Çamura Batmak mı, Toz Dumandan Boğulmak mı?…

0
76

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İki günden beri yağmur yağıyor sanki dünyanın haline, şehit polislere, gencecik öğrencilere ağlıyor! Yer gök ağlıyor ama giden gelmiyor. Bari geride kalanları koruyabilsek… Her zaman düşünmüşümdür şehir dışına çıkarken kontrol noktalarında hep polis araçları ve polisler toplu olarak durur korunaksız! Oradan geçerken dua ederim sadece “Allah sizi korusun” diye ama kafam hep kurcalanır, neden korunaklı bir yerde değiller diye… Yani ne bileyim ben uzman falan değilim ama onları korumanın bir yolu yok mu?

Yani son saldırılarda bunu çok açık seçik yaşadık. Ya o bombacının yolunu kesmeye çalışan kahraman polislerimizi ve o sıradan vatandaşı görünce kat kat kahrolduk ve bu fedakâr polislerimizi muhakkak korumak zorundayız diye düşünüyorum. Yani onlar bizi korumak için hayatlarını vermek zorunda kalmasınlar, sağlıkla bizi korusunlar istiyoruz. Ve tekrar tekrar “nur içinde uyusunlar, mekânları cennet olsun” diyoruz şehit polislerimiz ve genç öğrencilerimiz hepsi bağrımızdan koparıldı. Allah belasını versin yapanların ve yaptıranların. Dilerim bu son olsun artık! Tahammüllümüz zorlanıyor, boğuluyoruz adeta.

& & & & &

Ve yağmur yağıyor. Dün arkadaşıma sordum; çamur içinde vıcık, vıcık sokakta kaymadan geçebileceğimiz bir yer aranırken. Kafamız biraz önce konuştuğumuz polislerimizin korunması gerektiği düşüncelerle dolu olarak “çamuru mu tercih edersin toz dumanı mı?” (malum nedenlerden sokakların hali kuşkusuz) Hiç tereddüt etmeden anında “çamuru” dedi. Beyaz spor ayakkabıları, beyaz kot pantolonu ve beyaz yeleği ile çevik bir hareketle kaldırıma atalarken. (Tamda havasına ve sokağına uygun giysi yani?) Sanki bir deterjan firmasının reklamını yapıyor. Kendi kendime mırıldanıyorum. “Kirlenmek güzeldir” Felsefeme uygun. Kirlenmeyi severim, temizliğin tadını gönlümce çıkarabilmek için!

“Bir şey mi söyledin” dedi. “Kirlenmek güzeldir” dedim. “Tabi temizleyebiliyorsan” Tabi bazı kirler hiç temizlenemez yani “kul hakkı yemek, haksız cana kıymak, gibi yalan dolan, talan, kayıran, yoğuran, gıybet gibi” şimdi nasıl temizlenir ki bu kirler? “Belki içten gelen bir tövbe ile” dedi.

Çamurda kaymamaya dikkat ederek kaldırıma geçiyorum, kaldırımlar da maşallah sanki kurtarıcı, onlar sokaktan beter parmak uçlarında bale yapar gibi yürümeniz gerekiyor ki zaten bu çalışmalar yol çalışmaları başladığından beri balerinliğe başlamıştık toplumca. Ve akrobasi yapmaya da.

Ve kirlenmek güzeldir dedim ya.  Anında bir bisikletli geçmez mi yanımızdan bendenizin üstü başı battı deyim yerindeyse. Şimdi git bisikletliyi tut ve o çamurlara bula kim sana ne diyebilir ki? Ama boşa zahmet olur  onunda  üstü başı batmış çünkü.

Hoş bendeniz içinde çok dert değil ama beyazlar içindeki sevgili arkadaşım bu havada ve bu çamur da “nasıl temizliğimi koruyabilirim” sınavına girmiş gibi. Kendini kirlenmeden koruyabilecek? Hayret ki koruyor! Demek neymiş? İnsan isterse üstünü başını kirletmeden de çamurdan geçilebilirmiş! Ve adil olabilirmiş!

çamur deryası ile ilgili görsel sonucu

Ve garip ama gerçek yağmur altında çamur içinde akrobasi yaparak ilerlemeye çalışırken belediyeye verip veriştirmek geçiyorken içimden birden Hz. Davud’un bahçe duvarından atlayarak gelen konukları geldi aklıma. Hani ona “korkma” bizim aramızda adaletle karar ver demişlerdi. Biz iki kardeşiz ve benim bir tek koyunum var. Ama ağabeyimin tam doksan dokuz koyunu var ve o benden tek koyunumu istiyor ve konuşmada da beni yendi diyor. Aramızda sen hüküm ver.

Kuşkusuz adaletle hükmedilince Hz. Davut suçlu bulundu. Ancak orada bir mesaj vardı. Ve Hz. Davut o mesajı almıştı. Ve bendeniz de…

Arkadaşım çok ilgilendi. Hadi ya dedi. Aslında temizlenmek için sürekli mesajlar var eğer adetle bakarsak ve hükmedersek dedim. Çamurda kirlenmeden yürüyebilmek gibi ya da benim gibi çamura kire batmaktan korkmadan gidip evdeki deterjanına güvenmek!

“Konuşmada beni yendi” tümcesi çok manidar, dedi arkadaşım. Bendeniz kaldırıma her beş metrede bir yerleştirilen elektrik trafolarının arasından geçmeye çalışıyorken ve neden acaba bunlar duvara yakın değil de yola yakın yerleştirilmiş diye kendi kendimi yerken; kendimi yiyorum çünkü bizim sokağın dışında birçok yerde duvara yakın yerleştirilmiş bu trafolar demek olabiliyormuş! Ve ayağım o trafoların yamacında temizlenmeden duran kaldırım taşları ve kırık asfalt birikiminin içindeki suyla dolu minik çukura girmez mi? Aklımın ve sabrımın selameti için yukarı bir bakış attım. Yukarıdaki hemen anladı ve istediğimi verdi. Arkadaşımı yanıtladım sükûnetle, botlarım bir tonmuş gibi ayaklarımda. Bazı insanlar o kadar güzel ve ikna edici konuşurlar ki haksız dahi olsalar karşılarındaki ikna edebilirler ve ellerindekileri alabilirler, dedim.

“Sen yapabilir misin?” dedi. Uzmanları var zaten ben istesem de yapamam. Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalalım adaletle ve ayrımsız gayrımsız ön yargısız… Yase

& & & & &

Bu Arkadaşlığın Elidir!!

Bir lise öğretmeni günün birinde derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: “Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?” Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. “O zaman” der öğretmen. “Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin.” Öğrenciler bunu da yaparlar. “Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!”

 Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama, ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: “Şimdi, bugüne dek affetmeyi istemediğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.”

 Bazı öğrenciler torbalarına üçer–beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine “Peki şimdi ne olacak?” der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: “Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde.. hep yanınızda olacaklar.”

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar: “Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor.” “Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf gözlerle bakıyorlar bana artık.” “Hem sıkıldık, hem yorulduk…”

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: “Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir”

Günün Şiiri

Geçilmez Deniz

-I-

ahreli bir kağıt üstüne simsiyah kapanmışım

kazırım kendimi bir secdeden, ellerimde gizli hattatlar

ve söze gelmez devrik duyarlıklarım

gözlerim -hüznün dilsiz masalcısı-

gözlerimde hiçbir dile çevrilmez intiharlar

oysa saklı hançerimi mağrur bildiniz

kendimin tenha bir yerinde vurulmuşum, yatarım

orası bir denizin gölgesidir, göremezsiniz

(bir peygamberin yanlış ayakları

intihar halinde sevişmektedir)

ölüm üzre bir akrepken menekşelenirsiniz

ve ahreli kağıtlar dürülür ferman diye

yufka ölümlerin hazin tarihleriyle

kar altında kalmış imzasız karanlıklarım

ve azgın sularda kendini arayan deniz

ben konuşmam, susarım

bu aklamaz ki sizi

katılımsınız

-II-

katilimsiniz en azgın sularda

ellerinizde kan mürekkepleri sarhoş

ölüm nasıl bir sarmaşık ki

(deniz gören) en mağrur balkonlarda

bir gün siz de katilleri seversiniz

Murathan MUNGAN

İnsan

Merhaba sana güzel insan

Hiç kimse sana söyledi mi?

Ne kadar özel bir insan olduğunu

Etrafına yaydığın işliği

Bir yıldızın Işığı kadar

Hiç kimse sana söyledi mi?

Diğerlerinin hisleri için ne kadar önemli olduğunu

Dışarıda biri gülümsüyor.

Aşk için o kadar gerçek olan

Hiç kimse sana söyledi mi?

Çoğu zaman onlar üzgünken

Senin emailin  onları biraz olsun güldürürdü

ve onları memnun ederdi.

bir şeyler göndermek için harcadığın zaman için

Ve bulduğun şeyleri paylaşmak

teşekkür etmeye kelime yoktur

ama birisi senin iyi olduğunu bilir

Hiç kimse sana söyledi mi?

Seni ne kadar sevdiklerini?

neyse benim en sevgili arkadaşım

bugün sana şunu söylüyorum ki

umarım bu e-maili geri alırım

inanıyorum ki arkadaşsız geçen zamanlarda

kaçırdığın şeyler çok fazladır.

Günün Sözü

İnsanların En İyisi, İnsanlara İyilik Edendir.

Hz. Muhammed

İyiliği Başa Kalkan Kimsenin Kusuru Ödülünden Büyüktür.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here