Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Öyle bir zamandayız ki “geçinemiyoruz, işsiz, yoksuluz, vergiler altında eziliyoruz” dediğinizde terörist olabiliyorsunuz. Herkes ne yaşadığını kendi bilir. Tabi bazı insanların yoklukla, yoksullukla ilgileri olmayabilir, yani para zengini olabilirler, bir şey dediğimiz yok ama bu insanların yoksulluğu inkâr etme ve bunu dile getirenleri terörle ilişkilendirmeleri de kabul edilebilecek bir şey değil. Ve bunu kimsenin kimseye yapma hakkı yoktur.
Yoksulluk derken ezbere konuşmuyoruz, iftira atmıyoruz. Aldığımız para insanca yaşamımıza yetmiyor, faturaları, vergileri ödeyin, ev kirası verin yeter. Süt, ekmek almayın maaşınız bitti. Bu acı ama gerçek. Ve çoğumuz bu durumdayız… Eğer kredi kartları olmasa yani bankalara borç yapmasak ki bir ekmek için bile kredi kartı kullanıyoruz. Gençlerimizi en güzel üniversitelerde zorla, borç harç okuttuk, askere yolladık ve şimdi işsizliğin ağır yükü altında her an ölümü dilediklerini içimiz yanarak izliyoruz! Hepimizin içi kan ağlıyor onlar için. Ah! Keşke herkes ağzından çıkanı tartabilseydi, iki düşünüp bir konuşabilseydi. Bu gibi durumlarda hep aklıma Hz. İsa gelir. Ve ölümsüz sözü “Ağzına giren değil çıkan önemlidir” diyen ama şimdilerde her şey hava cıva, herkes dilediği gibi konuşuyor, karalıyor, suçluyor, itham ediyor. Ve düşünen, sağduyulu insanlar lahavle çekmekle yetiniyor. Ahlak nerdeyse çöktü, adalet yalnızca isim oldu. Saygı, sakız çiğneyerek okula gitmek, derse girmek oldu.
Bir sürü derdimiz varken birde bu gündemle meşgul olmak valla bir garip geliyor insana. Biz nerelerde dolaşıyoruz dedirtiyor.
Ve sevgili okuyucularım “Neden neşeli yazmıyorsun artık” diyorlar. Bir zamanlar yazıyordum çünkü neşeliydim çünkü neşemin önüne geçen bir şey yoktu ama şimdilerde neşeli olmak, safdil olmak gibi bir şey oldu. Ama yine de gülümsemeye çalışıyorum ve tabi öneriyorum kim bilir belki birileri gülümsemenize aşık olabilir diye.
Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım, sevgili okuyucularım ayrımsız gayrımsız her zaman hep birlikte kin ve nefret hepimizden uzak olsun. Yase
& & & & &
Dinle Oğlum
Dinle oğlum: Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altında yumruk olmuş, sarı saçların terden ıslanmış, alnına yapışmış bir halde uyurken söylüyorum. Odana gizlice, tek başıma girdim. Sadece birkaç dakika önce, kütüphanede oturmuş gazetemi okurken, güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı. Suçluluk içinde kalkıp, yatağının başucuna geldim. Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek için hazırlanırken, yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış, ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım.
Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım. Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın, yiyeceklerini alel acele yedin. Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün. Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın ”Güle güle baba” dedin. Ben ise irkildim ve ”omuzlarını dik tut” cevabını verdim. Öğleden sonranın geç saatlerinde herşey yeniden başladı. Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarken gördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde, benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çok pahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı, daha dikkatli olurdun.
Bir düşün oğlum, bunlar bir babanın lafları. Daha sonra, ben kütüphanede okurken, gözlerinde acı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğini hatırlıyor musun? Gazetenin üstünden, rahatsız edilmiş olmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın. Ben ise ”ne istiyorsun” diye kükredim. Hiç birşey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarını boynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı’nın yüreğine yerleştirdiği, sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyle boynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin. Evet oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı ve müthiş bir korku her yanımı sardı. Adetlerim bana neler yaptırıyor?
Hata bulma adetim, azarlama adetim. Sana bir çocuk olduğun için verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değil ama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim. Seni kendi ölçütlerimle değerlendirmeye kalkıyordum. Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki. Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü. Ve bunu gelip bana iyi geceler öpücüğü vererek gösterdin. Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta yatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm.
Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana sen uyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak, sen acı çektiğinde bende çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim. İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım. Sonra kendime hep şu sözleri söyleyeceğim: O sadece bir çocuk, küçük bir çocuk. Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm. Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş, yorgun, uyurken görüyorum da oğlum, küçük bir bebek olduğunu anlıyorum. Daha dün başını omzunun üstüne koyduğun anneciğinin kucağındaydın. Senden çok fazla şey bekledim, çok fazla…
W.Livingston Larned
Günün Şiiri
Özletiyor Seni Bu Yağmurlar
Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
Düşüyor yapraklarına gülün
Güller de bozamıyor bu uzun
Karanlık sessizliğini kentin
Anılarını yitiriyor sokaklar
Bezirgânlaşıyor bulvar ışıkları
Tarih de kekemeleşiyor bazan
Ki o zaman aşktır tek bilici
Aşksa yürümek gibi bir şey
Duyabilmek kuşların gelişini
Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan
Burada yağmur yağıyor ama sen
Şemsiyeni almadan gel yine de
Özletiyor bu çılgın sağanak seni
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun
Ahmet TELLİ
Anısı Biz Olalım Bu Sokakların
Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen
Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri
Bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi
Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar
Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen
Ahmet TELLİ
Günün Fıkrası
Kadının biri bir hayvan dükkanına girmiş. Papağanlardan birini çok beğenmiş ve tezgahtara fiyatını sormuş. Adamda “10 milyon ama size o hayvanı önermem çünkü bize de genelevden geldi. Ağzı çok bozuktur.” demiş. Kadın boşver deyip papağanı satın almış, eve getirmiş. Papağan başlamış “Oooo.. yeni ev,yeni mama..” Kadın bozuntuya vermemiş. Sonra evin kızları gelmiş. Papağan “Ooo..yeni ev..yeni mama..yeni sermaye..” demiş. Kadın biraz bozulmuş. Sonra kadının erkek çocukları gelmiş. Papağan “Ooo.. yeni ev.. yeni mama.. yeni sermaye.. yeni müşteriler” demiş. Kadın bu sefer bayağı bozulmuş. Sonra kadının kocası gelmiş. Papağan yine başlamış “Ooo..yeni ev..yeni mama..yeni sermaye..yeni müşteriler..vee..ooooo..Mehmet Abı Hosgeldın!!”
Günün Sözü
Nefis, çok övülmesi yüzünden firavunlaştı. Alçak gönüllü, hor, hakir ol; ululuk taslama!
Hz. İsa