşın kaderini böylece değiştiren olayı yaratmış ve İngilizler’ e ait “Ocean” isimli zırhlı, bu merminin isabetiyle korkunç yara almıştır.

Aynı gün geç saatlerde Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa, ödül olarak Seyit’ e onbaşılık rütbesini verdi. Merminin bir defada kendi huzurunda kaldırılmasını istedi. Bunun üzerine Seyit Onbaşı, Cevat Paşa’ ya şu cevabı verdi: “Ben bu mermileri kaldırırken gönlüm, Allah’ın feyziyle doldu. Ancak bu kuvvetin sırrı o anda bana Allah’ ın ihsan ettiği bir vergi idi. Bu ağırlığı kaldıracak kadar bir makam varmışsam bu dua ve rıza ile olmuştur. Ancak şimdi kaldırmam mümkün değil. İşte Çanakkale ruhu bu… Bu gün ihtiyacımız olanda bu ruh. Çocuklarımıza bu ruhu aşılamak gerek..

Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı!

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır atanı.

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Hepimiz bu dizeleri okuyarak büyüdük. Ancak okumak başka sözlerin anlamları ile olgunlaşmak başka. “bastığın yerleri toprak belleyip geçip gitme” diyor Mehmet Akif. Üzerinde yürüdüğümüz kadar kolay olmadı o toprakları kazanmak, o topraklar kanla sulanmış, binlerce kefensizin canıyla yoğrulmuş. İyice dinlersek seslerini bile duyabilirsiniz o canların. Ve düşün diyor sen şehit oğlusun. Evet, hangimizin büyük dedesi ya da ninesi Çanakkale de şehit olmadı? Bir buçuk milyon genç, yaşlı kadın erkek bir devrin batıp yeni bir devrin açılması için can verdi. O ninelerin o dedelerin kanları bedenleri ile yoğrulmuş torakların taşıdığı anlam ne demektir? Düşünen için dehşet bir şeydir ve bunun anlamını çözenler ancak incitmekten korkarlar atalarını. Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Kim ki Çanakkale ruhu taşır. Ki o ruh seyit ali ruhudur. Bu dizeleri görmez bile.

Çanakkale Savaşları sonuçları sebebiyle dünyaya Türk’ün yenilmezliğini, Mehmetçiğin azim ve iradesini ve de centilmenliğini göstermiştir. Bununla birlikte bu savaşlar sırasında bir komutan parlamıştır. Mustafa Kemal! Daha sonra milleti arkasına alıp Türk’ün haklı davasını sürdürecek ve başarıya ulaşarak yeni bir devlet kuracaktır. Ayrıca bütün dünya onun dehasını takdir edecektir. Mustafa Kemal ise bir şeyin farkındadır. Bağımsızlığı ve namusu söz konusu olunca Türk askerinin nasıl ölüme koştuğunu bilmektedir. Yeter ki onu idare edecek dahi bir komutan olsun. İşte o da Mustafa Kemal idi.

Bu günde Türk askeri toprak bütünlüğü ve barış elçiliğini yurtta ve dünyada yapmaya devam ediyor. Yine yüzlerce şehit veriyoruz ve her defasında şehitlerimiz bizden parçalar kopartıp alarak bastığımız toprağa ekiliyor. En son Kabil’de düşen Türk barış uçağı. O şehitler Çanakkale kahramanlarının torunları aynı ruhu taşıyorlar. Bu acıya yürek dayanmaz aslında ancak amaçlar dayanma gücü verirken topraklarımız yeni şehitlerle yeşermeye devam ediyor. Her toprağa düşen can bir çiçek olarak dönüyor bir güzellik bir rayiha olarak. Ve biz o çiçekleri ezmemek için parmak ucların da yürüsek yeridir, toprağa basmadan onu okşar gibi…

Ve bu sabahta Çanakkale ruhu beni terk etmedi. O ruh ile yazıyorum soluklanıyorum. Bazen düşüncelerimle devleşiyorum, bazen de yok, incelip-incelip iğne deliğinden geçiyorum. Bir toz zerresi olup toprağa karışıyorum. Ve hala türlü hilelerle ve provokasyonla bu milletin arasını açmaya çalışanlara hayıflanıyorum ne kadar bilgisiz ne kadar akılsız ne kadar öngörüden uzak gafilleler. Bu topraklar üzerinde yaşayan her canın toprağın altında birbirine karışmış kanı ve bedeni vardır bölünmez bir bütün oluşturmuşlar orada. hangi güç onları bölebilir hangi hain provokasyon bu emeline nail olabilir ki? Çanakkale ruhu ile mest olduğumuz bu haftada. Düşmanlarımıza ancak akıl dileyebiliyoruz düşünen bir akıl. Ve bizi birbirimize düşürmenin olanaksızlığını anlamları için dua edebiliriz. Her zamankinden daha çok birbirimize kenetlenerek el-ele vererek tabi. Ve sevgili okuyucularım. Şimdilik sağlık ve sevgi ile kalın diyorum. Kardeşçe, el-ele ve Çanakkale ruhu ile… Yase

Günün Şiiri

Çanakkale Şehitleri
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Mehmet Akif ERSOY

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar taşlar…
O, rûkü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulmuş temiz alnından uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi…
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın.
Herc u merc ettiğin edvara ya yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
“Bu, taşındır” diyerek Kabe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namiyle,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramiyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Selahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki; a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

 

Çanakkale Zaferi (2)

Dünden Devam

1)CONKBAYIRI ÜZERİNDEKİ BULUTLAR: Çanakkale’ de en çok anlatılan menkıbe şudur: Conkbayırı’ nda kara savaşları sırasında 57 tümen her gün çamaşır değiştirir. Kirlilerini yıkar çalılara asar ve ertesi gün için kurumuş. Sebebi ise eğerşehit olurlarsa Allah’a temiz kıyafetlerle varmaktır. Savaşa çıkmadan önce namazlarını kılar ve ibadet ettikten sonra savaşa başlarlarmış. Maneviyatıkuvvetli bu insanlar Conkbayırı’ ında düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine inmiş ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlayamamışlar. Zira ortada tek bir Türk askeri bile yokmuş. Gemiden bu olayı seyreden İngiliz Amirali Hamilton daha sonraki savaş anılarında da bu olayı anlatmaktadır.

2)BULUTUN KORUMASI: Menkıbelerde bir başka mucizevî yardım da bir İngiliz Alayının bulutların içinde kayboluşu biçimindedir. Olay şu şekilde anlatılmaktadır; “O gün Kraliyet Alayı taze kuvvetlerle bu saldırıda görev aldı. Sağcenahta yer alan bu alay, daha az bir mukavemetle karşılaştığı için hızla ilerlemeye başlamıştı. Alay, Azmak Deresi’ nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağrılı mevkiinden Damakçı Bayırı’na doğru yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Tepenin üzerinde garip, soluk renkte bir bulut durmaktaydı.alay, sol taraftaki Ağıl Dere’ ye inmeden tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldular. Yâni alanda askerlerin Mestan Tepe’ den şaşkın bakışlarıarasında 7-8 değişik bulutla daha birleşerek Trakya istikametine doğru uçup gittiler. Orada bulunan 267 İngiliz askerinden hiçbirinin izine bir daha rastlanamamıştır.”

3)NUSRET MAYIN GEMİSİNİN MUTLAK YAKALANIŞTAN KURTULMASI: Nusret Mayın Gemisi Çanakkale savaşına noktayı koyacak olan görevine çıktığıgece Karanlık Liman ile Seddülbahir arasındaki mayınları toplayıp yerini değiştirirken O”nu koruyan Anadolu Feneri de bir İngiliz Gemisi üzerine projektörleri dikmiş ve gemiyi takibe almıştı. Fakat birden Anadolu Feneri arıza yaptı. Nusret Mayın Gemisi telaşla ışıklarını söndürdü. İngiliz gemisi bu sefer kendi projektörleriyle denizi taramaya başladı. Geçen dakikalar içinde Nusret Mayın Gemisi tam yakalanacağı anda birden Anadolu Feneri tekrar çalışmaya başladı. İngiliz gemisinin projektörleri üzerine kendi projektörlerini dikti ve iki ışık arasında kalan Nusret muhakkak bir hezimetten kurtuldu. Görevini yerine getirip geri döndüğünde bu heyecana kalbi dayanamayan gemi kaptanı, Hakkı Bey’ in naşını da karaya çıkardı. Anadolu Feneri’nin hiçbir tamirat yapılmadan kendiliğinden çalıştığını öğrenen gemi komutanı Nazmi Bey, bu olayın bir mucize olduğunu daha sonraki günlerde yazdığı günlüğünde bildirmektedir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here