Bu Birlik ve Beraberlik Sürekli Olsun

0
144

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Başarısız darbe girişimi ki başarılı olsaydı Allah korusun başımıza neler gelecekti kim bilir? Biz “idama karşıyız” diyoruz, her kim olursa olsun herkese ama onlar? Ele geçen dokümanlar arasından çıkan listelerden anlaşılacağı üzer en az 50 kişiyi idam etmeyi  planlamışlardı bile! Dehşet bir şey bu? Belli ki bir kişi bile aralarından çıkıp “hayır yıllarca yaverlik yaptık birlikte yedik içtik hakkımız birbirine karşıtı, en azından bunu yapmayalım” demeyecekti. Ne kadar acı bir şey? Halkın el ele vererek sokaklara çıkması gerçek bir felaketi önledi, bu da gösteriyor ki halk her zaman parti, din, dil, mezhep, milliyet ayrımı yapmadan bir araya gelirse onu hiçbir şey alt edemez…

Dilerim bu birlik ve beraberlik sürekli olsun. Bu vahşi darbe girişiminden sonra ayrım gayrım küslük durumları tarihe karışsın. Hepimiz Cumhuriyet ve Atatürk ilklerinin şemsiyesi altında özgürlüğümüze sahip çıkalım. İki hafta, demokrasi nöbetleri ve partiler arası karşılıklı yumuşama durumları ile geçti. Ancak şokunu hala atlatamadık dersek abartı değil. Başarısızlığın sonunda 2 ya da 3üncü bir planlarının olmayacağı ne malum? Bu yüzden alınan önlemlerde baya bir sıkı? Dilerim gerçekten bir gün eski normal günlerimize dönebiliriz.

Ve sevgili okuyucularım, şimdilik ve her zaman sağlıkla, sevgiyle kalalım birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & & 

Kırmızı Gül

“Dünyada iki gül olsun, biri kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni unutursam beyaz gül kefenim olsun…”

Bir söylenceye göre düşman iki ailenin çocukları olan Ali ile Zehra birbirine ölesiye sevdalıymışlar. İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip sevmişler birbirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük, çiçekle suyun-aşkı gibi temizmiş.

Günler gecelere, geceler günlere akıp giderken, herkes aşkına göre almış hissesini hayatın pınarından.. Yıllar su gibi akıp gitmiş Ve yöre de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış…

Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar patlamış…

Zehra ile Ali de çevrelerine aşklarını, birbirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terk edip iyi yürekli bir çobanın yardımıyla uzak bir vadideki mağaraya gizlenip yıllarca orada barınmışlar.

Zehra’nın kardeşleri her yeri aramış taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir zaman yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler…

Dolunaylı gecelerde iki derin vadi arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl-çağıl akan sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.

Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça rengârenk bir ahenk sararmış vadinin içini… Her sabah gün burada aşkla başlayıp, aşkla bitermiş… Kuşların inceden soluyuşu, ağaçların nazlı-nazlı sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi… Renk-renk, desen-desen çiçekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk ve ahenk harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yürek ikliminin mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler.

Genç adam sevdiği kıza her gün hayran-hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara… Dağ, taş dillenirmiş sesinde… Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş, güldükçe can gülleri saçılırmış dağa, taşa…

Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp yatmışlar pusuya. Her şeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan aşağı yuvarlamışlar.

Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali’nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.

İkisi yan yana gömülür. Sonraları kızın başucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak birbirine sarılarak tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere…

Yel pınarın suyu gövdelerine değdikçe ağlamışlar, iri-iri yaşlar süzülmüş yapraklarından… Beyaz duvağını takıp tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını Munzur dağına. Ne zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara Zehra kızın, paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağ gül olmuş kanamış. Yıllarca pınarlar kan akmış… Tarifsiz bir acı çökmüş her yana…

İşte o gün bu gündür her bahar birbirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti sesleri duyulur geceleri… Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir. Halk arasında hala iki sevgilinin, iki çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri… Bu söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek dilek tutup kısmet ve murat duası ederler…

Rüzgârın sesi bu yörelerde her gece yaşanmış efsaneleri fısıldar. Bazen yaşlı bir ninenin anlattığı masalda dillenir, bazen de bir sazın tellerindeki ezgide…

Günün Şiiri

Şarkım

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer

ne de başkalarına ün katar,

yoksul ülkemin

kök salmıştır toprağına.

Orada, her şeyin bittiği

ve her şeyin başladığı yerde,

söylerim o her zaman yiğit ve derin

sonsuza dek yeni olacak şarkıyı.

Victor JARA

Günün Sözü

Sıkılmış bir yumrukla, kimseyle tokalaşamazsınız.

Indra Gandi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here